Ramazan, Nisan, bahar
Geç gelen baharlara gözümüzü açtığımızda, dünyanın doğusu gibi batısı da bombalar altında kalmıştı.
Şimdi,
sıcak savaşlarla, batı kapılarına yığılan, kara saçlı, kara kaşlı, kara yüzlü
mülteciler, yorgun dünyanın yetimleri,
öksüzleri, garip kalmış, sürgüne uğramış, vatansız kalmış, üzerinde nice
oyunlar oynanmış biçare halk değildi.
Şimdi
batı kapılarına yığılan sarı saçlı, mavi gözlü, ay yüzlü bebeler, yaşlı, iki
büklüm bembeyaz saçlı nineler, dedeler, taze gelinler, çocuklarına sarılıp
ağlayan, eşini savaşmaya bırakan anneler, yine savaş mağduru üzerinde başka
başka oyunların oynandığı masum başka bir halk. .
İnsan
her yerde insandı işte. Anaydı, babaydı, çocuktu, güçlüydü, zayıftı, zalimdi,
mazlumdu.
Savaşlar
da her yerde aynıydı. Hiç değişmiyordu doğuda ya da batıda olması. Yine toplu
mezarlar vardı. Utanç çukuru halinde izler bırakacak olan, sonraki zamanlara...
Daha 25 yıl önce cennet Bosna’nın bağrına bırakılan bir millet, bir güzel
insanlık o utanç çukurlarına gömülmüş, soykırıma uğramıştı. Yüreklerimiz hala
yanıyor Bosna’nın yemyeşil dağlarına, güzel köylerine, şehirlerine, masum
insanlarına aylarca yağan bombalarla, tarumar olmuş haline. Unutmadık elbet.
Unutmak mümkün değil.
Savaşlar
yine aynıydı, insanlık Suriye’de, Halep’te, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Batı
Şeria’da, kutsal Kudüs’te can verirken hiç değişmiyordu zalimin zulmü.
İşte o
savaşların tam ortasında geldi bu sefer Ramazan. Nisan serinliğinde, bahar
muştusuyla, erken açan çiçeklerin rayihasını yüklenmiş geldi ve durdu
kalbimizin en yorgun zamanlarında.
Nisan’a
yüklü duaları vardı Ramazan’nın. Çöl yangını sıcaklarda, terli avuçlara,
güneşten yanmış bağırlara bırakırdı ya abı hayat serinliğini… Bu sefer, soğuk
kışların sonunda, hırçın rüzgârların darmadağınık eylediği zamanlara, yıkılmış
savaş yorgunu gönüllere bıraktı dualarını, diriliş ve esenlik zamanlarını kutlu
ay.
Bahar
diriliş demekti. Bahar kurumuş dalların yeşermesi. Çölleşmiş, kavruk toprağın
coşması, nemli bungun sancılarla yeniden tohumların yeşermesiydi.
Bahar
umuttu, bahar dua, mevsim mevsim akan günlerimizin taze ve güzel yüzlü
geliniydi nisan, bembeyaz çiçekleriyle baharın koynunda…
Pembe
beyaz ağaçların çiçeğe durmasıyla bakardık bulut bulut mavi beyaz gökyüzüne,
uçan kuşlara, rengârenk çiçeklere… İşte o zaman, derin bir nefes gibi sancılı,
acılı yüreğimize soluduğumuz Ramazanla şifa arardık.
Ah
Rabbim şimdi diriliş, kurtulur, salah, birlik ve beraberlik, huzur ve sürur
kuşanmış mübarek zamanlarına, mübarek kutlu ayına nasıl da özlem kesilmişiz.
Yakan
kavuran salgın günlerinden sonra, yaslı ve gamlı yüreklerimizi, yorgun düşmüş
bedenimizi serin bir cami duvarına yaslayarak, imamın o eşsiz makamla okuduğu
duaların kurtuluş aşılayan sedasına teslim olarak, kalabalığa karışarak teravih
vakitlerini özlemişiz. Çok özlemişiz Rabbim. Cemaat olmayı, cem olmayı…
İlk
örtündüğüm zamanlarda, üniversiteye giden bir genç kızken, mahallemizdeki
Kandil Camisi’nin, mütevazı bodrum katındaki kadınlar kısmında her akşam teravi
namazına giderdik rahmetli anneciğim ve ablamla. O günlerin yeri bende çok
özeldir. Kandil Camisi’nin vitraylı duvarlarından, cemaatin ruhunun terinin
akması gibi sicim gibi buharlaşan damlalar süzülürdü. Nasıl güzel okurdu imam
sureleri, nasıl güzel namazlardı o namazlar. Yerin altındaki o küçük mescit
salavat ve dualarla sanki göklerde ağırlanır gibi, hafif bir meltem
serinliğinde bizi kucaklardı, ruhumuzu dinlendirirdi. Çünkü hidayetin bakir
zamanlarının güzelliği, bulmanın, yola revan olmanın sancılı günlerinin bahar
tazeliğinde gönle akan sürur zamanlarıydı.
