28 Şubat!
Aradan 27 yıl geçmiş…
Bugünün gençlerinin çoğu “28 Şubat”tan habersizdir, “14
Şubat” derseniz hepsi, “Sevgililer Günü”
cevabını verir.
Darbe günlerinde biz de gençtik.
İmam Hatip neslinden değildik, ailemizden İslami eğitim
almamıştık, gayet "lâikçi ruhlu" bir ortamda büyütülmüştük…
Namaza başlamamıza, “ikaz” niteliğindeki olaylar vesile olmuştu.
Namaz kıldığımızı öğrenen bazı aile fertleri, bu durumu hiç
de hoş karşılamamıştı.
Güneş Gazetesi’nden Cuma Dergisi’ne geçişimiz, yeni bir
ortama girişimiz…
Ardından, Türkiye’nin bitmez tükenmez “laiklik”
tartışmalarına yakından bakışımız…
Laiklik adına icra edilen zulümlere tepkimiz…
O zamanlar çok saf ve berrak düşünüyorduk; Müslümanlar var
ve diğerleri…
Zaman içinde, her inancın, her kavramın nasıl istismar
edildiğini gördük…
Kendilerine Kemalist diyenlerle İslamcı diyenler arasındaki
kavganın arka plânında “başka hesapların” da döndüğünü idrak ettik.
Bir de mazlumlar, mağdurlar, mağdureler vardı.
Onların feryatlarına kulak verdik.
Samimi insanlardı, çile çekiyorlardı…
Eğitim hakları ellerinden alınmıştı, devamlı hakaret
işitiyorlardı…
Damgalanıyorlardı.
Korkunç psikolojik ve fiziki baskılar altındaydılar.
Üniversitenin “nazi odası”nda (ikna odası da deniyordu)
işkence görüyorlardı.
Rahmetli Erbakan Hoca’nın başında bulunduğu 54.
Erbakan-Çiller koalisyonunun yaptıklarını da yakından takip etmeye
çalışıyorduk.
Büyük Adam’dı Rahmetli Erbakan Hoca.
Memleketin manen ve maddeten kalkınması için neler yaptığını
okuyor, çok iyi bilenlerden dinliyorduk…
Koalisyon’un ilk altı ayında, o güne kadar ülkemiz ve kenara
itilen kesimler lehine, hortumcular aleyhine dünya kadar icraat vardı
“Laikçi” denilenler bundan rahatsızdı.
Siyonistler çok çok rahatsızdı.
“Böyle giderse, bunlar 2005’te tek başına iktidar olur!”
korkusunu raporlarına yansıtıyorlardı.
O günlerde, birçok “yargısız ihraç”a şahitlik ettik.
Mazlumlarla röportajlar yaptık.
Gece gündüz çalışıyorduk…
Tehditler alıyorduk, hakkımızda davalar açılıyordu.
Yemeden, içmeden, yorulmadan koşturuyor; bir mazluma daha
faydamız dokunur diye dişimizi tırnağımıza takıyorduk.
O zamanın “Libo-MuhafazaKÂR” medya maymunları ise,
darbecilere gidip, “Bizi Mustafa Karahasanoğlu, Hasan Karakaya, Serdar Arseven
gibilerle karıştırmayın!” diyorlardı.
Derken...
Rahmetli Erbakan’ın iktidarı yıkıldı.
Ardından, ara dönem koalisyonları kuruldu.
Ardından, yönetim
kurullarına emekli darbecilerin getirildiği bankalar batırıldı, milyarlarca
dolar milletin sırtına bindirildi.
Katsayı adaletsizliği yüzünden, İmam Hatip eğitimi de,
meslek eğitimi de bitme noktasına getirildi.
Nüfus plânlama faaliyeti adı altında yürütülen kampanyaların
etkisiyle, nüfusumuz frenlendi, yaşlılığa sürüklendi.
İş dünyasındaki “yeşil sermaye” çerçevesine alınan gruplar
batırıldı.
Bazı “Yeşilimsi” uyanıklar ise, bu ortamdan istifadeyle
vatandaşın parasını hortumladı…
Kartel medyasına teşvik-meşvik adı altında ne milyar dolarlar pompalandı…
Birçok şey oldu.
Sonra Sayın Erdoğan’ın liderliğindeki Ak Parti iktidara
geldi.
Zamanla katsayı haksızlığını da, başörtüsü yasağını da sona
erdirdi…
Bu süreçte “Ya bu iktidar gider de yerine başkası gelirse…
Başörtüsü yasağı geri gelmez mi?” soruları hep soruldu.
Bugün de sorulan soru bu, hiçbir güzellik teminat altında
değil.
Yanlış işler ise, hep teminat altında!
28 Şubat işte, çok şey yazılabilir hakkında.
Kitabını yazarım, cilt cilt kitap olur.
İçinde “birçoklarını rahatsız edecek” çok şeyler de olur.
Değerlerimizin nasıl istismar edildiğini masaya yatırdığımızda,
tartışma çıkar…
Ne dersiniz, tartışsak mı buraları da?
X
İyisi mi, bugüne
bakmak.
Ey İktidar!
Ey Sivil Toplum Örgütleri!
Ey Medya!
Bugün…
Eğitim dünyasında nice sıkıntı var…
Birçok okulda, öğretmenlerimiz neler yaşıyor…
“Ya öğretmenler, onlar çok mu iyi?” derseniz, bu tartışmaya
girmek benim boyumu aşıyor…
Mecburi eğitimin süresi 12 yıla çıkartıldı.
18 yaşındaki mesleksiz, ilgisiz, gayretsiz, maneviyatı
ihmale uğramış, sevgiden mahrum genç, hoop üniversiteye…
Orada da beş, altı yıl vakit geçirdikten sonra…
Mesleksiz olarak hooop sokağa!..
Hepsini devlet memuru yap, yapabiliyorsan!..
TÜİK açıklayıp duruyor; evlenenler azalmakta, boşananlar
artmakta, doğurganlık sıfıra dayanmakta!..
Ekranlarda rezil diziler, nice rezil program…
Savunma alanında göğüslerimizi kabartan işler yapılıyor;
uçaklar, gemiler, füzeler…
Yapılıyor da…
Bunları da insan kullanıyor sonuçta…
Eğitim iyi değilse, ne iyi olur ki?
Kültür alanı derseniz, kültürel iktidarsızlık muhafazaKAR
takımının en büyük handikaplarından…
28 Şubat zihniyetinin baskın çıktığını görüyoruz çoğu
çekişmede.
X
Kıbrıs’ı yazıyoruz; Siyonist yerleşim hızla yayılıyor…
Buna konuya bile ilgisiz bir medyamız var, o kadar yani…
Çokları, “Sayın Erdoğan’dan talimat gelsin de harekete
geçelim” modunda!..
Sayın Cumhurbaşkanı talimat vermeyince kıllarını
kıpırdatmıyorlar…
Hatta talimat verdiğinde bile, işi uyuttukları oluyor…
Misal, başıboş köpekler meselesi…
Talimata rağmen, hâlâ çözülmedi değil mi?
X
Biz muhalefeti, iktidarı eleştiriyor…
Doğruları destekliyor, yanlış gördüklerimize karşı
çıkıyoruz…
Bunun için de “Ne İsa’ya ne Musa’ya” durumları oluyor…
Varsın olsun, ölmeyecek miyiz sanki!..
x
Böyle bir 28 Şubat yazısı…
Biz dağıttık, siz toplarsınız…
Biz eksik bıraktık, siz tamamlarsınız!..
Gidiyom ben!