Dolar (USD)
35.09
Euro (EUR)
36.48
Gram Altın
2927.54
BIST 100
9765.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Aralık 2024

​Fikir zindanını aşmak

Suriye’de 12 günde gerçekleşen ve bu hızıyla tartışılan bir değişim yaşandı. Artık herkes, bundan sonrasına ilişkin neler yaşanabileceğiyle ilgili endişelerini, tahminlerini ve beklentilerini paylaşıyor. Konuya, ahlak ve adalet gözüyle bakılmadığında, dile getirilen endişeler ve tahminler de ön yargıların kurbanı haline geliyor.

Devletsel, mezhepsel ve ideolojik bağlılıklar, “aslında ne oldu?” veya “ne olabilir?” sorularına doğru cevaplar bulunabilmesinin önüne geçiyor. Sürecin başında tutunulan tavırlar, bugün sarf edilen sözlerin ve beklentilerin de içeriğini belirliyor. Açıkçası alınan ilk tavırlar kişinin zindanı haline gelmiş oluyor. O zindanı aşarak, “yanlış görmüşüm” deme olgunluğu gösterilemiyor. Tutum ve bakış açısının esiri haline gelen insan böylece özgürleşemiyor.

Bu tutsaklık, mazlumun sevincine ortak olmaktan kişiyi mahrum bırakabiliyor. Bu tutsaklık, geleceğe dair umut taşıyan sözler paylaşabilmenin önünde engel olabiliyor. Bu tutsaklık, kişiyi zindanına yani kanıksanmış tavır ve bakışına âşık hale getirdiğinden, daha iyi bir yaşamın mümkün olamayacağı kabulleniliyor. Öyle ki, özgürlük ve adalet diyenlerin karşısına bile öfkeyle çıkılabiliyor.

61 yıllık Baas diktatörlüğünün ve 54 yıllık Esad zulmünün sona erdiği Suriye’de mevcut halin doğru değerlendirilip geleceğe dair söz söylemenin zorluğu da bu tutsaklıktan kaynaklanıyor. Bugün, sürecin en başında nelerin söylendiği, hangi tez ve teorilerin ileri sürüldüğüne bakılmaksızın ortak doğrunun ve iyinin hep beraber aranması gerekiyor.

Korkularımız ve çekincelerimiz, haklı çıkmak için bu korktuklarımızın gerçekleşmesine istekli hale bizleri getirmemelidir. Yeniden inşa etme süreci oldukça zahmetli ve zordur. Her rejim değişikliği sonrası bir karmaşa ve kaos elbette görülebilir. Ancak, yeni Suriye yönetiminin, büyük güçlerin bölgeyi dizayn etmesine hizmet edeceği korkusunu aşıp, onların hikmet, adalet ve merhamet üzere olabilmelerine destek vermeliyiz. Suriye’de yaşayan farklı etnik, dini ve mezhebi unsurların çatışabileceği kaygısından sıyrılmalı, insanların bir arada huzurla ve güvenle kalabilmelerinin yollarını aramalıyız.

Eski rejimin zaaflarına düşülmemesi ve yeni mağduriyetlerin yaşatılmamasına özen göstermeliyiz. İnsan hakkının kutsal olduğu, bir daha işkence gibi insanlık dışı muamelelerin yaşanmadığı bir Suriye’nin inşa edilebilmesinin takipçisi olmalıyız.

Sürekli dile getirilen, “Filistin’e bundan böyle yardım giremeyecek” umutsuzluğunu da kırmalıyız. Özgür Şam’ın, işgal edilmiş Filistin topraklarına artık komşu olduğunu görebilmeli, inşallah özgür Filistin’e giden yolun bu topraklardan geçebileceği ümidini taşımalıyız.

İran’ın ve Hizbullah’ın dile getirdiği “özgür Kudüs” ideali eğer gerçekçiyse ve mezhebi bir misyonerlik hesapları da yoksa mevcut Suriye yönetimiyle bu ideal doğrultusunda işbirliği yapmalarını bekleyebiliriz. Bu ortak hedef için ortaya konacak çaba ve girişimler taraflar için samimiyet testi olacak, siyonizmin iddia edilen hesabını da geçersiz kılacaktır.

Gelin, “biz bir şey başaramayız” öğretilmiş çaresizliğini aşalım. “Ortada bir kazanım varsa kesin büyük güçlerin oyunudur” ezikliğinden de sıyrılalım. Suriye tecrübesinin kazanımlarına odaklanıp, geçmişte yaşanan hataların geleceğe dair tekrar edilmesine fırsat vermeyelim.

Bu arada, dünya tarihinin en büyük soykırımının yaşandığı Gazze’nin bu değişen gündemle zihnimizden ve yüreğimizden çıkmasına müsaade etmemeli, desteğimizi Gazze’nin seçkin insanlarının üzerinden de çekmemeliyiz. Onlar bu çağda insanlığa öğretmen oldular. Aksa Tufanı’nın yaktığı meşale, Suriye sahasındaki direniş erlerine özgüven kazandırmış, onlara da birçok yönden rehberlik etmiştir.