ABD seçiminin tarafları
Dünyanın gözünün üzerinde olduğu ve sonuçları merakla
beklenen Amerikan seçimleri geldi çattı. Bölgesel problemleri ve kendi iç
sorunlarını çözebilecek iradeden yoksun ülkeler, savaşların sonuçlarını, işgal
ve yıkımların akıbetini, ateşkes süreçlerini ve ekonomilerinin durumunu tamamen
bu süper gücün seçilecek başkanıyla irtibatlı görüyor.
7 Ekim 2023’ten bu yana işgalci İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği
soykırım ve işlediği suçlar bu seçimlerin de önemli bir konusu oldu. Yeni seçilecek
başkanın bölgede yaşanan bu kıyıma karşı nasıl tavır alacağı en çok konuşulan
ve cevabı beklenen sorulardan biri haline geldi.
Joe Biden’ın yaşı ve hastalıkları sebebiyle Demokratların
yeni adayı Kamala Harris oldu. O’nun yardımcısı olduğu Biden 7 Ekim’den bu yana
işgalci İsrail’in yanında yer almış, çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan 45bini
aşkın Gazzelinin katledilmesine açık destek sağlamıştı. Vicdan sahibi ABD
vatandaşlarının protestolarına sebep olan, bir ABD askerinin daha fazla
dayanamayarak kendisini ateşe vermesine etki eden bu destek, hem askeri, hem
ekonomik hem de propaganda alanında açıkça gerçekleşti.
Biden yönetiminin işgalci İsrail devletine yaptığı yardımlar
22 milyar doları aşmış, onun döneminde askeri ve mali konularda israil’in desteklenmesi
yönünde bir siyaset yürütülmüştü. Biden’ın ve Dışişleri bakanı Blinken’ın Tel
Aviv’e yönelik ziyaretleri korku ve umutsuzluk yaşayan işgal devleti için açık
bir motivasyon kaynağı oldu. Bir Yahudi, bir siyonst olarak bölgeye
geldiklerini defalarca dile getiren bu isimlerin en temel görevi İsrail’in
güvenliğini sağlamak ve bölgedeki statükonun korunmasıydı. İsrail'e askeri ve
siyasi desteğin önünü açan Biden yönetimi yaşanan işgal ve yok etme
politikalarına rıza gösterip direnmeyen makbul bir Filistinli olunmasını empoze
etmekteydi.
Filistinlilerin yaşadıklarını dönem dönem dile getirse de,
Kamala Harris’in başkan olması durumunda Biden yönetiminin özellikle bir yıllık
politikalarını devam ettirmesi şaşırtıcı olmayacak. Demokrat seçmenin bazı kesimlerinin
beklentilerine rağmen Harris’in söylemlerinden İsrail’e yönelik herhangi bir
ambargo ya da yaptırım uygulama planının olmadığı anlaşılıyor.
Demokratların İsrail’e yönelik bu desteğine rağmen Harris, insan
hakları çevrelerinin baskılarını daha fazla hissedip Gazze’ye yönelik
kısıtlamaların hafifletilmesini, müzakerelerin canlandırılmasını sağlayıp
ateşkes sürecini hızlandırabilir mi kestirilemiyor.
Öte yandan Cumhuriyetçilerin kazanması, İsrail’e Gazze ve
Batı Şeria’daki işgalci politikalarını uygulamada daha fazla cesaret verebilir.
Trump yönetiminin geçmişte gündeme getirdiği “Yüzyılın Anlaşması” aslında onun
bölgeye bakışının işaretlerini bizlere gösteriyor. Söz konusu anlaşma, bölgenin
sorununu çözmek için değil daha ziyade yangını körüklemek için tasarlanmıştı.
Trump, ABD elçiliğini de işgal altındaki Kudüs’e taşımış, Filistinlilerin sinir
uçlarıyla oynamıştı. O, Golan, Kudüs ve Batı Şeria topraklarının üçte birinden
fazlasının işgalini de perçinlemeye çalışan bir ABD başkanı olmuştu.
Eğer onun geçmişteki bu yaklaşımları devam ederse,
Gazze’deki ateşkes olasılığı ve müzakerelerden sonuç çıkma ihtimali
zayıflayabilir. İsrail’in saldırgan politikalarını teşvik eden bir Trump,
Gazze’deki ablukanın artmasının ve İsrail’in bölgedeki saldırılarını devam
ettirmesinin önünü açabilir.
Trump’ın Gazze konusunda belirgin bir yol haritası olmasa
da, alınan sinyaller Gazze’de yaşanan yıkım ve ölümlerle ilgili İsrail’e
koşulsuz destek sağlayacağını gösteriyor.
Kim kazanırsa kazansın her iki durumda da ABD'nin İsrail’e
stratejik desteği sürecek… Sadece yaklaşım ve pratiklerin tonunda farklılıklar
görülebilir.
Kamala Harris’in önceki yönetimin uygulamalarına verdiği
destek ve basmakalıp sözleri, Trump’ın tutarsız, ne yapacağı belli olmayan
delice tavırları, onlardan bir beklenti içerisine girmekten bizleri alıkoymalı.
Detay bazı konularda ayrıştığı gösterilen bu iki zihniyetin aslında emperyalist
politikaları devam ettirme ve özellikle işgalci İsrail’in yanında durup
Gazze’deki soykırıma açık destek vermede birleştikleri görülüyor.
“Kötünün iyisi” gibi değerlendirmelerin tartışıldığı bu
seçim sürecinde taraflar, sömürgeci, yayılmacı, savaşlar çıkaran ve devam
ettiren yönleriyle aslında daima aynı safta duracak. Kim kazanırsa kazansın;
siyonizmin, küresel yayılmacılığın ve soykırımın önüne geçilmeyeceği hatta
benzer hırsla devam edeceği malum olandır.
Bu malum olanı değiştirecek güçlü bir irade inşa etmediğimiz
sürece haber kanalları sabahlara kadar yayın yapacak, evlerin camlarındaki
ışıklar sabaha kadar açık kalacak, Beyaz Saray’a kimin çıkacağına yönelik ilgi
eksik olmayacaktır.