Masamdaki kitaplar
Yazmaktan daha önemlidir okumalar yapmak, kitapların dünyasına konuk olmak, hayatın hızla akan zamanlarında. Ruhumuzu yatıştırmak, başka zamanlara, başka diyarlara, asırlar öncesine veya asırlar sonrasına, kurmacanın büyülü dünyasına konuk olmak… Yazarın muhayyilesinden devşirdiğimiz kurgularla, yüreğimizle yolcu olmak o dünyalara… Sonra, ruhumuzla, düşüncelerimizle inşa ettiğimiz kitapların bizleri sürüklediği itibari dünyanın kıyılarında gezmek gerçekten çok anlamlıdır.
Kıymetli
yazarlarımızın büyük incelik göstererek ara ana gönderdikleri kitapları ve
benim ulaşabildiğim yakın zamanda neşredilmiş kitapları ara ara tanıtıyorum.
Benim ulaşamadığım, tanıtamadığım, unuttuğum çok kitaplar var. Değinilerle
yaptığım tanıtımlar ancak kitap hakkında kısa bir tanıtımdır. Tüm yazarlarımıza,
tüm okurlarımıza, yüreğin ve düşüncenin süzgecinden geçmiş tüm yapıtlara,
okuyana, yazana selam olsun…
Müslümanca Yaşamak
Rasim Özdenören
“Müslümanca
Yaşamak” ilk 1988 yılında okurla buluşmuş. Rahmeti rahmana kavuşan kıymetli
üstadımız Rasim Özdeören’in önemli eserlerinden. Okuma grubumuzla okuduğumuz
22. Baskı İz Yayıncılık tarafından
neşredilmiş. Yıllar önce okumuş olmama rağmen tekrar okuduğumda, kitap bana
ayrı seslenişler gönderdi. Şunu anladım ki iyi bir kitabı farklı zamanlarda
okumak gerekiyor.
Altı ana
başlık halinde yazılan denemelerle, Müslüman muhayyilelere evrensel bir
seslenişle, farklı açılımlar, ince eleştirilerle yol ve yordam gösterme yolunda
önemli bir eser niteliğinde. Yazıldığı döneme dair eleştirel bakış mevcut olsa
da bu günümüze, yaşananlara da aslında günceliğini koruyarak bu eleştirel bakış
haklı olarak yansıyor. Üstat, o
günlerden bu günlere yaşanılanlarla değişmeyen tespitlere ışık tutarak; “İslam’ın sesinin daha gür çıkmasını istiyorsak
önece kendi iç oluşumumuzu tamamlamalıyız. Toplumu fertler oluşturur işte bu
yüzden her fert yaşamını Müslümanca ikame ettirirse İslam toplumu güçlü bir şekilde
meydana çıkabilir ancak” diyor.
“Müslüman imanından kuşku duymaz.
Dolayısıyla, onun imanıyla ameli bütünlük gösterir.” “Müslümanın en etken
tebliğ aracı bizzat yaşayışıdır.”
Rasim Özdenören’ nin sağlam düşünce ve inanç
dünyasını net bir şekilde ortaya koyan kitap, yazıldığı yıllardan bu yıllara
sarih, net ve vicdanlı seslenişler gönderiyor.
Tekrar
okunması gereken, bu zamanımıza da seslenişler gönderen, farklı anlamda
açılımlar yapan bir kitap. Üstadımız Rasim Özdenören’i rahmetle anıyoruz.
Ali Haydar Haksal
Doğu Işığı -1 -
Endülüs – İspanya – Girit
Ali Haydar
Haksal her anlamda çok yönlü, üretken, çalışkan bir yazar. Uzun yıllardır
sürdürdüğü yazı hayatı bereket kuşanmış halde ilerken, oluşturduğu izlek,
gençlerle kurduğu sıkı bağ ile adeta edebiyat dünyasında bir okul gibi.
Öyküleri ile önemli açılımlar yaparken, dil ve konu olarak farklı ve yenilikçi
bir anlayışla, kendi kuşağı içinde seçici bir okura hitap eden bir yazar.
Kendine has öyküleri ile özenli, seçkin bir evren oluşturan usta yazar ısrarlı
yürüyüşünü sürdürürken, aynı zamanda medeniyete, içinde bulunduğu toplumun
değerlerine dair önemli araştırma kitapları da yazıyor. Geçmişten bu güne kadar
gelmiş olan medeniyetimizin aşamalarını, oluşturmuş olduğu kültürel, sosyal,
dini dokuyla nereden nereye geldiğimizin hikâyesi, oluşmuş olan medeniyetlerin
hikâyesi de onun kaleminden okurla buluşuyor. Müslüman bir aydın ve
mütefekkirin kaleminden duyarlılıklarla sarmalanmış eserler kuşkusuz çok
kıymetli. “Doğu Işığı” Diyanet Vakfı
Yayınları’ndan okurla buluştu. Endülüs, İspanya, Girit gibi topraklarda yaşanmış
medeniyetlerin her anlamda siyasi, sosyal, ekonomik, edebi ve tarihsel hikâyesi
Haksal’ın özenli ve derinlikli kaleminden seçkin okurlar için önemli bir kaynak
eser. Kalemine yüreğine sağlık üstadın.
“Doğu
Işığı, İslâm medeniyetinin Batı medeniyetinin kültür ve edebiyatına
yansımalarına ışık tutan, bu konuda yazılmış ilk eserlerden biridir.
