FİRÂK
Geçtiğimiz Cuma günü (5 Ağustos 2022) İşgalci İsrail güçleri “Şafak” adını verdikleri bir operasyonla İslami Cihad Örgütü’nü hedef alarak Gazze’ye saldırdı. Büyük bir titizlikle ve istihbarat ön hazırlığı tam yapılmış saldırılarla daha ilk gün İslami Cihad Hareketi’nin silahlı kanadı Kudüs Seriyyeleri’nin Kuzey Tugayı Komutanı Teysir el-Caberi, ertesi gün de Güney Tugayı Komutanı Halid Mansur, Tanksavar Birliği Komutanı Abdullah Kadum şehid edildi. 10’dan fazla üst düzey komutan kaybeden İslami Cihad’ın lojistik merkezleri ve tünelleri de vuruldu. Saldırıların üçüncü günün sonunda ateşkes ilan edildi. Saldırılarda 32 Filistinli can verdi.
Gazze’ye yapılan saldırının temelinde 1 Ağustos’ta Batı Şeria’nın Cenin kentinde İslami Cihad’ın yöneticilerinden Bassam Saadi’nin yaralanarak gözaltına alınması yatıyor. Örgütün misilleme yapma endişesi taşıyan işgalci İsrail, Müslümanlardan erken davranarak ön almış oldu. Yaşanan saldırılara rağmen Hamas, çatışmalara katılmayarak harekâtın tüm Gazze’yi kapsamasını engelledi. Gazze’nin tüm yükü üzerinde olan Hamas’ın soğukkanlı tutumu, örgütün de olgunlaştığını gösteriyor aynı zamanda. Bununla birlikte çatışmalarda İslami Cihad’ın tek başına kapasitesi de ortaya çıktı. Hamas, işgalciyle savaşırken 25 binden fazla füze fırlatırken; İslami Cihad’ın ancak bin kadar füze atması ve bir kısım mühimmatın demir kubbeye dahi ulaşamadan Gazze’nin doğu ucunda sivil yerleşim yerlerine düşerek can kayıplarına neden olması da ayrı bir tartışma konusu haline geldi.
Tüm hedeflerine ulaşan, örgüte büyük kayıplar verdiren işgalci İsrail ile yapılan anlaşmayı zafer olarak sunan ve işgalciye “cehennemin kapılarını açtınız” tehditlerini savuran İslami Cihad’ın yaptığı hamasetten başka bir şey değil. İran’a yakınlığıyla bilinen İslami Cihad’ın tarihinin en büyük kayıplarını verdiği saldırılar sonrası İran’ın cılız kınama mesajlarıyla yetinmesi ve Tahran’da bulunan İslami Cihad’ın Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale’nin de beylik laflarla meydan okuması da şaşırtıcı olmadı.
