İkinci Sezar ifşası
Tüm unuttuklarımızı hatırlatmaya bir diri yeter. Bir kayıt, bir fotoğraf yeri gelir duvar olur; karşılaşınca çarpılır kalırız. Enflasyonla mücadele, Kraliçe Elizabeth’in cenazesi, toplu konut projeleri, kuraklık, Cumhurbaşkanı adayları derken yaşanan hercümercin içinde bir ses yankılandı 12 Eylül 2020 günü. Zaman El-Wasl gazetesi tarafından “Ebu Ahmed” kod adını kullanan cezaevinde görevli olan bir astsubayın sızdırdığı, Halep Merkez Hapishanesinde işkenceyle öldürülen 800 tutukluya ait görüntülerdi o ses. 8 yıl sonra yeni fotoğraflarla zalim Esed’in öldürdüğü masumların fotoğrafları kana dönmüş bir ırmak gibi aktı durdu gözlerimizin önünden. Korkunç işkence izlerine sahip cesetlerin kahredici fotoğraflarıydı bunlar.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) 13
Eylül 2022 tarihli basın açıklamasında paylaşılan bu fotoğrafların “Esed
rejiminin nasıl bir suç şebekesi olduğunu ispatlarken, rejime ait
hapishanelerin ‘insan mezbahanesi’ tanımlamasını hak ettiğini açıkça ortaya
koymaktadır.” denildi. Devlet eliyle her biri öldürüldükten sonra
numaralanmış, isimleri yazılmış cesetlerin fotoğrafıydı paylaşılanlar,
konvansiyonel ya da biyolojik silahlarla katledilen yüz binlere ait değildi
hiçbiri. Haberlere yansıyan varil yahut vakum bombası sonrası enkaz altında
kalan sivillerin görüntüsü değil devletin hapishanelerinde tutulan muhaliflerin
sistematik olarak katledilmelerinin kanıtlarıydı bunlar. 2014 yılının Ocak
ayında Sezar takma ismini kullanan eski bir askerin on binlerce fotoğrafı
sızdırmasıyla ortaya çıkan Suriye’deki korkunç işkence ve cinayet haritasının Halep
ayağıyla karşı karşıyayız. Zaman el-Wasl gazetesinin ifşaları o nedenle çok
önemli.
Öyle bir devlet düşünün ki, yanına başka devletleri alarak halkının
üstünden silindir gibi geçsin. Yüz binlerce insanı öldürüp, milyonlarcasını da
savurup ülke dışına fırlatsın. Öyle bir devlet düşünün ki,hapishanelerini
erkek, kadın, çoluk çocuk, yaşlı demeden ağzına kadar doldurup sistematik
olarak katletsin. Suriye devleti öyle bir devlet işte. Cinnetin devlet hâli. Zaman
el-Wasl’ın servis ettiği fotoğraflara bakın. Ölüye bir sayı verilmiş. İsmi de
yazılmış, her şey nizami. Ama o kişinin vücudunun her tarafı yanık izleriyle
dolu. Etleri kerpetenle parçalanmış. Dişleri sökülmüş. Tırnakları çekilmiş.
Açlıktan bir deri bir kemik kalmış. Sonrasında da şiddetli kunt kafa travması
ile öldürülmüş. Kafasına vura vura almışlar canını. Suriye devleti işkencenin
her türlüsünü denediği bu garibanları önce bir devlet ciddiyetiyle fotoğraflayıp
daha sonra da hafriyat araçlarıyla belirsiz çukurlara gömmüşler. Kanları,
terleri, göz yaşları ve çığlıkları birbirlerine karışmış; toprağın içinde açık
gözlerle, öylece ahirette hesaplaşmayı bekliyorlar.
Fotoğraflar, direnişin hızla ilerlediği, şehirlerin muhaliflerin
eline geçtiği 2013 ve 2014 yıllarına ait. Halep’i ele geçiren direnişçiler
cezaevini kuşatmaya aldıklarında tutuklular da ayaklanıyor özgürlük için. Halep
kurtulmuş, onların ise kurtulmasına az kalmış bir düşünsenize. Kuşatma sürerken
rejim unsurları hapishaneye helikopterlerle yiyecek atmasına karşın içerdeki
mahkûmların hiçbirine verilmiyor. Yaklaşık 400 mahkûm açlıktan ve
hastalıklardan ölüyor. Kalanları işkencelerle katledilip hapishanenin bahçesine
gardiyanlar tarafından gömülüyorlar. Zafer günlerini göremeden, kahredici
acılarla ölüyor tümü.
2011 yılından sonra en az 117 bin sivilin tutuklandığı yahut
gözaltına alındığı ülkede şu ana kadar 6786 kurbanın kimliği teşhis edilebildi.
Yeni fotoğraflarla sayı biraz daha artacak olsa da on binlerce kaybın bulunması
çok uzun yıllar alacak. Bosna savaşının 30. yılında bile toplu mezarlar ve
kimliği yeni teşhis edilen masumlar nasıl bulunmaya devam ediyorsa Suriye’de
süreç bundan çok daha fazla zaman alacak gibi görünüyor.
Ölüler ölülere, acılar acılara, kahırlar kahırlara ulanıyor.
Nüfusunun yarısından fazlası ülke içi muhacirlerden oluşan İdlib, direnmeye ve
ayakta kalmaya devam ediyor. Hayatın olağan akışında olması, insanların
ticarete ve eğitime devam edebilmeleri zalim rejim karşısında büyük bir meydan
okuma ve bu devam ediyor. Türkiye’nin demir yumrukla kurtardığı şehirler de
ayakta. Onun dışındaki tüm coğrafyalar belirsizlik çukurunda debelenip duruyor.
Muhalefet kendini darı ambarında görse de geri dönüşe müsait bir ortam yok.
Türkiye’nin yeni askeri müdahaleleriyle açılacak alanlar geri dönüş için geçici
bir rahatlatma oluşturacak olsa da topyekûn hareketi sağlama imkânı
barındırmıyor. Zaman el-Wasl gazetesinin yaptığı ifşalar da gösteriyor ki, kimyasal
ve biyolojik silahları defaatle kullanan, sayısız savaş suçu işleyen Rusya ve
İran destekli Esed iktidarının öyle ya da böyle tasfiyesinden başka bir seçenek
bulunmuyor.