Tarımda maden sorunu!
Dünyada kıymet hükmü sıralamasının şöyle başladığı söylenir.
Toprak, değerli madenler ve tarihi eserler…
Kıymet hükmünde en baş sırayı toprak alır. Kıymetli madenler ondan sonra gelir. Nedense maden için toprağı feda etmek çok kolayına geliyor sanki bazıları için. Oysa toprak yüzyıllar boyu insanı besler, doyurur yaşam alanı oluşturur...
Toprak olmadan hiçbir şey olmaz. Toprak olmadan bağımsızlık da olmaz.
Jean Jacques Rousseau'nun çok sevdiğim ve sık sık kullandığım bir sözü var :
"Ticaret ülkeleri zenginleştirir ama tarım bağımsız kılar"
Bir ülkenin kendi kendine yetebilirliği tarımsal üretimiyle alakalıdır. Bağımsızlığın ilk adımı da kendi kendine yetebilmekle başlar. Başkasına muhtaç olmazsan sana kurallarını dayatamaz, seni verdikleriyle kendisine bağımlı kılamaz.”
Tarım gıda demektir. Tarım ve hayvancılık olmadan hiçbir şekilde bağımsız olmaz bir ülke. Tarım ise zehirlenmemiş, genetiği bozulmamış toprakla yapılır. Ve sadece toprak da değil, bir bölgede ekolojik denge bozulduğunda orada ne hayvan kalır ne temiz su ne hayat... Dengeyi bozmak ne kazandırmış şimdiye kadar bu ülkeye ve gelecek nesillere?
Nereden geldik bu meseleye?
Tokat İli Erbaa İlçesine bağlı Sakarat-Boğalı Yaylalarında 20.000 dönümlük alanda da kimyasal ayrıştırmalı altın-bakır madeni arama faaliyetlerinin başlamasından geldik… Geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlayan, işsizlik sorunun olmadığı nüfusunun sürekli arttığı Erbaa ilçesinde vatandaşlar birlik olmuşlar ve siyanürlü altın madeni istemediklerini argümanlarıyla anlatmaya çalışıyorlar. Bende o toprakların bir evladı olarak seslerine aracı olmak istedim. Peki Erbaalılar, Kelkit vadisinin insanları bu kimyasal maddeyle ayrıştırılan altın-bakır madenini neden istemiyor?
Erbaa ovası, tarım bakanlığının koruma altına alınan büyük ova ilan edilen ve tarımsal sit statüsüne kavuşan bölgelerden bir tanesi. Normalde tarım dışı faaliyete izin verilmemesi gerekirken nasıl olmuşsa maden ruhsatı verilmiş. Erbaa ovası ekonomide sürekliliği baz alarak ülkeye katkıda bulunan bir yer. Erbaa yaprağı Avrupa’ya ihraç ediliyor. Siyanürün tarım ürünlerine vereceği zarar hepimizin malumu. Yine bölgedeki organik çilek üretimi yerli tohumları ile yetiştirdikleri fasulye ve patateslerle, yaylalardaki binlerce hayvancılık faaliyetiyle zaten kendi fabrikalarını oluşturmuşlar. Maden sahasının hem içme sularının hem tarım sulama kaynaklarının neredeyse yüzde yetmişini sağlayan yerde olduğu söyleniyor. Ayrıca maden çıkarma çalışmalarının zaten deprem bölgesi olan yerde fay hatlarını tetikleyeceği kaygıları da var. Tüm bunların yanında tarihte birçok uygarlığın iz bıraktığı Anadolu’nun en eski ikinci maden ocağı olma özelliğini taşıyan Gümüşlük Antik Maden Ocağı 1. Derece Arkeolojik Sit alanı ilan edilmiş ama sondaj sahası ve kurulacak poligonun tam olarak sit alanı üzerinde bulunduğu söyleniyor.
Ülkemizin tütün üretimine ciddi katkısı olan bir bölgeydi Tokat-Amasya hattı. Tütün fabrikaları kapatıldı, üreticiye konulan kotalarla üretim neredeyse asgariye indi. Halbuki bu bölgede yetişen Basma Tütün, suya çok ihtiyacı olmayan kaliteli, üretimiyle on binlerce ailenin gelir kapısı olan bu tütün yerine yabancı tütünün tercih edilmesi de ayrı bir sorun olarak çiftçiliğe darbe vuruyor.
Şimdi verilen maden ruhsatlarıyla bölge tarımı ciddi risk altına girmekte.
Öyle enerji kaynakları oluşturulmasına, reaktörlere madenlere körü körüne karşı olan bir insan değilim. Hele ki günümüzde güçlü bir ülke olmanın yolu, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının doğru şekilde kullanılmasıyla elde edileceği için bilakis kullanılmalı diyenlerdenim. Fakat bizde işler öyle yürümüyor. Öncelikle maden ruhsatı verilen kişi ve şirketler çoğunlukla yabancı veya sadece cebini düşünenler. Ve bu madenlerin devlete getirisi de çok cüz’i olduğu biliniyor.
Asıl olan toprak ve sudur. Tarım alanlarını korumak ve geliştirmek gerekirken bu gibi faaliyetlerle ne ülkemiz kazanır ne insanımız.
Yazımı Cumhurbaşkanı ekonomi başdanışmanı sayın Yiğit Bulut’un yakın zamanda yaptığı bir açıklama ile bitirmek istiyorum:
"Önümüzdeki 10 yılda kendi yediğini üretebilen ülkeler ayakta kalabilecektir. Bazı ülkelerde sentetik et tartışmaları var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) büyükbaş hayvanların yasaklanması konusunda ülkelere baskı yapıyor. Bütün bunlar, aslında, yeni bir dünya düzeninin geldiğini gösteriyor. Türkiye verimli topraklar bakımından zengin bir ülke. Önümüzdeki 10 yılda en önemli bakanlığın Tarım Bakanlığı olacağını düşünüyorum. Beslenemezseniz, kendi gıdanızı üretemezseniz, yeni dünya düzeninin esiri olursunuz. O nedenle Türkiye'nin, tarım ve gıda politikalarının daha da geliştirilerek tam bir tarım ülkesi haline gelmesi gerekiyor. Hiçbir parti ayrımı gözetmeksizin buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Lütfen tarım arazilerini imara açmayın. Tarım arazileri önümüzdeki yıllarda en kıymetli varlık olacak. Bana '10 sene sonra avro, dolar, altın, kripto para ve tarım arazisi mi daha değerli olacak?' diye sorarsanız cevabım 'tarım arazisi' olacaktır. Tarım arazileri tarla olarak kalmalı."
Bu sözlere göre politika uygulanması ve maden sahalarına tarım arazilerine ve doğal hayata zarar vermeyecek şekilde izin verilmesini bekliyoruz.