Üsküdar’ın
müstesna mekânlarındanMihrimah Sultan Camii’ne yaslı bir küçük, bir güzel
yapıda Yedi İklim, Mihrimah Sultan Gençlik Kütüphanesi açıldı. Ali Haydar Hoca’mın
yıllardır azimle, büyük bir çaba ile biriktirdiği paha biçilmez eski eserlerin,
kadim dergilerin bulunduğu muhteşem bir külliyat, muhteşem bir kitaplık artık
Üsküdar’da güzel bir mekanda hamdolsun. Üsküdar Belediyesi’ne, Hilmi Türkmen’e
ve tüm emeği geçenlere, Haksal kardeşlere, Ali Haydar Haksal hocamıza gençlere,
geleceğe böylesine anlamlı bir miras bıraktıkları için ne kadar teşekkür etsek
azdır.
Yedi
İklim iftarından sonra Vâlide-İCedid Camisi’nde teravi kılmak nasip oldu.
Enderun üsulü teravih nasıl da duygulandırdı beni. Çocukluğumun, gençliğimin
teravi akşamlarına hatırladım, yüreğim bir kuş kadar hafif, serin nisan
akşamında, yeniden yeniden doğdum umutla, ümitle, aşkla… Ve ne kadar özlediğimi
anladım cem olmayı, cemaat olmayı, Tekbirlerle, Salavat – ı Şerifelerle, aşırlarla,
kadim camilerin kubbelerinde yankılanan, şehrin üzerinden akıp geçen kuşların
kanatlarına, esen rüzgâra, bulut bulut dualara yüklü ezanları, namazları,
iftarları, teravileri, kutlu ramazan akşamlarını…
Üstadımız
Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet kitabında, “Betonları Kıran Oruç” başlıklı
yazısında: “İşte oruç, külü deşer,
betonları kırar, eskiyen dünyayı tazeler, alışkanlıkları elâstikîleştirir,
donmaları önler, içgüdüleri pırıl pırıl yapar, insanı melankoliye düşmekten
korur, kâinatı yeniden yaşanmağa değer bir yer haline getirir, insanı yeni
doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştihalı bir yeni insan yapar” diyerek orucun o muhteşem manevi gücünden
bahseder…Orucun bu muhteşem gücü şimdi bizi onarıyor, yaralarımızı sarıyor,
yalnızlıklarımızı zenginleştiriyor, dualarımızı bereketlendiriyor.
Nisanla,
baharla gelen mübarek Ramazan geçip gitmeden, her an dirilişe, umuda, şekvaya,
sürura doğru akan zamanların kıymetini bilelim. Yetimin, öksüzün, yolda
kalmışın derdine derman olalım mübarek zamanların bereketiyle. Vermenin onurlu,
erdemlice, izzetlice saadetini yaşayalım ve bilelim ki asıl sahip olduklarımız
infak ettiklerimizdir, verdiklerimizdir. Ramazan bizi diriltsin, bizim onmaz
yaralarımıza, habis urlarımıza şifa olsun. Kederlerimize, dertlerimize, maneviyatsız
günlerimize yeniden yeniden diriliş aşısını, bahar dirilişini taşısın…
Hamdolsun, nisan, bahar ve Ramazan geldi…
Bu gün Bülent Parlak kardeşimizin kalp krizinden dolayı vefat haberini aldık.
Genç ve yürekli, samimi bir insandı. En son 16 Nisan Cumartesi iftar davetine katılmıştık. Sanki vedalaşır gibi tüm dostları oradaydı. Hayatın tam ortasından yazan mazlum ve yoksul duaların tercümanı şiirleri ve yazılarıdır geriye kalan. Acılı ailesine İzdiham Dergisi’ndeki dostlarına sabırlar diliyorum, mekanı cennet olsun…Başımız sağolsun…