İnsanlık İttifakı
Pazartesi sabahı Lübnan’daki birçok kişiye, “evlerinizi hızlı bir şekilde terk edin” uyarı mesajları geldi. Özellikle güney bölgesinde yaşayanların iletişim araçlarına gönderilen bu mesajı, Lübnan sınırının öte tarafındaki Filistin topraklarını işgal etmiş olan İsrail çekmekteydi.
İşgal güçleri bu yöntemi Gazze’de de uygulamakta, panik ve korku atmosferi oluşturmayı devlet terörünün önemli bir parçası olarak görmekteydi.
O gün yaklaşık 80.000 mesaj gönderildi. Bu mesajları alan evlerin birinde yaşayan küçük Zahra korkup ağlıyor, hemen telefonu bir kenara bırakması ve hızla giyinip evden çıkmaları için annesine bağırıyordu.
23 Eylül sabahından itibaren Siyonistler Lübnan’da 1600’den fazla noktaya hava saldırısı gerçekleştirmiş, birçok çocuğu ailesiyle birlikte hayattan kopartmıştı. Lübnan Sağlık Bakanlığı, hava saldırılarında 558 kişinin hayatını kaybettiğini, bunun 50’sinin çocuk, 94’ünün de kadın olduğunu açıklamıştı. Binlerce yaralı da hastanelerde tedavi görmekteydi.
Siyonistlerin neler yapabileceğini iyi bilen bölge halkı, yataklarını ve önemli eşyalarını araçlarının üstüne bağlayarak yollara düşmüş, iki saatlik yolun onlarca saat süreceği sıkıntılı bir yolculuğa koyulmuşlardı. Taksilerle, kasasına bindikleri kamyonetlerle bir şekilde asfalta kendilerini atan bazı Lübnanlılar da, herhangi bir hedefleri olmaksızın yürüyerek bu ateş menzilinden uzaklaşmaya çalışıyordu.
“Bugün ölümü gördük” diyorlardı. Bir yıldır ölümle hayatın iç içe geçtiği Gazze’de, halkın artık kanıksadığı bomba sesleri, tehditler ve saldırılar onlara da ulaşmıştı.
7 Ekim Aksa Tufanı aslında düşmanı elbirliğiyle boğabilme çağrısıydı. 76 yıllık siyonist işgalin, kurulacak güçlü ittifaklarla sona erebileceğinin bir ilanıydı. Abluka altında ve zor şartlarda bile düşmana karşı hazırlanabilmeyi başarmış Filistin İslami Direniş Hareketi’nin, devlet imkânlarına sahip bölge ülkelerine yol açmasıydı. 7 Ekim bir fırsattı; Siyonist kanser hücresinin temizlenip bölgeden sökülüp atılabilmesi için büyük bir imkândı.
Ancak atılan adım desteksiz, açılan yol ise savaşçılardan mahrum kaldı. Allah için, insanlık adına kurulması gereken ittifaklar, birçok mazeret ve gerekçelerden ötürü gerçekleşemedi.
Oysa bâtılın taraftarları ilk günden itibaren dostlarının yanında yerlerini almışlardı. ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve diğerleri, bu savaşın sadece israil’in savaşı olmadığını yaptıkları açıklamalar, verdikleri silahlar ve ödedikleri milyar dolarlarla ortaya koymuşlardı. 365 km²’lik Gazze’de kendi olanaklarıyla direnen on binlerce mücahit ve daima onların yanında yer alan 2 milyon Gazzeli’nin savaştığı sadece İsrail değildi. Onlar, adeta Siyonist Devletler Topluluğu’na karşı tek başlarına savaşıyorlardı.
İran’ın yetersiz de olsa bir şekilde bu savaşta gözükmesi, Lübnan’ın güneyinden İsrail hedeflerine düşük yoğunlukta saldırıların gerçekleşmesi ve Yemen’in kendi gücü nispetinde imkânlarını kullanması, İsrail’in askeri gücünü bölmüştü. Ama bu durum, Gazze’nin nefes almasını sağlayacak bir ateşkes için yeterli olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu’nda yaptığı, “Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa 'dur' demek için daha neyi bekliyorsunuz?” çağrısı, aslında caydırıcı etkisi olan organize bir güce olan beklentinin dile getirilmesiydi. Filistinlilere yönelik bir koruma mekanizmasının geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan’ın, “70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır” sözleri de dikkat çekiciydi.
BM çatısı altında bir çözüm mümkün olamayacağına göre, “İnsanlık İttifakı” sözünün doğru tanımlanması ve içinin doldurulmasıyla bir çıkış yakalayabiliriz.
Cezayir Devlet Başkanı Abdulmecit Tebbun’un, “Mısır Refah kapısını açsın Gazze’ye girmek üzere ordumuz hazır” açıklaması da aslında bir ittifak arzusuyla söylenmişti. Cezayir devlet başkanının bu beyanı, bölge ülkelerinin de içerisinde olacağı bir “İnsanlık İttifakı’na” dönüşemez mi? Türkiye, İran, Mısır, Cezayir, Ürdün, Suudi Arabistan, Pakistan ve Endonezya gibi ülkelerin bir araya gelmesiyle başı çekilecek bir “İnsanlık İttifakı” neden oluşturulamasın?
21. Yüzyılda herkesin gözü önünde işlenen bu soykırıma karşı güç birliği yapıldığında, farklı inançlara mensup erdemli, vicdan sahibi ülke yönetimlerinin de bu ittifaka dâhil olacağı açık değil mi?
Bugün, Siyonist saldırganlığa son verecek bir ittifakı inşa etme günüdür. Bugün, tarihi anlaşmazlıkları, mezhepsel çatışmaları ve bir şekilde ortaya çıkmış kan davalarını dondurma günüdür. Bugün, iç kavgalarımıza ara verme, hesap sormayı erteleme günüdür. Bugün, Siyonist cellatları tekfir etme günüdür. Bugün, birbirilerimize doğrulttuğumuz namluların yönünü ortak düşmana, siyonistlere ve emperyalistlere çevirme günüdür. Gazze gülünceye ve Kudüs işgalden kurtarılıncaya kadar yapılması gereken budur.