Tanzimat’tan beri sürekli Batı’yı örnek alan kültür anlayışımız, İslâm
medeniyeti kaynaklı kültürel birikimin ürünlerini görmezden gelmiştir. Oysa
modern Batı’yı ileriye taşıyan başat unsurlardan biri de İslâm medeniyetinin
ürünleridir. Ali Haydar Haksal, Doğu Işığı serisi ile Batı eserlerinde bazen
gizli bazen de açık şekilde yer alan Doğu etkisini detaylı bir şekilde ele
alıyor. Bu kitapta Cervantes, Kazancakis ve Goytisolo üzerinden Endülüs havzası
işleniyor.” (Arka kapak yazısından)
VAHİY VE SANAT
Metin Önal Mengüşoğlu
Üç ana
bölümden oluşan kitap, Okur Kitaplığı’ndan
6. Baskı olarak yayımlanan, Metin Önal Mengüşoğlu’nun, önemli düşünce
eserlerinden. Müslüman bir sanatçının genel olarak portresini çizerken, ilahi
olana yaslı, ilhamla yazan, üreten, inşa eden sanatçıya da yol haritası
çiziyor. Müslüman sanatçıyı ve Müslümanların ortaya koydukları sanatın
mahiyetini anlatırken, kendi poetikası olarak da manifesto gibi cümle ve
anlatımlarla vahiyle beslenen sanatın, sanatçının mahiyetinden bahsediyor.
Düşünür ve
yazar kimliğiyle Mengüşoğlu, Müslümanların yıllardır mesafe koydukları sanatı
icra noktasında Kur’an’da yer verilmiş olan sanat ve sanatçı konularına açıklık
getirirken, vahiyden yola çıkarak, yanlış anlaşılmalara, yok sayılmalara,
sanata karşı olan tavırlara, sağlam, muhkem bir duruşla, sarih ve incelikli
yorumlar getiriyor.
Sanat ve
sanatçı konularına değinen nadir kitaplardan Vahiy ve Sanat okunmalı, hele
sanatçıların mutlaka okumaları gereken bir başucu kitabı niteliğinde.
“İnancım odur ki sanat yetisi tıpkı
idrak gibi fıtratımıza Rabbin ruhundan üflenmiş bir kerametidir. Yartılanlar
arasında yalnız insan sanatkârdır. Allah’ın bu ikramını reddeden sakar bir
hayat yaşar, bu ikramı değerlendiren sanatkârca yaşar.”
“Sanat elbet süflî bir heyecan ve
asabiyetlerin basamağı yapmak hoş değil. Sanat bir Müslüman için gaye değildir.
Ama sanatı gaye edimmiş sanat havarileri mevcuttur. Oysa sanat bir metottur.
Gayesi, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayıp cenneti kazanmak olması
gereken bir Müslüman, sanatını ancak bu uğurda icra ederse yerli yerinde bir iş
yapmış demektir.”
DÜNYA ROMANININ SERÜVENİ
Necip Tosun
Necip
Tosun yıllardır yazdığı öykülerin yanında, kuramsal eserlerle, sanatçılara ve
has edebiyat okuruna anlamı bir yol haritası çiziyor. Son kitabı; “Dünya
Romanının Serüveni” dünya romanı üzerine yazılmış yine önemli bir başucu kitabı
niteliğinde. Emeğine, kalemine yüreğine sağlık üstadın.
Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan kitap,
Cervantes’ten başlayıp Mo Yan’a kadar uzanan yayımlanmış önemli başyapıtları
işaret ederken, dünya romanının izini sürüyor.
Cervantes’in
yazdığı, Don Kişot’tan bu günlere kadar dünya üzerinde yazılmış önemli dünya
romanlarının izini sürerken, romanların oluşum süreçlerine okuru taşıyor.
Yaşadığımız zamanlara kadar gelmiş olan klasikleşmiş dünya romanlarını okura
adeta zamansal izleği de dikkate alarak, gelişim ve oluşum aşamalarıyla romanın
dünya yolculuğunu bir bakıma anlamlandırıyor, tanımlıyor, tanıtıyor ve tarihe
önemli sanatsal eseriyle şerh düşüyor.
Dünya
Romanının Serüveni kitabında yer verilen yazarlardan bazıları: Cervantes,
Daniel Defoe, Goethe, Balzac, Charles Dickens, Herman Melville, Dostoyevski,
Lev Tolstoy, Flaubert, Emile Zola, Marcel Proust, Thomas Mann, Virginia Woolf,
James Joyce, Franz Kafka, William Faulkner, Ernest Hemingway, Gabrial Garcia
Marquez ve Mo Yan.
“Dünya Romanının Serüveni
Cervantes’ten başlayıp Mo Yan’a kadar gelen ve bütün bir dünyaya yayılan roman
birikimini yansıtmayı amaçlayan, özenle seçilmiş, kapsamlı bir külliyat; her
zevke, beğeniye ve estetik anlayışa seslenecek bir roman kütüphanesi vadediyor
okuruna. Bir başka deyişle; tüm dünyayı, tüm coğrafyaları, dilleri, biçimleri
içine alacak roman örnekleri bu incelemede bir araya getiriliyor. Temsil gücü
yüksek, dünya insanlarının, olayların, durumların romanda görünümlerini
izleyeceğimiz bütünlüklü bir fotoğraf sunuyor.
