7 Ekim ve Filistin Mektebi (2)
Aksa Tufanı Harekatı’nda bir yılı geride bıraktık. Geçen bir yıllık süreç içerisinde nice insanlara okul olmayı başarmış Filistin mektebinden bahsetmeye devam etmek istiyorum.
Öncelikle, Filistin direnişinin 7 Ekim’le beraber başlamadığı,
Filistin halkının işgale karşı mücadelesinin Britanya sömürgeciliği ve
sonrasındaki Siyonist işgal sebebiyle 105 yıl önceye dayanmakta olduğu tufanla
beraber zihinlerde iyice yer etmiş oldu. Filistin topraklarının 76 yıldır işgal
altında tutulduğu ve Aksa Tufanı Operasyonu’nun bu işgale karşı sürdürülen direniş
sürecinin sadece bir devamı olduğu daha net anlaşıldı.
HAMAS bu tufanla tüm dünyaya bir savaş ahlakı da öğretti. Kendisine
yakıştırılmaya çalışılan iddialar asılsız çıkmış, 7 Ekim’le beraber ortaya
konan her türlü yalan ve iftiranın tutmadığı görülmüştü. İftiracıların boyası
bir bir akmıştı; çünkü gerçeklerin gün yüzüne çıkmak gibi bir durumu vardı.
Gerek 6-7 Ekim festivalinden sağ kurtulan insanların
anlattıkları, gerekse esir takasında Hamas’ın ortaya koyduğu ahlaki tavır tüm
dünyanın bu yalan haberlere inanmasının önüne geçti. Kassam Tugayları’nın
esirlere yönelik muamelesi tüm bu propaganda ve yalanlara verilecek en güzel
yanıt oldu.
Serbest kalan esirler sanki yakınlarından ayrılıyormuş gibi
Gazze’den çıkıyordu. Onların tebessümle el sallamaları, gözlerindeki
memnuniyet, geride bıraktıkları teşekkür mektubu, evcil köpeklerine kadar iyi
bakılmaları atılan iftiraların hepsini etkisiz kılmıştı. Kassam savaşçılarının
sadece insanlara değil tüm canlılara karşı iyi davranması işgalcileri o kadar
çok korkutmuştu ki, esirlerin yapacağı açıklamalara bile kısıtlama ve yasak
getirmek zorunda kalmışlardı.
HAMAS savaşçılarının bu davranışı İslami ilkelerinden kaynaklanmaktaydı.
Sivillere, kadınlara, yaşlılara, özellikle de çocuklara zarar vermekten
kaçınmak Kassam Tugayları’nın savaşçıları için dini ve ahlaki bir sorumluluktu…
7 Ekim aslında Müslüman toplumlar için de büyük bir
fırsattı. Ancak, 17 yıldır abluka altında tutulan Gazze toprağının bu denli bir
saldırıya maruz kalmasına karşı beklenen destek görülememişti. Şu ana kadar
Arap ve halkı Müslüman ülkelerin tavırları beklenenin çok altında kalmış, resmî
açıklamalardan öteye maalesef geçememişti. Halkı Müslüman ülkelerin mevcut
hali, İsrail’i Gazze’de daha fazla yıkım yapmaya ve insan öldürmeye maalesef
teşvik ediyordu. Onların bu siyasetiyle Gazze Şeridi’nde yaşayan 2 milyon
Filistinliye karşı işlenen soykırımın engellenemeyeceği gün gibi açıktı.
Bu tufan, kimin haklıdan kimin düşmandan yana olduğunu,
kimin eksik kaldığını, kimin ikiyüzlü olduğunu ve Mescid-i Aksa’ya karşı kimin
görevini yerine getirdiğinin de bilinmesini sağladı.
Filistin direnişi birçok harekâtını geçmişte Furkan günleri
diye tanımlamıştı. Furkan, safların belirginleşmesi, doğrular ile yanlışların
ayırt edilmesiydi.
Ülkemizde, bu toprağın gerçeklerine yabancılaşmış, halkın
köklü inanç değerlerine her fırsatta söven sanatçı, yazar ve gazeteci geçinenlerin
de boyası Aksa Tufanı ile döküldü.
Bu kesimler, yaşanan acılara, vahşete karşı ya kalemlerini
oynatmayı unuttular ya da gerçekleri manipüle etmeye kalkıştılar. İşgali hak,
direnişi kötü gösteren tarafta durmayı tercih ettiler. İlk günlerden itibaren
Siyonist medyanın yönlendirmesiyle hareket ederek oradan gelen haberleri satır
satır işlemekte ısrarcı oldular. Ama hakikatler ortaya çıkıp iftira ettikleri
netleşince özür dilemediler ve pişmanlık duymadılar. Bu durum, bir yıldır
yaşadıklarımızın bir erdem ve cürüm savaşı, bir iman ve küfür savaşı olduğunu
açıkça göstermekteydi. Kafirler birbirlerinin velisiydi, müminler de
birbirlerinin velisi, destekçisi olmak zorundaydı.
Aksa Tufanı ile beraber oflayan puflayanlar, Filistin
direnişine dudak büküp parmak sallayanlar da görüldü. Her gün evlatları gözleri
önünde eriyen, topraklarının işgali parça parça devam eden, tutuklanan, kontrol
noktalarında aşağılanan, tartaklanan, vurulan, sadece 75 km uzaklıktaki
mukaddes Mescid-i Aksa’yı görebilme imkânına sahip olamayan, nefes almaları
bile birilerinin iznine, inisiyatifine bırakılmış olan bu insanlar, konforları
tehlikeye giren kesimlerin keyfinin yerine gelmesini mi bekleyecekti?
Hayat, sadece iman eden ve salih ameller işleyenlerin
kazanacağı bir imtihandı… Allah bu hadiseleri de içimizdeki şahitleri
görebilmek için yaşatmakta, döndürüp durmaktaydı…