Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ramazan'ın ruhu var mı?

Gönderdi Hüdâ çün bize mihmân Ramazânı

Hoş tutmaga niyyet idelüm biz dahi anı

Zâtî

Bir ramazan baharındayız. Edebiyatımızın şanlı sayfaları bize âşinası olamadığımız ramazanlara dair muhteşem tablolar sunar. Ahmet Rasim, “Sokaklarda Geceler” adlı yazısında eski İstanbul sokaklarında yaşanan geceleri anlatır bize. Eski, sessiz ve karanlık ramazan gecelerinde duyulan seslerin gizli manalarını şerh eder. Ramazan hilâli görülür görülmez sokaklar âdeta gündüze döner. Sokaklar cıvıl cıvıldır. Kıraathaneler, dükkânlar, hatta zaman zaman devlet daireleri sahura kadar açık bulundurulur. Gecenin karanlığı kandiller, fenerler ve fanuslarla aydınlatılır. Kandil ve mahyalarla donatılan minareler, geceleri bir şehrâyine dönüşür. Yazar, hayatın ritminde meydana gelen bu olağanüstü değişikliği fısıldar ruhumuza. Biz elbette bu fısıltıları, yaşadığımız şehrin büyük-küçük mabedlerinde kimlerin işittiğini, hangi ruhta veya kalpte nasıl yankılandığını tahmin edebiliyoruz. Yapmacıklığa ve gösterişe varmayan, o ferdî veya içtimâ ramazan ikliminin hangi ruhları beslediğini idrak edebiliyoruz dostlar.

Eski ramazanlara neden özlem duyulur peki? Ramazan ayının bir ruhu, daha doğrusu bir ruhaniyeti varmış ve bunu şehrin bütün ahalisi her hâliyle yaşarmış. Ramazan’da bir ay boyunca lokantalar ve meyhaneler kapatılır, kahvehaneler gündüz çalışmaz, oruç tutmayanlar ya da tutamayanlar oruçluya saygı gösterir ve gündüzün aleni şekilde asla oruç yenmezmiş. Şimdiki tablo sizi ürkütmüyor mu? Yahya Kemal, “Atik Valde’den İnen Sokakta” başlıklı o muhteşem şiirinde bir ramazan ayında oruç tutamamanın verdiği ızdırabı dile getirir. Yahya Kemal, önce Atik-Valde semtine gidişini ve karşılaştığı manzarayı dikkatlerimize sunar: İftardan önce gittim Atik-Valde semtine/Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine/ Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti/ Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti...

Şair, izlenimlerini şiir boyunca sunduktan sonra ramazanın ruhaniyetinin böylesine yoğun yaşandığı sokakta oruçsuz ve iftarsız kalmanın verdiği huzursuzluğu dile getirir ve ruhunda en azından bu huzursuzluğu hissettiği için Allah’a şükreder.

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.

Şimdilerde bu huzursuzluğu kaç kalp hisseder, bilemem! Ramazan’ın gündüzlerini kendilerine gece yapan, sigarasını tüttürerek sokaklarda dolaşan ruhlar bedbaht mıdır değil midir? Bilemem! Sahurda bir parça ekmek ve su ile iktifa eden oruçlu kimselerin karşısında göbeğini kaşıyarak utanmadan yemek yiyen adam medeni midir, denî midir? Bilemem! Ramazan ayında, bir iftar vaktinde herkesin evine çekildiği demlerde ruhunda bir gurbet yaşadığını hisseden, tenha sokakta oruçsuz ve neşesiz kalarak “Madem ki böyle duygularım kaldı çok şükür” diyen şair, ramazanın ruhunu yaşayamasa da bunu derinden hissettiği aşikar değil midir? Peki bugün, bu ruhî duygulara dahi sahip olamayanlar neye şükredecekler acaba bilir misiniz dostlar? Şair Zâtî der ki; Gönderdi Hudâ çün bize mihman Ramazânı/ Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahi anı. Allah, ramazanı bize misafir olarak göndermiştir. Öyleyse biz onu memnun etmeye niyet edelim, der.

Binlerce güzel hediyelerle misafir olarak gelen, 11 ayın sultanını bilmem ne kadar hoşnut edebileceğiz. Hoş geldin ya şehr-i ramazan.