Gazze’de ateşkes sağlanmışken Filistin’in ve Batı Şeria’nın doğu ucu Nablus’ta 9 Ağustos Salı sabahı yüzlerce işgalci askeri “Yamam” adlı bir operasyon düzenlediler. Givati askerlerinin içinde olduğu işgalcilerin hedef aldığı evde El Fetih’in askeri kanadı Aksa Şehitleri Tugayı’nın Nablus sorumlusu İbrahim el-Nablusi ve arkadaşları acımasızca katledildi. Daha önce Şubat ayında yine işgalciler, Nablus’un El-Mahfiye Mahallesi’nde gündüz vaktinde bir araca silahlı saldırı düzenlemiş ve El- Fetih üyesi 3 genç şehit düşmüştü. O 3 gencin isimleri Edhem Mebruka, Muhammed ed-Dahil ve İbrahim el-Nablusi (Muhtemelen haber kaynağı işgalcilerdi ve onlar da İbrahim’i öldüklerini düşünüyorlardı) idi. Olay sonrası Anadolu Ajansı’nın servis ettiği ilk açıklamalarda araçtakilerin isimleri zikredilmezken, TRT’de dahil pek çok haber kuruluşu İbrahim el-Nablusi’nin de şehitler arasında olduğu yazıldı ama o kurtulmuştu. İşgalci hedefine ulaşamamıştı. Şehid olan üçüncü genç Eşref Mübsalat idi. Bu olaydan yaklaşık 6 ay sonra yine Nablus’ta bu sefer Eski Şehir bölgesinde bir eve baskın düzenleyen işgalci İsrail güçleri, AbudSubh ve Muhammed el-Azizi’yi şehid ederken İbrahim’i yine ellerinden kaçırmışlardı. İbrahim, yakın arkadaşlarının cenazesine arandığını bile bile silahıyla katılıp, şehit bedenlerini taşıdı İşgalci İsrail’in 1 yıldır aradığı İbrahim, son olaydan iki hafta sonra, yüzlerce asker ve seçkin timlerin dâhil olduğu kuşatmada roket saldırısında şehid oldu. İbrahim el-Nablusi henüz 19 yaşındaydı. On dokuz. 19 yaşındaki bir gence ulaşabilmek için 3 suikast girişiminde 7 kişiyi katletti İsrail.
Yılbaşından beri 1600’ün üzerinde baskın yapan, durmaksızın operasyon düzenleyen işgalcilerin şehid ettiği İbrahim’in na’şını, annesi gülümseyerek, büyük bir vakarla taşıdı. İbrahim’in içinde bulunduğu askeri hareketin siyasi lideri Mahmud Abbas, yaşananları cılız bir kınamayla geçiştirdi. Aynı Abbas, geçtiğimiz aylarda can veren şirin Ebu Akile için sahaya inmiş, cenaze törenine katılmış ve medya önünde uzun konuşmalar yaparak hem İsrail’i hem de Batı’yı eleştirmişti.
Son bir haftada Filistin’de yaşananlar bize bir kez daha göstermiştir ki işgalci İsrail’i hamasetle, beylik tiradlarla ve artan firâkımızla yenemeyiz. İşgalci İsrail neredeyse bir bütün halinde hareket eden, askeri, ekonomik, sosyolojik, psikolojik yöntemlerle saldıran ve bu işgal sürecini bir plan dâhilinde sürdüren bir organizasyon. El-Aksa aralıksız Siyonistler tarafından baskına maruz bırakılırken ev işgalleri devam ediyor. Zeytin ağaçları kesilirken, tarım alanları yakılıyor. Suikastlar sürerken, durmaksızın yapılan baskınlarla Filistinlilerin tüm hareketleri takip ediliyor ve sistematik olarak fişleniyorlar. Buna karşın direnişin merkezi Gazze’den bile 15 bin civarında Filistinli, çalışmak için her gün işgal altındaki topraklara gidiyor. Ekonomik bağımsızlık söz konusu değil. Filistinli kardeşlerimiz gruplara ayrılmış durumda. Mahmud Abbas, koltuğundan memnun, Ramallah’ta keyfi yerinde; oysa Cenin’de ve Nablus’ta gençler onun örgütü için can veriyor. Ziyad en-Nahhale de İran’da güvende; örgüt mensupları ise Gazze’de kayıplar veriyor, Batı Yaka’da gözaltına alınıyor. Bu gruplaşma yurt dışında okuyan Filistinlilerde de devam ediyor. Küçük bir Anadolu şehrinde eğitim gören Filistinliler bile ülkelerindeki gibi gruplaşıp, birbirleriyle ilişkilerini kesebiliyorlar. Filistin’i sokak sokak, ev ev kaybediyoruz. Tümden kuşatmanın olduğu bu coğrafyada farklılıkları ve taassubu bir kenara koyup birleşmeden, sistemli ve daha örgütlü hareket etmeden, uzun vadeli planlara sadık kalarak organize olmadan bir heyulayı andıran bu işgal geriletilemez.