Kar Düşünceleri...
Erir gider zaman gibi kar... Alıp
götürür o da ötelere doğru, koynuna bırakılan, kendine emanet edilen
kavgaları... aşkları... sevdaları... Ömür törpüsü olan, ama bir türlü bırakılıp
gidilemeyen arkadaşları, eşleri, arkadaşlıkları... Ve dahi bağlılıkları...
O ki hep sükûnetle gelmez; çoğunlukla
bir deli rüzgâr eşliğinde, tipiyle, boranla merhaba der. Ve her kar yağışında,
yürekleri, mâzinin derinliklerine akıtılmışlar için çarpanlar yeniden dönerler
acılarına... Yeniden kavuşurlar, karla kaplı sokakların sessizliğinde kavrula
kavrula büyütüp, sonra da yine bir karlı günde yitirdikleri sevdalarına...
Karın yağışını bir de şair Arif Nihat
Asya'dan okuyalım. Şair, "Kar
Yağıyor" adlı yazısının bir bölümünde, karın günümüzdeki yağışıyla
ilgili bakın neler yazmış:
“Karacaoğlan’ın
anlattığı gibi “Elif Elif” diye değil, nice başsız kalmış ailelerden her birine
ayrı bir ad fısıldaya fısıldaya kar yağıyor.
Ötede
boş yataklar, beride yalnızlık yastıklarına_artık_ilelebed kar yağacak.
Kimimizin
üzerine rahmet rahmet çiçek yağacağına kar yağmakta... Kimimizin başına taş,
suratına lânet, çamur, tükrük yağacağı yerde kar yağıyor.(...) Utançların
kırmızısı, yasların karası, hastalıkların sarısı, korkuların külrengi,
fitnelerin alacası üzerine muazzam bir yalan yığını halinde parça parça, yama
yama, yorgan yorgan kar yağıyor.
(...)Donsunlar
diye duygulara, yüreklere, vicdanlara, hatıralara, hafızalara kar yağıyor.”
Gökten dökülen aklığı aracı kılarak,
insanlara olan kırgınlığını ve kızgınlığını anlatan şair; bazılarının hak
ettikleri daha başka şeyler olduğu halde, üzerlerine karın yağmasını, bir türlü
içine sindiremiyor.
İşte bu kar... Sokağı, caddeyi,
saçımızı, başımızı, üstüne yağdığı her şeyi beyaza beleyen kar... Beyazlığı
cismimizi üşütürken, güzelliği, duruşu ve yağışı içimizi ısıtan kar... İşte bu
kar... Sarar ak kollarıyla bizi, çağrıştırır hatıralarla yüklü geçmişi...
Mevsim kışsa bu şehirde... Ve bir
mekânda oturup üç beş kişi, tutmuşsanız saatler boyu muhabbetin demini... Vakit
gece yarısını çoktan geçmişse... Dışarı çıktığınızda etrafın karla kaplı
olmasını ve karın ince ince yağıyor olmasını beklersiniz. Muhabbetin zihinlerde
bıraktığı tada daha bir katkı sağlar böylece kar... Ve bu durum böyledir hep
yıllardır... Yıllardır böyle olduğu için de içinizde bu beklenti hep vardır.
Ne var ki, bir türküde dendiği gibi de
değildir artık karın yağışı... Der ya hani o türkü; "Kar yağar bardan bardan / Yollar kapandı kardan / Ne gelen var ne giden
/ Haber gelmez o yardan"
Kar sebebiyle türkülere girdik. Bari
hemen peşini bırakmayalım ve karla ilgili bir kaç türküden söz etmeden bu
bölümü kapatmayalım: Karda ayak izi fazlaca belli olacağından, kara basmadan,
kıyıdan köşeden ve ayrıca da, dillere düşüp, dedikodu malzemesi yapılmaması için
gece gelmesini istiyor sevgili, türküyü vasıta kılarak:
"Kara basma iz olur / Güzellerde naz olur
Gündüz
gelme gece gel / Eller duyar söz olur"
Ya o uzun hava? Çoğunuz
duymuşsunuzdur; feleğe sitemle dolu, söylenirken; ayrılığın ne büyük, ne
dayanılmaz bir acı olduğunu derinden derine hissettiren, "vakitsiz ayrılığa" kızgınlığı dile
getiren türküyü... "Karlı dağlı
karanlığın bastı mı? / Zalim felek
ayrılığın vakti mi?"
Zira şairin de (Feyzi Halıcı) dediği
gibi, araya karlı dağlar girdi mi, sevgi ve muhabbet zora girer; belki de
unutabilir insan: “Kar yağmıştır o
dağlara / Nilgün beni unutmuştur.”
