Vebalar ve şehirler
Zâhiren dil-haste-i aşķız hevâmız bir
değil
Derdimiz birdir tabîb ammâ devâmız bir değil
(Nazif)
Camus der ki, “Bir kenti tanımanın en bildik
yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, birbirlerini nasıl
sevdiğine ve orada nasıl öldüklerine bakmaktır.” Bu günlerde tarih boyunca
vebalı şehirlerin hikayesini okudum yerli ve yabancı seyyahların kaleminden. M.Ö. 2000 yıllarında yazılmış olan Gılgamış Destanı’nda “veba
tanrısı” ifadesi ile o dönemlerde veba salgınlarının varlığını anlıyoruz. M.Ö.
1300 civarlarındaki Hitit Dönemi tabletlerinde II. Murşili’nin veba salgınları
için yaptığı duaları okuyoruz. M.Ö. 430 yılında Atina’da başlayan veba
salgınında halkın neredeyse üçte birinin öldüğünü öğreniyoruz. M.Ö. 320 yılında
Filistin’de Betsemeş veba salgınında yaklaşık 50 bin kişi öldüğünü hatırlıyoruz.
Yüzyıllar önce veba yine Çin ve Orta Asya’da
başlar, buradan tüm dünyaya yayılır. Asyalı tacirler Çin’den satın aldıkları vebalı
kürkleri Avrupa’ya satmaları yoluyla veba buraya da bulaşır. Sonra İtalyanlara
kadar ulaşan ve bulaşan ve vebayla ilk karşılaşan şehirler Cenova, Messina ve
Venedik olur. Sonra Yeditepeli şehir İstanbul…1811 yılının
sonlarında ortaya çıkan veba, 1812 yılı boyunca devam eder. Halk perişanlığın
her türlüsünü yaşamaktadır.
İbni
Batuta, Seyahatnamesinde Halep’te, 749 senesinin sonlarında, korkunç vebanın
ortaya çıktığı günleri anlatır ve vebanın korkunç yüzünü betimler eserinde. “Buraya
geldiğimde ahaliyi kırıp geçiren bir vebayla karşılaştım. Salgına yakalanan
talihsizler, hastalığın ikinci veya üçüncü günü ruhunu teslim ediyordu. Ölüm
biraz ağır davransa, vebalı hastalar dördüncü güne zor yetişiyordu. Dışarı
çıktığımda ya bir hasta ya da bir mevta ile karşılaşıyordum. Sağlıklı olduğunu
sanarak satın aldığım bir cariyem, ertesi gün vefat etti. Bir gün Sultan Ahsen
Şâh'ın vezirlerinden birinin hanımı, yanında 8 yaşında afacan oğulcağızıyla
bana geldi, yoksulluktan dem vurdu, ona biraz yardım ettim, para verdim. İkisi
de sapasağlamdı. Ertesi gün kadın tekrar yanıma gelerek oğlu için kefen istedi.
Çocuk ölmüştü.”
Bugünlerde medeniyetlerin beşiği hükmünde olan
Diyarbekir vebanın en ağır günlerini yaşıyor. Hastahaneler kadar mezaristanlar da
dopdolu. Her gün genç, ihtiyar ve hamile kadınların vefat haberlerini alıyorum.
Izdırap doluyum, lakin tarihin vebalı Diyarbekir günlerine baktığımda
şükrediyor ve şehrimin insanlarına sabır diliyorum.
19.
yüzyılın sonunda 1894 ve 1895 yıllarında Diyarbakır kolera salgını nedeniyle
şehrin neredeyse yarısına yakın nüfusunu kaybeder. Henry C. Barkley, vebalı
Diyarbekir günleri için der ki: Şehre
vardığımızda kapıların dış kısmında bir tek canlı varlık bile yoktu ve öyle ki
kendimizi ölü bir şehre giriyoruz gibi hissettik ve hatta halkını iskelet
olarak görsek bile şaşırmayacak durumdaydık!
Diyarbekir’in
divan şairlerinden İbrahim Cehdi'nin oğlu şair Süleyman Nazif, tahsilini tamamladıktan
sonra memleketine döner, huzurlu bir yaşamı tahayyül eden şair bir anda şehri
kaplayan veba bulutları ile karşılaşır ve daha sonra iki kızını huzur-ı İlahiye
gönderir. Belki de bu ızdırabın bir ifadesi olarak “Derdimiz birdir tabîb ammâ devamız bir değil” mısralarını terennüm
eder. Merhum Ali Emîrî Efendi de Nazif Efendi gibi yıllar sonra Diyarbekir’i
ziyaret etmek ister lakin şehirde salgın hastalığı baş göstermiştir. İşte o
yılları Emîrî Efendi şöyle anlatır: Ben uzun bir aradan sonra Diyarbekir’e
gitmek üzere yola çıktım. Şehirden gelen bazı dostlar, Diyarbekir’de salgın
hastalığının var olduğunu, şehrin kapılarının kapatıldığını ifade edip şehre
gitmemem konusunda ısrar ettiler. Ben de kendilerine “size bu haberi getirenler
neden ölmemiş peki?” diyerek yoluma devam ettim. Hakikaten şehre vardığımda
halkın büyük bir kısmının dağlara çekildiğini, eskiden tanıdığım pek çok alim
ve şairin vefat ettiğini işittim. Ben de şehrin dışında bulunan Hayâlî’nin Kavs köşkünde kaldım.”
Tarihte yaşanılmış birçok savaştan daha fazla can kaybına sebep olan evrensel bir mesajdır vebalar. Şehirleri mezaristana boşaltan, insanlara acziyetlerini ve yaratıcının kudretini hatırlatıveren bir muallimdir vebalar.