"Psikolog" un üniforması
Başörtüsü bir “Psikolog” u neden rahatsız ediyorsa, “Psikolog” un üzerinde özenle taşıdığı “üniforma” sı da beni rahatsız ediyor.
“Psikolog” belki farkında
olmasa da üzerindeki “üniforma” sı dikkatli gözlerden kaçmıyor.
Kendisi
ile aynı görüşte olmayan muhataplarına sorun yaratacağını, önyargılı
davranacağını, mobing yapacağını zımnen beyan ediyor ve bunu meydan okumayla
pervasızca açık ediyor.
Böyleleri sanki umurlarındaymış
gibi bir de toplumda hiç olmadığı kadar kamplaşma olduğundan dert yanıyorlar.
Aslında kamplaşmadan değil, sindirememekten,
baskılayamamaktan, ezememekten, susturamamaktan rahatsızlar.
Biz sanıyorduk ki bu yara kabuk
bağladı, konsensüs sağlandı, başörtüsü sorunu bitti.
Böyle ideolojik fanatikler yarayı
deşmekten ve millete buyruklar vermekten bir türlü kendilerini alamıyorlar.
Emriniz olur “Beyefendi”, kızlarımız kıyafetlerini
sizin yüce buyruklarınıza göre ayarlasınlar.
Bu imtiyazı size kim verdi
acaba?
Beyefendinin başörtüsü konusundaki
yaklaşımı ilmi değil ideolojiktir.
Bir ilim adamı için doğrular tabi
olduğu ideolojinin doktrinleri değil, ilmi verilerdir.
Gerçek bilim adamı ilmi
ideolojiye kurban etmez.
Beyefendinin kendisinde vehmettiği
“Türkiye’nin Freud” ü havası bu yaklaşımı ile fos çıkmıştır.
Son günlerde toplumu ajite eden
“başörtüsü” açıklaması ilmi bir çalışmanın sonucu değil, sadece ideolojik
saplantıdır.
İlim adamı hüviyeti ile değil, ‘ideolog’
u ve isim babası Moiz Kohen olan ideolojisinin fanatiği olarak konuşuluyor.
Bu yaklaşım bilimsel değil,
skolastiktir.
Skolastisizm ilkçağ kafasıdır.
Başörtüsüne yaptığı itiraz
ilmi verilere dayanan bir “bilimsel çalışma” ya dayanmıyor.
Kendilerine ezberletilmiş ideolojinin
doktrinlerinden biri oluyor.
Esefle belirtmeliyim ki o
doktrinler okullarımızda hala çocuklarımıza hap gibi yutturuluyor, ezber ettiriliyor.
Yeri geldiğinde de böyle, kusmalar
oluyor.
İddia ettiği teziyle ilgili bir çalışmaları
varsa önce saygınlığı, güvenirliği olan ilmi dergilerde yayınlatmalı, daha
sonra da kamuoyu ile paylaşmalı idiler.
Millet, böyle tepeden buyuran, jakoben
yaklaşımlardan gına gelmiştir.
Tam bitti derken kendilerini
tutamayıp sahneye fırlıyorlar.
Fransız İhtilali’nin 1700
lerin demode hezeyanlarını üzerlerinden atamıyor, takvimlerin 2022
lere geldiğini bir türlü kavrayamıyorlar, anakronikler.
Kendilerini güncelleyemiyorlar.
“Tek Parti” nin “asrı
saadet(!)” ine aş eriyorlar.
İstiyorlar ki kıyafeti nedeniyle
yabancı elçilerin görmesinden utanç duyacakları Türk insanını, Kızılay’a,
Çankaya’ya sokmadıkları günleri, yeniden yaşasınlar, mutluluk tazelesinler.
İstiyorlar ki Türk Müziğini bir
daha yasaklasınlar.
İzmir’de yaptıkları gibi
minarelerden “Çav Bella” öttürsünler.
İstiyorlar ki, açlıktan, sefaletten,
veremden, sıtmadan inleyen halkın nefreti bakışları altında düzenledikleri “ideoloji
baloları” nda vals yapsınlar.
Ama o millet de sizi 1950 den
itibaren “ebedi muhalefet” e çaktı.
Bir yarısı iktidar umuduyla helalleşme
turları atarlarken, diğer yarısı yasak sanrıları görüyor, millete parmak sallıyor.
Millet sessizce izliyor.
Cevabını verecek!