Help Greece!..
Yangınların başladığı andan itibaren, birilerine “Ya arkadaş, durun, neyin hesabını
soracaksanız sorarsınız!” dedik.
Dilimizde tüy bitti,
“Yangın söndürme çalışmalarına katılan fedakâr vatan
evlâtlarının morallerini bozmayın Allah aşkına!” diye diye…
***
“İki hafta, sadece iki
hafta bekleyin!.. Yangınlar kontrol altına alınsın, can kaybı durdurulsun.
Neyse hesabınız, iki haftalığına erteleyin!”
Bu yöndeki çağrılar biraz karşılık gördü, biraz görmedi.
Ve işte nihayet, belli bir noktaya geldik.
Nice vatan evlâdının cansiperane mücadelesi ve şükürler
olsun, güzel yağmurlar…
Büyük mesafe alındı kısa sürede.
Şimdilerde, bir yandan devam eden az sayıdaki yangının
kontrol altına alınabilmesi için gayret sarf ediliyor, diğer yandan da Yunanistan’ın
bir türlü başa çıkamadığı yangınlara “Türkiye’nin
müdahalesi” değerlendiriliyor.
Bu çerçevede bir de kampanya var, sosyal medyada:
“Help Greece!”
Yunanistan’daki orman yangınlarına müdahale de vazifemiz
elbette.
Oralardaki durumlara birazdan geliriz.
Şimdi, biraz nostalji.
Dün ve bugün.
Bendeniz, 17 Ağustos Marmara Depremi’nin olduğu günlerde genç
bir gazeteciydim.
Deprem günü, “Aman
Allah’ım!” manşetini attık.
Deprem anında Ankara’daydım.
Ara yollardan, dağlardan, tepelerden depremin yıktığı yerlere
ulaştım.
Oralarda, koalisyonun önde gelen mensupları “yok gibi”ydi.
Bugünkü gibi, ilgili bütün bakanların bölgeye yerleştiği ve
hemen her akşam kamuoyuna bilgilendirmede bulunduğu ortamlar, nerdeee!
O günlerde, 28 Şubat
darbecilerine karşı çıkan sivil toplum örgütleri, bugün olduklarından çok daha güçlü ve
etkiliydiler.
Sivil toplum gönüllüleri ve güvenlik güçleri enkaz altındaki
vatandaşa el uzatmak için varlarını yoklarını ortaya koyuyorlardı.
Ben de kolları sıvadım, birkaç taş olsun almaya, yükü
paylaşmaya çalıştım.
Enkazdan canlarımızı çıkartma çalışmalarının devam ettiği o
kritik günlerde “Kimin ihmali, neyin
ihmali?” meselesine hiç bakmadım.
O ilk günlerde, sadece “kurtarma” faaliyetlerine odaklandım.
Alanda 28 Şubat darbecilerinin mağdur ettiği birçok sivil
toplum gönüllüsü vardı.
Zamanın idaresi, bir “28
Şubat sonrası ara dönem oluşumu”ydu, deprem bölgesinde faaliyet
gösterenlerin tamamına yakını koalisyona karşıydı ama işin bu yanı hiç konu
edilmiyordu.
O günlerde,
28 Şubat mağduru sivil toplum örgütleri, depremzedeye el
uzatırken o kadar özverili çalıştılar ve vatandaştan öyle takdir gördüler ki,
dönemin “Etkili Bakanı” bir genelge
yayınlatarak, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını
durdurmaya çalıştı.
O günlerde kendisini arayarak, “niçin böyle yaptıklarını, vatandaşa yardım ulaşmasını niçin
engellediklerini” sordum.
Dönem, 28 Şubat dönemiydi.
“İdeoloji” her şeyin önündeydi.
Sayın Bakan, o ruh haliyle, sivil toplum örgütlerinin deprem
bölgesinde “irtica propagandası”
yaptıklarını öne sürdü.
“Bu zamanda düşünülecek
şey mi efendim bu, millet ölüyor!” dedim, tersledi.
Bir vakitler, “Yerli
ve Milli” sivil toplum örgütlerinde çok daha fazla aşk vardı.
O büyük aşkla,
engellemelere aldırmadan çalışmalarına devam ediyorlardı.
