Halep harekâtının görünen sebebi
Arap baharının hareketlendirdiği bölgemizde maalesef
istikrarsızlık, yıkımlar ve insani dram eksik olmuyor. 2011 yılı Mart ayından
itibaren Suriye’de etkisini gösteren halkın hak ve özgürlük arayışları, gerek
dış müdahalelerin etkisi gerekse grupların kendi içerisindeki anlaşmazlıkları
ve çatışmaları sebebiyle akamete uğramıştı.
Yarım milyon insanın hayatını kaybettiği, şehirlerin, bir
tarihin yıkılıp yok edildiği Suriye’de 7 milyondan fazla insan da yerlerinden
edilerek mülteci haline gelmişti. Taleplerinde haklılardı… Baskıdan, korkudan
bunalmışlardı… Hürriyeti, huzuru, insanca bir yaşamı arıyorlardı. Diktatörlerin
korku dolu yüzleriyle yaşamanın oluşturduğu gerginliği evlatlarının da
yaşamasını artık istemiyorlardı.
2011 yılında patlak veren ayaklanmalarla Suriyeli muhaliflerzor
şartlarda bile olsa Baas rejimini düşürebilecek bir noktaya gelmişler ülkenin
en önemli şehirlerinin kontrolünü ele geçirmişlerdi.
Halep de bu şehirlerden biriydi… 2011 yılından önce 2 milyondan
fazla kişiye ev sahipliği yapan bu kadim şehir 2016 yılına kadar muhaliflerin
kontrolüne geçmiş, ancak daha sonra yoğun Rus hava saldırılarıyla desteklenen
rejim ordusu ve İran kontrolündeki milislerin karşı taarruzuyla Halep halkı
şehri terk etmek zorunda kalmıştı.
Muhalif grupların sahadaki bölünmüşlüğü, yabancı unsurların
hikmetsiz yaklaşımları, tekfircilik ve grupçuluk direnişin gücünü dağıtmıştı.
Rusya ve İran gibi uluslararası aktörlerin deSuriye rejimine açıkça destek vermesi
denklemi değiştirmiş, muhalifler kazandıkları birçok bölgeyi kaybedip İdlib’e
sıkışmıştı.
Suriye’de son bir kaç yıldır durum şöyleydi: Fırat’ın doğusu
ve batısında yer alan Münbiç ve Tel Rıfat gibi şehirler ABD korumasındaki PKK/YPG
kontrolünde, Türkiye’nin sınır ötesi harekâtları neticesinde kontrol ettiği
bölgelerde Suriye Milli Ordusu (SMO) bulunmakta, İdlib şehri Heyet Tahrirü'ş
Şam (HTŞ)’ın yönetiminde, Şam, Lazkiye başta olmak üzere diğer önemli
şehirlerde Suriye rejiminin ve ona destek veren Rus-İran destekli milislerin
hâkimiyetindeydi…
Savaştan önce 1-1,5 milyon nüfusu olan Suriye’nin kuzey
batısındaki İdlib, başta Halep’ten çıkmak zorunda bırakılanlar olmak üzere
birçok bölgeden yoğun göç almış, nüfusu 4 milyonlara ulaşmıştı.Muhaliflerin son
kalesi gibi görünen İdlib’e yönelik Rusya-İran destekli saldırılar bölgede ağır
kayıplar yaşanmasına sebep olmakta Türkiye sınırına yeni göç dalgalarını da
tetikleyecek bir etki göstermekteydi. Türkiye’de yabancı düşmanlığını
körükleyen kesimlere rağmen hükümet, mültecilere sahip çıkmaktaydı. Ama ülke
içinde oluşturulan havadan dolayıİdlib’den sınırlara yönelecek muhtemel yeni
göç dalgasına tahammülün zor olacağı da açıktı.
Türkiye, Rusya ve İran, 4-5 Mayıs 2017'deki Astana
toplantısında İdlib ve çevresini “Gerginliği Azaltma Bölgesi” ilan etmişti. IV.
Astana Toplantısı’nda varılan mutabakatla Gerginliği Azaltma Bölgesi (GAB)
olarak belirlenen Doğu Guta, Kuzey Humus ve Deraa-Kuneytra’nın 2018 yılı içinde
rejimin kontrolüne geçmesiyle birlikte sadece İdlip son GAB olarak kalmıştı.
Rejim ve destekçileri, daha sonra 17 Eylül 2018'de Soçi'de
imzalanan mutabakata rağmen saldırmaktan vazgeçmedi. Önce Astana ve sonrasındaki
Soçi Mutabakatlarının işlememesi sonucunda 5 Mart 2020’de Moskova Mutabakatı gerçekleşmişti.
Bu mutabakata göre,İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde tüm askeri faaliyetler
duracak, M-4 karayolunun kuzeyi ve güneyinde 6 kilometrelik bir güvenlik
koridoru tesis edilecek ve Serakib’in 2 km batısı tarafında yol boyunca Türk -
Rus ortak devriyeleri dolaşmaya başlayacaktı.Bu anlaşmalar, sahada şiddetin
tırmanarak bir göç dalgasının ve insani krizin tetiklenmemesi, ayrıca siyasi
sürecin sağlıklı şekilde ilerletilmesi bakımından önemliydi.
Ancak son 2 aydır İdlib’e yönelik Rusya ve Suriye rejiminin hava
saldırıları artmış, İdlib’in doğusu ve Halep’in batısındaki Etarib ve Daretİzze
kasabalarına yönelik yoğun top atışları başlamıştı. Harekâtın başlamasından kısa
bir süre önce yaşanan son saldırıda ise bir eğitim binası vurulmuş 3 çocuk
hayatını kaybetmişti. Tabi ki tüm bunların neticesinde bölgede yaşayaninsanlar
evlerini terk etmeye başlamıştı.
Anlaşmaların ihlal edilmesi ve artan hava saldırıları,
bölgede yer alan önemli grupları “Düşman Caydıran” isimli bir harekâtı yapmaya
mecbur bıraktı. Suriye direnişinin farklı unsurlarını bir araya getiren ve üst
çatı bir merkez olan Feth'ulMubin Operasyon Komitesini kuran muhalifler, halkın
güvenliğini tehdit eden saldırganlığa karşı durmayı ve rejimin bir sonraki
hamlesini geçersiz kılmayı amaçlamıştı. Halep’in geri alınmasını da peşinden
getiren süreç böyle başladı…