Savaşa hazırlık!
Savaşa, siyasi, askeri, iktisadi ve sosyolojik olarak hazır olunur.
Kısaca; Siyasi hazırlık, devletin iktidar ve kurumlarıyla
dış politikadan iç düzene, oluşturduğu meşru zeminle başlar. Askeri hazırlık,
savunma araçlarının yeterliliğinden askerin düzen, disiplin ve eğitimi ama en
önemlisi maneviyatının sağlam olmasıdır. İktisadi hazırlık, oluşabilecek her
türlü yokluğa karşı yeterli akçenin ötesinde milletin ve savaşan askerin ayakta
kalmasını sağlayacak gıda, sağlık, enerji ve işleyişi her şartta devam
ettirecek unsurları ayakta tutmak demektir. Sosyolojik olarak ise, ki en
önemlisi budur, milletinin desteklemediği bir savaşı kazanabilecek ordu yoktur.
Birlik beraberliği bozulmuş, içerde kargaşa ve kaosa teslim olmuş, maneviyatı
kırık bir millet ile savaşa girmek baştan hezimeti kabul etmek demektir.
Rusya’nın Ukrayna işgal girişimi bize hem içerde hem de
uluslararası planda yapılabilecek hazırlıklara emsal olacak şeyleri gösterdi.
Savaş kapımızda. Türkiye, tarafsız ama insani ve diplomatik
yönden aktif politikasıyla, çok yerinde bir duruş sergileyerek dünyaya kendi
politikasını kendi belirleyen ülke olduğunu gösterdi. Bu durum değişmemeli.
İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan düzenin siyasi askeri,
iktisadi ve sosyolojik olarak tükendiği bir dönemdeyiz. Emperyalist ülkeler, son
yirmi yılı hızlanarak ama soğuk savaş sonrasında adım adım uygulanmaya
çalıştığı, yeni insan, yeni sosyoloji yeni rejimler yeni aktörler ve insanlığın
önüne konulan yeni oyuncaklarla, merkezine yine kendilerini koydukları yeni bir
dünya dizayn etmek istiyorlar.
Dünyada birçok denge değişecek gibi görünüyor. Ve biz ülke
olarak her şeyin merkezindeyiz.
Dünyada epey bir zamandır dile getirilen gıda ve su
sıkıntısı meselesi, yokluğundan dolayı mecburen dışa bağımlı olduğumuz petrol
ve gaz başta olmak üzere enerji meselesi ve tabi ki sosyal yapıyı kontrol
edebilecek milli vasıtaların oluşturulması gerek. En önemlisi de savunma
sanayiinde kazandığımız ivmeyi daha ileri noktalara götürebilmek için
olağanüstü adımlara ihtiyacımız var.
Yaşanan savaşın bize gösterdiği şeylerin en önemlisi de
şudur. Türkiye’nin karşısında muharip olarak durabilecek bir devlet-ordu yok
çevremizde. Bunu hamasi olarak söylemiyoruz. İşte bunun farkında oldukları için
bizi devamlı içerden teslim almaya çalışıyorlar.
Bu yüzden öncelikle bizi içerden çökertecek unsurlara karşı
tedbir almak gerek.
Öncelikli sorunumuz bu milletle hiçbir aidiyeti kalmamış
zihniyeti belli kesimlerin yalan dolan ile milletin maneviyatını bozması,
zihnini bulandırmasıdır. Yalan söylemenin hiç mi karşılığı olmaz bir ülkede.
Adamlar kitleleri sokağa dökecek şekilde yalan söyleyebiliyor ama hiçbir
müeyyide uygulanmıyor.
Dışardan fonlanan, beslenen, parlatılan gazeteciler, medya
kuruluşları, STK’lar, politikacılar elbette fonlandıkları merkezin politikasına
hizmet edecektir. Dışardan fonlanmaya karşı yasa çıkartılmalı acilen. Ve artık
yerli sosyal platformlar oluşturulmalı. Bu konuda ciddi çalışmalar yapan
insanlar var. Bir sonraki yazımızda bunu ele alacağız.
Hamdolsun verimli bir kış ayı geçiriyoruz. Rabbim rahmetini
esirgemiyor. Bu sene tarım konusunda ciddi tedbirler alınıp kendi kendimize
yetecek noktada üretim yapacak şartları oluşturmalıyız.
Gıda sıkıntısına maruz kalmamak için tarım politikasında
teşvikleri de artırarak gerekirse zorlayıcı tedbirler alınmalı ve ekilmemiş
hiçbir alanın bırakılmaması sağlanmalıdır.
Russo'nun
"Ticaret ülkeleri zenginleştirir ama tarım bağımsız kılar"
sözü şu hengamede ne kadar kıymetli. Savunma sanayi ne kadar stratejikse, tarım
da o kadar stratejiktir. Su ve gıda olmadan elinizde nükleer güç olsa ne yazar?
Doğu’dan Batı’ya giden enerji hatlarının merkezinde olmanın
getirdiği siyasi ve ekonomik avantajın yanında, birbirine hasım güçlerin
tedarik ve üretim hattında olmak bizi birçok noktada ileriye taşıyabilecek
potansiyele sahip.
Ama hep söylediğimiz gibi, iç düzeni sağlamadan, boynumuza
pranga vurmak isteyen iç unsurların önünü kesmeden yürüyebilmemiz çok zor.
Yaklaşan yangına karşı cemiyet olarak savaş durumuna
geçmemiz, tedbirli olmamız gerek.