Kitapta, bu eserlerin doğası, yazarların edebî tutumları anlaşılmaya çalışılırken; yenilikler, akımlar gündeme getiriliyor; eserin ve yazarın dünya romanındaki yeri; edebî yönleri, etkileri, tarihsel öneminin izi sürülüyor ve eserin türe katkısı, türün tarihsel gelişimi içerisindeki yeri inceleniyor. Bu anlamda romanın kuramsal yolculuğu da belirginleştiriliyor, aydınlatılıyor. Öncelikle bu romanların niçin kalıcı oldukları, niçin zamanları aşarak bugünlere geldikleri incelenirken, bütün bu romanlar ve yazarlar “bugün bize ne söyler?” sorusunun peşine düşülüyor.”(Arka Kapak’tan alıntı)
Cemal Şakar
Bir Avuç Dünya
Cemal
Şakar, derinden, iz bırakarak akan bir ırmak gibi kalıcı bir öykü izleği
oluşturarak yol alıyor. Öykü yazmayı önemsiyor ve bu konuda ısrarlı bir çaba
harcıyor. 12. Kitap olarak Ketebe
Yayınları’ndan neşredilen “Bir Avuç Dünya” onun yıllardır ilmek ilmek, azim
ve kararlılıkla, ustalıkla ördüğü öykü dünyasını okura sunuyor. Usta yazar,
arkasından gelen kuşağa da öyküde biçim, biçem olsun, eşyaya ve dünyaya bakış,
manevi olanın karşısındaki sorumluluk bilinciyle yazma duyarlılığı konusunda
anlamlı bir izlek oluşturuyor. Kendi kuşağının önemli temsilcilerinden olan
Şakar, sade, yalın, duru bir anlatımın yoğun ve demli zamanlarında, derinlikli
duyumsamalar ile toplumda cereyan edenlere, hayatın kırgın yanlarına, insan
hallerine kendine has üslubuyla değiniyor. Ve her öykü kitabında yeni
açılımlarla ilerleyerek kendisini tekrar etmiyor. “Gidenler Gidenler”, “Yol
Düşleri”, “Esenlik Zamanları”, “Pencere”, “Hikâyât”, “Sular Tutuştuğunda”,
“Mürekkep”, “Portakal Bahçeleri”, “Kara”, “Adı Leyla Olsun”, “Utanç” bir araya
gelip “Bir Avuç Dünya” eserlerinden örnekler. Cemal Şakar’ın 1982’de yayınlanan
ilk kitabı “Gidenler Gidenler”den 2020’de yayınlanan en güncel öykü kitabı
“Utanç”a dek yayınlanan 12 öykü kitabı “Bir Avuç Dünya” ismiyle iki ciltte bir
araya getirildi. “Bir Avuç Dünya”, hem işlediği temalarla hem de bu temaları
işleme biçimiyle ufuk açan öykülerden oluşuyor.
“Cemal Şakar, günümüz edebiyatının
o bildik sığ akıntısının dışında, gürültüsüz, derinden akan bir öykünün
peşinde. Böyle bir seçimin seyirci azlığı ve tezahürat yokluğuna uğraması, işin
doğasından kaynaklanmakta. Ama unutmamak gerekir ki bu,yarınlara kalmanın ve
kalıcılığın da bir gereği.” Necip Tosun
Fahri Tuna
Kırklanmış Portreler
Fahri
Tuna, bu topraklarda tek başına bir kültür elçisi gibi azimle, yılmadan üreten,
yurdun her bir köşesindeki gençliğe ulaşmaya çalışan, gençlerle yazarları
buluşturan kıymetli bir hocamız. Doğudan, Batı’ya, Kars’tan, Priştine’ye,
Van’dan, Saraybosna’ya kadar medeniyet şehirlerine, kadim şehirlere gider,
oralarda atölyeler düzenler, oraları okura tanıtır.
Sayılı
portre yazarlarımızdan Fahri Tuna, “Kırklanmış Portreler” kitabı Hece Yayınları’ndan okurla buluştu.
Yine kendine has üslubu ile kırklı, ellili yaşlardaki sanatçıları, yazarları
bir ressam, bir sinema yönetmeni, bir hikâyeci gibi güçlü gözlemleriyle onları
her yönden tanıtarak okura bir seçki hazırlayarak yaşayan kıymetlileri anlattı.
Her yönüyle kuşatıcı bir gözlem ve her anlamda yaşantılarına anlamlı
tanıklıklarla tanıttığı sanatçı portrelerinde inanılmaz bir samimiyet, sıcak
bir anlatım, kardeşçe bir yakınlıkla çok yönlü bir bakış açısıyla okuru
kuşatıyor. Yüreğine kalemine sağlık, bizim de bir portremiz bu kitapta yer
alıyor. O nedenle bizim için ayrı bir önem taşıyor. Kitap Eskader Yılın Portre
kitabı ödülüne layık görüldü. Tebrik ediyoruz ayrıca…
“Fahri Tuna, portre yazarımız.
Ressam değil, fotoğraf sanatçısı
değil, sinema yönetmeni değil, romancı değil, hikâyeci değil ama portre
yazarken tümü birden oluyor sanki. Eline sadece kalemini almış, üç beş sayfada
bir insanın resmini çiziyor, fotoğrafını ve filmini çekiyor, romanını yazıyor
ve hikâyesini anlatıyor bizlere. O, portresini çizdiği insanların, kadrajına
aldığı şairlerin, yazarların gülüşlerini, hüzünlerini, öfkelerini, hayat
mücadelelerini, soy kütüklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, gözlerinin
rengini, yüzündeki benleri, eşlerinin, çocuklarının adlarını, yaptıkları
işleri, okudukları okulları ve dahi bilmemiz gerekenden çok daha fazlasını
anlatır bizlere. Asıl portre içinde küçük yan portreler de okuruz yazılar
boyunca.
