Yeni dünya düzeninin alkışlarla ilanı
Yeni Dünya Düzeninin Alkışlarla İlanı Dünya, 18. yüzyıldan
itibaren bir coğrafyanın emperyalist sömürgecilik ile yeraltı ve yer üstü
zenginlikleri, kültürü, geçmişi ve geleceği ile nasıl tarumar edildiğine
şahitlik etti ve aradan geçen bunca zamana rağmen bugün 21.yüzyılın ilk
çeyreğinde gelinen noktada bir şeylerin değiştiğini söyleyebilmek pek mümkün
olmamaktadır.
İsrail Başbakanı
Netanyahu’nun Washington’da ABD Kongresi’nde konuşma yapmak için kongreye
girmesinin ardından uzun süre ayakta alkışlanması dünya siyaseti açısından bir
milattır.
Bu milat ile hak ve
haksızlık, hukuk ile hukuksuzluk, zulüm ile adalet arasındaki saflar ve
sınırlar net bir şekilde çizilmiştir. Yaşanmakta olan dünyanın yeniden
şekilleneceği bu süreç tüm sancıları ile beraber en kaotik şekliyle yaşanmaya
devam edecektir.
Savaş, ekonomi ve enerjinin belirleyici olacağı bu süreç
sonunda günümüz dünyasından çok daha farklı bir dünya coğrafyası, kaos ve
uluslararası ilişkiler söz konusu.
İsrail ve ABD çıkarları açısından bugün oluşan küresel güç
dengesi çerçevesinde, Orta Doğuda, Doğu Akdeniz kıyı şeridinde Batı kontrolü
dışında herhangi bir siyasi ve askerî gücün bulunmasına izin verilmemesi
gerekmektedir. Zira İsrail, ABD ve G-7 ülkelerinin enerji güvenliği buna
bağlıdır.
Örneğin Yemen
faktörü, ABD-İran anlaşmazlığı, Basra Körfezi yoluyla Batı’ya ihraç edilen
petrolün güvenliğini önemli ölçüde tehdit etme potansiyeli kazanmıştır. Ayrıca
Körfez’in, Hürmüz Boğazı yoluyla tek çıkışa kanalize olması ulaşım güvenliğini
de tehdit etmektedir. Bu nedenle Batı’nın yeni enerji güvenlik stratejisi,
Körfez yoluyla ihraç edilen petrolün, boru hatları ile doğu Akdeniz’e
akıtılması ve buradan ihraç edilmesidir.
Bu bağlamda Hamas’ın kontrolündeki Gazze Şeridi’nin Batı ve
ABD için ne anlama geldiği açıktır.
Var olan hedef, İsrail vasıtasıyla Gazze Şeridi’ni Hamas’tan
temizlemek ve İsrail kontrollü bir yönetim kurmak. Zaten, Gazze Şeridi’nin 1,5
milyonluk nüfusunun yaklaşık 1 milyonu mültecilerden oluşmaktaydı. Üstelik
bunlar 1951 yılında imzalanan Uluslararası BM Mülteciler Kararı’ndan hiçbir
şekilde yararlandırılmamaktaydılar.
Gazze, aşamalı olarak yıllardır hukuksal, sosyal ve etnik
bakımdan tam bir getto durumuna düşürülmüştü zaten. Gazze Şeridi’ndeki
Filistinli nüfusun çoğunluğu havuç veya sopa stratejisi ile El Fetih’in
yönettiği Batı Şeria’daki Filistin bölgesine göç ettirilmiş. Hedef; kâğıt
üstünde olsa dahi burada kurulmasına izin verilecek bir Filistin Devleti’nin,
Yugoslavya’nın Sırbistan örneğinde olduğu gibi denizle irtibatını kesmek
olacaktı. Her türlü insani boyuttan yoksun olan bu savaş, Netanyahu’nun ABD
kongresinde ayakta alkışlanması ile görüldü ki soykırıma dayalı bu yeni düzen
ABD tarafından da desteklenmekte ve onaylanmaktadır.
Bu perspektiften
bakıldığında, Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik Hamas tehdidinin bertaraf
edilmesi hedefi, bölgedeki Batı çıkarına uygun jeopolitik dengenin sağlanmasına
yönelik büyük amaç için sadece bir başlangıç ateşlemesidir.
Dünya ekonomisini elinde bulunduran küresel siyonizmin
ekonomik daralmayı bir tehdit unsuru olarak kullanması ABD ve Batı desteği ile
ilgili önemli bir etkendir.
Zira Amerikan doları
petrolün varili ile çok yakın ilişkilidir. Ucuz Amerikan doları kredi piyasalarındaki
muhtemel bir kasırga sonrası Amerikan ekonomisinin tekrar toparlanmasına
yardımcı olabilir. Ama dolar ne kadar ucuz olacak? Eğer ABD, Orta Doğu ve Arap
Yarımadası’ndaki petrol üreten ülkeler üzerindeki politik kontrolünü kaybederse
dolar basıldığı kağıttan bile değersiz olabilir. İsrail’in Gazze’ye yönelik
operasyonu, Amerikan dolarının, petrolün variline endeksli değerinin daha fazla
düşmesini önlemiştir.
Gazze demek ABD, İsrail, Akdeniz ve Batı’nın enerji
güvenliği demek.
2003’te İsrail tarafından onarımı yapılan Doğu Akdeniz ve
Gazze Şeridi ile bağlantılı Kerkük- Hayfa, Musul-Hayfa ve Kerkük-Ceyhan boru
hatları ile hedef, Hayfa limanına günde 5 milyon varil petrol taşımak.
Bir başka önemli
petrol hattı da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Suudi petrollerini Akdeniz’e
taşımak için ABD ordusunun inanılmaz desteği ile yapılan Trans-Arabistan (TAP)
petrol boru hattıdır. Uzun süredir kapalı olan bu hattın bir ucu Lübnan’a, bir
ucu da İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nden Hayfa’ya uzanmaktadır. Bu
hat ise hedef günde 4 milyon varil Suudi petrolü.
Bu hatta Irak’ın güneyinden çıkarılan petrolün de
eklenmesiyle toplam miktar 6 milyon varile çıkacaktır. Böylece sistematik
olarak Hayfa Limanı’na her gün devasa tonajda petrol akıtılmış olacaktır.
Basra Körfezi’ndeki olası bir gerginliğe karşı Kuveyt ve BAE
petrollerinin de anılan boru hatlarına irtibatı sağlanabilir. Bu durum, Orta
Doğu petrollerinin İsrail’in denetiminde Akdeniz’e yani Batı’ya nakledilmesi
anlamına gelmektedir.
Önümüzdeki yüzyılı
tamamen ABD ve İsrail’in enerji - ekonomi politikalarına endeksli yürüten bir
siyasetin yürürlükte olması, sonuçlarının ise bu kadar ağır olması bölgeyi daha
büyük bir ateş çemberine sokacaktır.