Kar sadece türkülerde mi yer almıştır?
Elbette ki hayır. Manilerde de yer bulmuştur kar. Ve Anadolu insanı, manilerle
sevgiyi, dostluğu, insanlığı anlatırken, kardan da yararlanmış. İşte iki
örnek:
Kar
yağar burun burun /Durun ağalar durun
Önce
yarimi görim/Sonra boynumu vurun.
Kar
yağar kürek ister /Meyvalar direk ister
Yarim
hamamdan çıkmış Öpmeğe yürek ister
Dedik ya! Son birkaç yıldır gelişi ve yağışı artık eskisi gibi
sıkça ve çokça değil. Ne olduysa oldu, nasıl olduysa oldu; yok etmesini ve
yıkmasını daha çok seven, sevgi kelimesini nefretle değiştiren insanoğlu,
yüzyıllardır aynı ritimde yağan karı da küstürmesini bildi. Kış mevsimi bizi
şaşırtıyor artık. Bu mevsimde yaşadıklarımıza şaşırıp kalıyoruz hep birlikte.
Hal böyle olunca a dostlar! Bizde
tutup o eski yağışlardan... O yağışlardan aklımızda kalanlardan söz ediyoruz.
Bizim yaşımızın yetmediği olaylardan bahsedeceğimiz yerlerde ise,
büyüklerimizden dinlediklerimiz giriyor devreye... Oturup işte böyle methiye
diziyoruz kara... Beyazlığına... Beyazın çağrıştırdıklarına...
Ya karın dondurduğu gövdeler... Onları
kim hatırlıyor? Kim getiriyor aklına? Çoğumuz; tıpkı fıkrada olduğu gibi
düşünüyoruz sanki. Hani; kadına hamamda yetiştirmişler, kocan dağda dondu diye.
Cevap vermiş ya: " Vış anam, bu
sıcağa kar mı dayanır?”
Karın
donduran ve üşüten fiziksel yüzü hep vardı ve bundan sonra da var olacak. Bizim
dile getirdiğimiz ise onun romantik yüzü... Bir gece yarısında yağarken, onu
seyreden yüreklere sevgi tohumları, insanlık tohumları ekmesi... Ve döndürmesi
beyinleri düşünceden yana... Düşüncenin ilmik ilmik dolanması zihinlere...
Karın yağışıyla ilgili bir şiir de
bizden:
Sürüp giden bir hikâyedir bu
bizimkisi... Ve sürecek olan... Yağan her karda daha bir derinden, daha bir
ıstırapla hatırlanan... Yüzümüzün hatlarında canlandırıp, bir sigara dumanıyla
savurduğumuz... Bunun için istemeyiz bazen karın yağmasını, düşmemek için bu
çembere... Dûçar olmamak için bu acıya...
“Bazen
kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşunî bir gökyüzünden ağlamaklı” der şair... Kar bazen mi hazin yağar?
Halbuki onun neşeli neşeli yağdığı çok az vâkîdir. Her bir taneciğinde başka
başka hüzünler gizlidir karın... Her biri başka başka insanlara ait olan...
Başka başka insanlarca yaşanan... Ve her biri, değişik şekilde
anlamlandırılan...
Ve şairlere bakarsanız, sadece
gökyüzünden de yağmaz kar... Gözlerden de yağabilir. Yalnızca yeryüzüne
yağacaktır diye bir kayıtta yoktur. Gözlerden ellere yağabilir. Ayrıca
yüreklere, en güzele, en korkunca ve "tekmil
bir geceye " de yağabilir kar...
Vaktin gece yarısını çoktan geçtiği
bir zamanda, karın yağışını seyre dalan ve ondan kendince bir şeyler çıkaran...
Yazdığı cümlelerle karda gizli hüznü, yağışındaki ahengi, güzelliği anlatan kaç
kişi var acaba? Ne yazık ki gecenin bu vaktinde, uyumasını becerenler uykuda.
Ve de bu güzelliğin sırrından mahrumlar tabii ki.
Zaten yağan kara, dökülen yağmura
kendince bir anlam yüklemesini bilenler için önemlidir bu da... Diğer birçok
şeyde olduğu gibi, geldiği gibi gidenler için hangi şey ne ifade etmiş ki?
İşte bir kar yazısı daha okudunuz.
Daha önce okuduklarınıza benziyor mu bilmem? Belki bazıları kızıyordur okurken
bu adam ne anlatıyor diye. Anlayan anladı diyorum ve iki mısra daha bırakıyorum
ellerinize...
Kapında
gece gündüz yanıp döndüm bildin mi?
Kar
yağdı yüreğime yüreğinle sezdin mi? (İ.B)