Fahri Tuna’dan portresini
okuduğunuz yazarla ya da şairle hemencecik siz de bir ünsiyet kurar, dost,
tanış, biliş olursunuz. Anlattığı yazarın kitaplarının, şiirlerinin,
öykülerinin, imgelerinin dünyasına giriverirsiniz; onların yazdıklarını edinip
okumak, tanımak istersiniz.
Sanırsınız ki Anadolu’da bir çay
ocağında oturmuşsunuz, çaylarınızı yudumlarken Fahri Tuna size bir dostunu, bir
arkadaşını anlatıyor. O kadar samimi, o kadar içten ve derinden. Ayrıca bu
güzel sohbetin ironi ve mizahla harmanlanması da çayın yanında bir de tatlı
ikramı gibidir. Daha ne olsun.” Âtıf
Bedir (Arka kapak yazısından)
Şakir Kurtulmuş
Artık Evimize Dönmek İstiyoruz
Şakir
Kurtulmuş, kendi kuşağı içinde önemli şairlerimizden. Denemeler de yazıyor. “Artık
Evimize Dönmek İstiyoruz” kitabı Çıra Yayınları’ndan
okurla buluştu. Kurtulmuş, coğrafyaya duyarlı bir şair. Yazdıklarını kitap
kapaklarının arasında bırakmadan, hayata da müdahale eden, yoksulları,
yetimleri metinlerine taşıdığı gibi bizzat onları ziyaret edip onlara yardımlar
yapan örnek bir şahsiyet. Edebiyatın soyut kelimelerinden, yetimlerin yüreklerine,
evlerine, yoksun zamanlarına taşıyor umutlarını, onlara maddi ve manevi yardımlarda
bulunup dertlerine bir nebze de olsa derman olmaya çalışıyor. Günlükler yazarın
yüreğinde iz bırakmış, onu etkilemiş, muhacirliğin zorlu hallerini,
çaresizliklerini şahitliğe çağırırken bir şair yüreğinin de naif çırpınışına
şahit oluyorsunuz.
“Muhammed, hayatımın akışına adeta
müdahale etmişti. Anlattıkları ve küçücük yaşında başına gelenleri dinledikçe
küçüldüm, ufalandım, mahcubiyetten yok oldum. Birkaç gün sonra beni evlerine
götürmesini istedim. Ailesinden izin alıp böyle bir şey yapabileceğini söyledi
ve o gün geldi...İşte "Muhacir Günlüğü", hayatımın olağan akışını
değiştiren bu olağan karşılaşmanın ürünüdür. Bu sadece Muhammed'in hikâyesi
değil, onun gibi savaştan göçüp gelmiş, kendine güvenli bir liman olarak
İstanbul'u seçmiş çok sayıda mültecinin de hikâyesi. Muhammed sayesinde
tanıdığım başka muhacir ailelerin trajedileri de kitabın sayfaları arasında
sizleri bekliyor. Ben, yaşarken çok ders çıkardım kendi payıma. Yazarken de...
Siz sevgili dostlar... Bu sarsıcı
notları okurken siz de çok şaşıracak, "bu kadar da olmaz ki"
diyeceksiniz. Belki de hayatınızın akışına müdahale edip siz de bir muhacirin
derdini dert edinmek, bir yetimin başını okşamak isteyeceksiniz.” (Arka kapak
yazısından)
Abdullah Harmancı
Kurmaca Kimden Yana
Abdullah
Harmancı, kendi kuşağımdan üretken, akademisyen yazarlarımızdan. Hikâye ve
deneme kitaplarıyla oldukça önemli eserlere imza attı. Öykü konusunda ısrarlı
ve titiz yürüyüşü devam ediyor. Ayrıca kuramsal yazılar yazıyor, eleştirel
demelerin yer aldığı “Kurmaca Kimden Yana” kitabı İz Yayıncılık’tan okuyucuyla buluştu. Öyküye dair önemli yazıların
yer aldığı kitap adeta bir yol izleği, öyküye ve öykü yazarlarına dair anlamlı
bir rota çizer gibi. Usta yazar; “Kanonun Küstah Bakışı”, “Kötü Yazar Ne Yazar”,
“Sosyoloji mi? Edebiyat mı?” gibi cesur başlıklar attığı kuramsal yazılarının
yanında, pek çok yazarın öykü dünyasıyla ilgili önemli tespitler yapıyor. İnce
eleştirilerin bulunduğu yazılardan mündemiç değerlendirmelerini hem akademik
birikimine hem de bir öykü yazarı olmanın duyarlılığı ve cesaretiyle iki kapak
arasında anlamlı bir izlek oluşturabilecek şekilde bir araya getirmiş.
“George Steiner “Edebiyat
eleştirisi bir sevgi borcundan doğar” der. Okuduğumuz eserlere karşı
borçlanırız. Elinizdeki eser, her şeyden önce bu borcu ödeme gayretidir.
Bir öykü üzerine düşünmek aslında
öykü üzerine düşünmektir. Eleştiriden poetikaya sızan, poetikadan eleştiriye
süzülen damarlar vardır.
