Şiiri yaşamak
Ölmek
zorlaştı, yaşamak basitleşti. Hayattan ancak biyolojik varlık kaldı. Ruh
uçuyor, ten çürüyor. Kavgada güçlü rakip yok. Saha boş kaldı. Masada çay
soğudu. Gönülde sızı yok. Şiir öksüz, hikâye yetim.
Toprak
kurak, su buhar oldu. Gökyüzü küs, bulutlar firarda. Yıldızlar ölü, güneş
yorgun. Ağıt yaksak dilimiz suskun, sesimiz kısık. Ağlanacak sevgili bulmak
zor. Kendinden kaça kaça uzaklaşıyor insan. Dönüp dolanıp yine kendine varıyor.
Kapılar
açık, buyur eden yok. Kendi kendine ev sahipliği yapmakta insan. Zaman
harcanıyor. Tedavülden kalktı vefa. Sadakate mevlit okunuyor. Camilerden
yükselen ses gökte kayboluyor, gönüllere ulaşmıyor. Bir hazin türkü çalsa
etkisiz kalıyor. Hızlanıyor, baş döndürüyor zaman. Akıl tutulması arttı. Güneş
ve ay tutulması kitaplarda kaldı. Yüzümüzden bir parça bile düşmüyor, düşe düşe
kalmadı bir şey.
Bir
şiir okumalı. Bir roman. Bir hikâyenin kurgusuna konu olsak. Bir masalın
sonunda gökten düşen elmanın yarısı bari nasibimizde olsa. Masalda yalan bile
güzel. Yalan da olsa masallarda kaldı mutluluk. Ömür ve ölüm, iki kardeş ve iki
kardeşin anlaşamadığı miras oldu dünya. Ve dünyalık davalarda harcanan sevgi.
Şiir okusak biz yine de.
Zor
be yaşamak! Hayır, ölmek daha zor, dedi. Katıldım bu huzursuz eden fikre. Şiir
mi, hikâye mi? Hayır, şiiri yaşamak,
dedi. Nasıl yaşanır, nasıl ölünür? Şiirle yaşlanmak, şiiri yaşatmak nedir? Gönül
ile mi, göz ile midir yaşamak. Akıl ile yürüdü, gözünün gördüğüne kandı. Gönül
ile yürüdü kayboldu. Kaybolmalı, aramalı. “Seyahat eden sıhhat bulur.” derler. Şimdi
içimize yolculuk zamanı.
Okumalı.
Bir insan bir kitaptır. Önce kendini okumalısın, dedi. Peki, okuyalım ve
muhatap olalım, muhatap olunalım. Kitabın türü nedir, insan kitabının türü?
İnsan edebî türlerden hangisine girer?
Düşün, kim hangi türün özelliklerini toplamış üstünde? Sen, hangi türe
giriyorsun? Karmaşık ve zor bir soru.
Bir tür seç kendine, dedi. O türün özelliklerini yansıt. Seçemedi,
olamadı, kafası karıştı. Çıkmak istedi bu tercihten, vazgeçti. Sahne boşaldı.
İzleyen de oynayan da kendisiydi belki de.
Tercihlerimiz
arasında sıkıştık mı yoksa? Ne olacağız, ne olmayacağız? Şiir miyiz, hikâye mi? Yoksa dört mevsimden
ibaret miyiz? Sanırım renkten renge giren yeryüzü gibiyiz. Sahnemiz geniş.
Yüzümüz değişiyor. Okusak bir insan yüzünü, neler vardır, neler… Ya okunamayan
ve içte kalanlar ne olacak? Nasıl okumalı ve yaşamalı? Şimdi bir şiirin dizesine tutunma, bir
mevsimin geçişini izleme vakti.
Kendime
sesleniyorum. Bir yolun sonunu değil,
başını bulmak daha kıymetli. İyi bir yola başlamak, iyi bir rehber ile mümkün.
Kalbimiz zayıfladı. Biliyorum, ekilecek
tohumlarda saklı hayat. Toprak kıvamını bulacak. Güneş ısıtacak, bulutlar
saklandığı yerden çıkacak. Bir dost sesi, bir sevgili gibi karşılayacak sıcak
bir mevsime hazır olacağız.
Kitaptır
insan. Manzum. Ölçülü ve ahenkli. Öykülü ve ölçülü bir şiirdir insan. Şiir
yazmaya değil ama daha çok şiir okumaya geldik. Biliyorum, içimi ısıtan ve
ışıtan ışığı. Tanıdım, okumaya başladım satır satır. İlhamını bekleyen saklı
şiir gibisin. Bir şiiri yaşayayım ve Orhan Veli gibi sesleneyim:
“Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.”