Enkaz alanlarının etrafında da “sağcı, solcu, ilerici, gerici” tartışması pek olmuyordu.
Vatandaş; el ele, gönül gönüle depremin yaralarını sarmaya
çalışıyordu.
O günlerde sosyal medya yoktu, bugün görüyoruz ki olmaması
çok daha iyiymiş.
Bugün şunu kesin bir dille ifade edebiliyorum ki,
O yıllarda sosyal medya olsaydı, İstiklâl Savaşı’nı
kazanamazdık!..
Ah bir imkân olsa da…
“Bir kısım muhalefeti” sosyal medya anaforundan kurtarabilsek!
******************
Yangın üzerinden oy
hesabı yapmaya
“HAYIR” diyen muhalefet
“Bir kısım muhalefet” dedik ya…
“Bir başka kısım
muhalefet de var!”
yani.
Orman yangınlarının bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde, “sorumlu muhalefet” misallerini de
gördük.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül’ün “orman yangınları”na dair değerlendirmeleri, “yapıcı
muhalefet” misalleriydi.
Her üç genel başkan da, “Yangın
üzerinden oy hesabı yapmanın” yanlışlığına dikkat çekti ve “Gün birlik ve beraberlik günüdür!” mesajını
verdi.
Bunlar sorumlu muhalefet örnekleri…
Bir de, “Recep Tayyip
Erdoğan gitsin de, memlekete ne olursa olsun!” cümlesiyle özetlenebilecek
bir muhalefet anlayışı var.
Bazı “dostlar”, muhalefeti
“aynı sepete” koyuyor.
Öyle değil.
Karşı olunması gereken “muhalefet”
değil, “yıkıcı muhalefet”
anlayışıdır.
Her “muhalefet edene”
yan bakılırsa, “yıkıcı muhalefet” anlayışı
güçlenir!..
*****************
Ve HELP GREECE kampanyası!
Yunanistan’daki yangınların boyutları iyice büyüyünce,
Türkiye’de “Help Greece” kampanyası
başlatıldı ya…
Muhtereme takipçimiz Tuğba
Küçük şöyle yazmış:
“Meraktan soruyorum,
içimizdeki emperyalizm uşakları ‘Help Greece’ der mi?”
*
Der veya demez, bilemem.
Ben meselenin orasında değilim.
Yunanistan’daki orman yangınlarının da bir an evvel kontrol
altına alınması için, “dua” ederim.
Zira, yanan kıymetler, insanlığın ortak kıymetleri.
Oralarda da, güzelim ağaçlar, güzelim hayvancağızlar yanıyor,
dünyanın ciğerlerinin bir bölümü de oralarda kavruluyor.
***
Yunanistan’ın başı yangınlarla dertte, ülke yanıyor,
yangınlar kontrol edilemiyor.
Başkent Atina’da yangından dolayı bazı yollar ulaşıma
kapatıldı.
Atina-Selanik yolunun trafiğe kapatıldığı da önümüze düşen
haberlerden.
Bu arada, bir yangın söndürme uçağının düştüğünü de
biliyorsunuz.
Başbakanları Mitçotakis, çaresizliklerini dile getirirken, “Böylesini hiç görmedik, kâbus gibi bir yaz!”
diyor.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirli, “Yunanistan’ın
Türkiye’den uçak talebini değerlendirmeye aldıklarını” söylüyor.
Türkiye’deki birileri, adeta “Ne kadar çok orman yansa, o kadar iyi!” zihniyetiyle hareket
ederken, bizler, milyonlarca vatan evlâdı, Yunanistan’daki yangınların da bir
an evvel kontrol altına alınmasını yürekten diliyoruz.
Düne kadar bizim olan topraklardaki yangın, hepimizin
yangını.
Yunan politikacılarının bize yaptıkları, Türkiyemiz ile
Yunanistan arasındaki sıkıntılar, çekişmeler başka meseleler.
Oralarda yananlar da, insanlığın ortak kıymetleri.
Yunanistan’daki orman yangınlarının iç ya da dış politika
malzemesi olarak kullanılmasını da doğru bulmayız.
Özetle
“Help Greece”!