Kitaptaki yazıların eleştiri türüne
daha yakın durduğu ilk bakışta verilebilecek bir yargıdır. Son bakışta ise
yazıların birçok türe aynı anda yakın durmakta olduğu görülecektir.
Eleştiriye, poetikaya, denemeye,
okuma notuna, yazarlık ders notlarına, hatta hatıra türüne
dönüşebilecek gibi duran düzyazılar, aynı zamanda son dönem Türk öykücülüğüne
dair bir anlama, anlamlandırma çabası.” (Arka Kapak Yazısı)
Mustafa Uçurum
Eve Dönen Masallar
Mustafa Uçurum, üretken bir yazar ve şair,
aynı zamanda eğitimci. Şiiriyle, öyküleri ve denemeleriyle kendi kuşağı içinde
önemli eserlere imza attı. “Anadolu’da, taşra da edebiyat yapılır mı?” Sorusuna
olumlu bir yankı onun bereket kuşanmış seçkin eserleri. Gençlerle, çocuklarla
iç içe olması onların dünyalarına dair dokunaklı, sarih ve duyarlı çocuk
kitapları yazmasını da kolaylaştırıyor gibi. Çocuk kitapları yazmak kolay gibi
görünse de aslında zor bir alan. Bu alanda da eserler veren Mustafa Uçurum’un
“Eve Dönen Masallar” kitabı Şule Yayınları’ndan
okurla buluştu. Çocukların dünyasına güzel kelimeler, anlamlı dokunuşlar
bırakması dileğiyle…
“Demek ki denize çok yakındım. Bunu
duyunca daha bir gayretle yüzmeye başladım. Yüzdükçe içim açılıyordu. Irmağın
akışı daha da hızlanmıştı. Yüzdüm, yüzdüm, bir de baktım ki karşımda masmavi
deniz. Annem benim gibi yeşil miydi yoksa deniz gibi mavi mi? Ne renk olursa
olsun onu gördüğüm anda tanıyacağımı biliyordum. Çocukken başlar eve olan
sevgimiz. Güvenli olandır ev. Dünyayı keşfetmek için ilk adımlarımızı attığımız
yerdir. Bir isimle yola çıkar, sayısız hikâyeyle geri döneriz. Eve Dönen
Masallar, çocukluğun kıymetli armağanı merak duygusuyla gidilen ve dönülen
yolları anlatıyor.”
Süleyman Ceran
Hatırlayışlar
Süleyman
Ceran, İslam Coğrafyasına son derece duyarlı, yüreği ve kalemiyle dua niyetinde
eserler vermeye çalışıyor. Bu coğrafyaları bizzat gidip görüyor, yetimlerin
başını okşuyor, oradaki havayı yakından teneffüs ediyor. Bu duyarlılığı yazarın
kalemine yansıyor kuşkusuz. Üretken, her anlamda kendini yetiştirmiş, yüreğinin
sesine kulak verirken, kendi coğrafyasına ve dünyada olup bitene de vakıf
olarak yazılar kaleme alıyor. Son dönemde Milat Gazetesi’ndeki yazıları has
okurun dikkatini çekiyor. Sinema, portre, kitap, şehir yazılarıyla harmanlamış
eserlerinde dikkatli bir okurun, gözlem gücü yüksek, sağlam bir dünya görüşüyle
yazılmış, kavi bir duruşla siperden yazan bir yazarın kalemini okuyoruz. Bir
vefa kitabı olarak “Hatırlayışlar” has okurun yürek kapısını tıklatıyor Temmuz Kitap’tan… Nice kitaplara…
“İslam coğrafyalarıyla alakalı
metinleri ve seyahat notlarıyla tanıdığımız Süleyman Ceran’ın edebiyatımızın
önemli köşe taşlarıyla ilgili yazdığı Hatırlayışlar kitabında Alaeddin
Özdenören’den Ali Emre’ye; Cahit Zarifoğlu’ndan Mustafa Kutlu’ya kadar pek çok
simaya ilişkin kimi kişisel kimi analiz boyutunda yazıları bulacaksınız bu
kitapta.
Hatırlayışlar, unutulmuşlukların giderek arttığı günümüzde yazarın üzerinde hakkı olan kişilere karşı bir vefa gayreti olarak da okunabilir.”(Arka kapak yazısı)
Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü
Ali Işık
Öykü
yazarı Ali Işık’ın “Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü”, Pruva Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar kitapta yer alan
öykülerde yaşadığı döneme şahitlik ederken kahramanların yalnızlaşmış iç
dünyalarını sorgulamalarla anlatıyor. Kalabalıkların yalnızlığındaki
insanların, yaşları ilerledikçe hüzünlü içsel sorgulamalarını anlatırken,
kaybolan değerlere olaylara, dramlara ve sıradan dünyaya kendi yüreğinden akan
satırlarla ayna tutuyor. Kendi kuşağı içinde öykü evrenini kurmakta gecikmeyen,
kendine ait özenli bir dil oluşturarak, gösterişsiz sadeliği yakalamayı başaran
ender kalemlerden Ali Işık. “Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü” Türkiye Yazarlar
Birliği Öykü Ödülü’ne layık görüldü ayrıca yazarı kutluyoruz. Nice eserler
vermesi temennisiyle…
“İlişkilerin, arkadaşlıkların,
birlikteliklerin giderek farklılaştığı, âhenksizleştiği, tavsadığı ve yer yer
kopmaya başladığı varsıl ve hüzünlü yalnızlıkların herkesi psikologlara düzenli
ziyarete zorladığı vaktin öyküleri anlatılıyor Üç Günlük Dünyanın İkinci
Günü’nde. Yaş aldıkça içlerine düşen yıkımı ‘bir zamanlar olduğu gibi’
beraberliğin esenliğiyle aşmanın ne derece mümkün olduğunu sorgulayan öykü
kahramanları ‘Ne ara bu hâle geldik?’ sorusuyla karakterleştiriliyor. Üçe
bölündüğü farz edilen ömrün ikinci evresinin serüvenlerinin anlatıldığı
öykülerin tematik merkezi iç dünya.”(Arka kapak yazısı)
Sevda Deniz K.
Sana Anlatacaklarım Var
Sevda
Deniz K.’nın üçüncü öykü kitabı, “Sana Anlatacaklarım Var”, Okur
Kitaplığı’ndan okurla buluştu. Sevda
Deniz nitelikli okumalar yaparak, emekle, gayretle yazın dünyasında sessiz,
derinden akan bir ırmak gibi ilerliyor. Onun bu anlamlı çabası, edebi kamunun
tüm çeteleşmiş kanonlarına rağmen mutlaka karşılığını bulacak diye
düşünmekteyim. Yazar, ilk iki öykü kitabı gibi özenli bir dille ve sakin,
derinlikli bir anlatımla örüyor hikâye evrenini. “Sana Anlatacaklarım Var”
kitabı daha müşahhas, sarih ve içinde sadeliği de barındıran bir dille
yazılmış. Kadın dünyasına duyarlı, içsel
yolculukları önceleyen, yer yer aile yapılarına, geleneğe, kadınların varlığına
dair yok saymalara karşı, eleştiri tonu yüksek ama kapalı bir anlatımı tercih
ederek yazıyor öykülerini. Öykü de önemli bir aşamaya gelen Sevda Deniz K’nın
kaleminden nice esereler beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
“Sevda Deniz K. hikâye yolculuğunu
üçüncü kitabı Sana Anlatacaklarım Var ile sürdürüyor. Kitapta, bireye
genellikle yakın çevresinden ilişen itilmişlik, dışlanmışlık gibi varoluşsal
problemler dokunaklı ve sarsıcı biçimde anlatılıyor. Yazarın bu kitabında
hikâyeciliğinin önemli bir yol katettiğini ve kendine özgü bir hikâye dili
kurduğunu da söyleyebiliriz.
Recep Seyhan”
Handan Yıldız Acar
Rölyefteki Aslan
Handan
Yıldız Acar, kıvrak dili, sıkı kurgu işçiliği, cesur eleştirel konuları ve yazıyla
arasına koyduğu mesafenin oluşturduğu, sahici anlatımıyla önemli öykü
kitaplarına imza attı. “Rölyefteki Aslan” yazarın ikinci romanı olarak Ketebe Yayınları’ndan okurla buluştu. Öyküdeki derinlikli ve kuşatıcı
anlatımını, roman diline de taşırken, uzun soluklu çalışmalar sonucunda ortaya
koyduğu son eserinde de devam ettiriyor. Yazar, içselleştirdiği evrenlerle,
kurduğu itibari atmosferlerle, geçmişten günümüze kadın dünyalarını ustalıkla
anlatıyor. Acar, bereketli topraklarda yaşamış, mitolojiden, tarihten, farklı
inançlardan ve ilahi olandan beslenmiş, ilham almış kadınların dünyasına
taşıyor okuru son romanında.
“Handan Acar Yıldız, Rölyefteki
Aslan ile üzerinde yaşadığımız topraklarda sonsuza dek yaşayacak kadınlarla,
onların karanlık ve görkemli yazgılarıyla yüz yüze getirir bizi. İnsanlık
tarihindeki ilk yazar kadının, hem prenses hem rahibe olan Enheduanna’nın
hikâyesi birbirinden farklı kadınlarla düğümlenirken geçmiş şimdiyle,
Enheduanna da Doğu’nun diğer kadınlarıyla karşılaşır. Kitabelerin yıkıldığı
çağlardan kâğıtların buruşturulduğu zamana, çivi yazısındaki balıkların ilkel
zıpkınlar tarafından bir bir avlandığı ana değin anlatmayı sürdürür
hikâyesini.”(Arka Kapak Yazısı’ndan)
Şule Köklü
Mavi Koza
Şule Köklü
’nün “Mavi Koza” üçüncü romanı olarak Şule
Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar yaşadığı, doğup büyüdüğü Anadolu’nun mümbit
topraklarını, saf ve masum duyarlılıklarla bezenmiş, bozulmamış insanlarını
anlatıyor hikâye ve romanlarında. Daha önce yayımlanmış olan “Baltar” romanı da
yine doğduğu Sivas’ın sembolü haline gelmiş kangal köpeğini konu etmişti. Sade
ve yalın anlatımı, doğal ve içten kurguları ile okuru kuşatıyor yazar. “Mavi
Koza” da yine Divriği’de geçen masum, dokunulmamış bir aşkın hikâyesini yer yer
sembollerle, yer yer Anadolu’dan devşirdiği kurgusal hikayelerle anlatıyor. Taş
ustası bir kızın aşka düştüğünde; işlediği taşları bile eritecek ruhsal anlamda
yükselişler yaşatan, dönüştüren, tekâmüle doğru sürükleyen, kendi kozasında
olgunlaştıran bir aşkın destansı hikâyesi... Yazarın anlatımının sahihliğinden
ve doğallığından aldığım cesaretle; daha
evrensel seslenişler gönderecek olan romanlara imza atması okuyucun hakkıdır
diye düşünmekteyim. Nice eserlere…
“Aşk insana ne öğretir? İnsanı harekete geçiren en güçlü duygudur
aşk. Günümüze gelene kadar nice savaşlara, yıkılışlara, çöküşlere, kavgalara,
engellere, ayrılıklara ve tabii kuruluşlara, doğumlara, yükselmeye, gelişime,
sanata vesile olmuştur. Anadolu’da kendi kuralları vardır. Kendini hemen belli
etmez, ruhtan tene geçmez. Gizli bir hazine gibi taşınır kozasında. Dönüşür
günbegün kelimeden şiire, sözden türküye, iplikten desene, taştan sanata… Nahif
bir aşk hikâyesi, bir genç kızı dönüştürüyor taş ustasına. Mavi Koza’da.”(Arka
Kapak Yazısı)
Ahmet Edip Başaran
Sahipsiz Güzel
Yazar ve
şair Ahmet Edip Başaran’ nın, son kitabı "Sahipsiz Güzel", Muhit Kitap serisinden okurla buluştu.
Yazar, dili, üslubuyla titiz bir çalışmaya imza atarken, "kurucu
metin" kavramı ve o kavrama yüklenen anlam bileşkesi etrafında kurguladığı
metinlerle okurun karşısına çıkıyor. Zorlu ve o denli de hassas bir konuda
kalem oynatan yazar, sohbet havasını, donanımlı ve araştırmalarla zenginleşmiş
metinlere taşıyor. Başaran tasavvufu şu zorlu zamanlarda en doğru, sarih ve
anlaşılır bir şekilde, yüreğine de yaslanarak doğru biçimde anlayıp
değerlendirmeye çalışan bir entelektüel. Besmele niyetine “Vesilet'ün Necat'tan
"Merhaba" bahriyle okuru
selamlıyor kitap. Elmalılı Hamdi Yazır'ın bir gazeline yazdığı nazire ile devam
ediyor sayfalar. "Kalbî Bir Arayışın
İzinde İnsan" girizgâh
yazısıyla sizi adeta kitaba davet ederken, hassas ve yoğun ama o denli de
samimi içeriğine hazırlıyor… Önceden tasavvufun kendi vardı adı yoktu derler… Şimdilerde
ise tasavvufun adının olduğu kendisinin ne yazık yozlaştığı bir zamanda çok
anlamlı bir katkı diye düşünüyorum bu kitap için. Aynı zamanda kitap, Türkiye
Yazarlar Birliği Deneme Ödülü’ne layık görüldü. Yazarı bu anlamda da tebrik
ediyorum.
“Tasavvuf hayattan bir kaçış değil
bizatihi hayata bir müdahale, çıplak sinir uçlarıyla hayatın kalbine
dokunmaktır. Bir gönül dostunun ifadesiyle “hakikate doğmadan” hayata
doğamayız. Ölebilmek için de bu doğuma muhtacız. Tasavvuf asırlardır bu
topraklarda insanı işte bu manevî doğuşlara hazırlayan bir mektep işlevi gördü.
Başta şiirimiz olmak üzere edebî geleneğimizin kılcallarına indiğimizde
tasavvufun muhkem arayışlarla taçlanmış izlerini görürüz. Kitaptaki denemeler o
izlerin peşi sıra yapılan bir yolculuğun notlarından oluşmaktadır.”(Arka kapak
yazısından alıntı.)
Nehir Aydın Gökduman
Anlatmayı Çok İstedim
Nehir
Aydın Gökduman’ın güçlü bir hikâye damarı var. Kendi kuşağımdan bir yazar
olarak hikâyelerinden tanıdığım yazar yine hikâyeleriyle özgün ve sade aynı
zamanda gerçekçi bir dille oluşturduğu yazın evrenini manevi duyumsamalar,
yaşadığı dönemde inanca dair yapılan müdahaleler ve haksızlıklara bir ses
olarak edebiyata taşıyan nadir yazarlardan. Sonraları çocuk edebiyatında
eserler vermeye başladı. Ve bu alanı önemseyerek yazdığı eserlerle anlamlı bir
boşluğu dolduruyor. Çocukları seviyor, onların dünyalarını sarıp kuşatan hikâyeler,
masallar, romanlar akıyor kaleminden.
Çocuk edebiyatı zorlu ve o denli de dikkat isteyen bir alan. Nehir Aydın
Gökduman bu alanda iddialı olduğunu yazdığı serilerle, çocukların büyük
ilgisini gören eserleriyle kanıtlamış durumda. Anlatmayı Çok İstedim Timaş Yayınları’ndan yazarın son çıkan
eseri. Aile, dostluk, vatan özlemi, vatan sevgisi, göçmenlik konularıyla
çocuklukta karşılaşılan hassas konuları da işleyerek çocuk dünyalar ışık
tutuyor, cesaret aşılıyor. Yol gösteriyor bir bakıma… Her çocuğun ve gencin
okuması gereken güzel ve akıcı Türkçesiyle okuru kuşatan bir kitap, Anlatmayı
Çok Düşündüm… Nice eserlere…
“Ailesiyle
birlikte Paris'ten Türkiye'ye taşınan Lina ve okulda tanıştığı Asya’nın ortak
yönü, hikâyelerinin Paris'te kesişiyor olmasıdır. Asya henüz küçükken annesi ve
babası ayrılır ve hiç hatırlamadığı babası Paris'te yaşamaya başlar. Lina'nın
ise kimseyle paylaşamadığı, yaşantısını etkileyen sırrı Paris sokaklarında
gizlidir.
Dostluğun cesaret ve dayanışmaya
olan etkisini gösteren bu roman, korkuya yenik düşmeden birlikte ses çıkarmanın
gücünü hatırlatıyor.”(Arka kapak yazısından alıntı.)
Esra Bahadır Cesar
Ayasofya Dehlizlerinde
Esra
Bahadır Cesar, çocuk kitapları yazarı. Naif, duru ve merhametle sarmalanmış bir
dünyası var. Yazar bu dünyasını çocuklar için yazdığı kitaplara da taşıyor.
Fantastik hikâyeler, masallar yazıyor çocuklar için. Ama bu konuda araştırmalar
yapıyor, keşiflere çıkıyor, emek harcıyor. Kendi kültür değerlerine, manevi
mirasına sahip çıkarak çocukların dünyasında yer bulsun onların dünyasında
güzellikleri inşa etsin istiyor yazdıkları. Çocuklar da onun kitaplarını
severek okuyorlar. “Ayasofya
Dehlizlerinde” Erdem Çocuk Yayınları
tarafından okurla buluştu. Maceradan maceraya okuru sürükleyen, merak
uyandıran, çocuk dünyaları yeni keşiflere taşıyan ve tatilde okunabilecek bir
kitap diye düşünüyorum çocuklar için.
“Koruyucusu olduğu emanetten
habersiz, sıradan yaşamına devam eden Yamaç, dedesinin hastaneye
kaldırılmasıyla büyük bir sırrı öğrenir. Dedesinin kadim dostuyla birlikte
insanlığı kurtarmak için Ayasoyfa’nın dehlizlerine düşen yolları onlara
unutulmaz bir maceranın kapılarını aralayacaktır.
Kâh Kastamonu’nun karlı
virajlarında yol alacağınız kâh Ayasofya’nın kadim tarihine tanıklık edeceğiniz
heyecanlı bir macera sizleri bekliyor!”(Arka kapak yazısından alıntı.)
Erol Yalçın
Daka
Erol Yalçın’ın,
‘Gangaster Daş’ ve ‘Benlik Avcıları’ndan sonra üçlemeyi tamamlayan “Daka”
romanı, Okur Kitaplığı’ndan okurla
buluştu. Yazar, akıcı, sürükleyici diliyle, atmosfer oluşturmadaki ustalıklı katmanlı
anlatımla adeta okuru büyülüyor. “Daka”, eserinde yazar Kâbe’yi odak alarak,
insanın maddeden manaya taşınmasını, kendi ten esaretinden kurtulup, ruh yüceliğine
ulaşmasının tasavvufi bir arayış diliyle “Mutlak Gerçeğe” giden yolun haritasının
çiziyor adeta. Üçlemenin iki kitabındaki karakterler yine okurla buluşuyor,
onların acıları, aşkları, sancıları, arayışları ve hakikate yürüme hikâyeleri
romanın ismi “Daka” ile örtüşüyor. Çünkü
“Daka”; varmak, ulaşmak anlamına geliyor. Erol Yalçın atmosfer oluşturmada
mahir, zengin dili ve kusursuz Türkçesiyle pek çok önemli esere imza atacak
görünüyor. Bizler de bekliyoruz yazarın eserlerini…
“Öyleyse Kalbin Şehri’nedir
yolculuğun. Gönlünü kendinden sürgün ederek tutkuyla sarıp sarmaladığın ne
varsa ardına bırakıp gideceksin. Göğe bakarak hatırlayacaksın unutulmuş her
şeyi. İçtenliğini yitirdiğini anlamanın cenderesinde ağlayarak bulacaksın
yolunu. Kalbin Şehri’ne vardığın zaman da insan gönlünün etten değil, hiçbir
insan elinin uzanamayacağı kadar yücelerde kök salan bir medeniyet yurdu
olduğunu keşfedeceksin. Sen, aynaya baktığın yerde değil seni Var Eden’in
baktığı yerde bulacaksın kendini. Türk Romanı üçleme geleneğine yeni bir eser
daha kazandırıyoruz. Daka, bir üçlemenin üçüncü romanı. Gangaster Daş ve Benlik
Avcıları romanlarının ardından yazarın zirveye taşıdığı bir ustalık eseri olan
Daka, sadece karakterleri ve kurgu zinciri itibariyle değil çok katmanlı
anlatımıyla da muhteşem bir üçlemenin üçüncü kitabıdır. Bu eserler zaman içinde
çok geniş bir okur kitlesiyle buluşacak ve çok konuşulacaktır.”(Arka Kapak
yazısından)
Ümit Köksal
Bakakaldığın Yerlerin Sıradanlığı
Ümit
Köksal, genç kuşaktan öyküye kafa yoran, öykücüleri takip ederek nitelikli
okumalar yapan ve aynı zamanda öykü kitapları üzerine eleştirel okumalar yapan
bir yazar. “Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı” Pruva Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar öykünün imkânlarını
kullanarak, modern ve postmoden anlatının kıyılarında, sıradan insanların, özel
karakterlerin, aile içi ilişkilerin, hassas anlatıcısı gibi adeta notlar
tutarak öykü evrenini oluşturuyor. İlk öykü kitabı olmasına rağmen gayet
donanımlı, estetik, akıcı bir dil işçiliği dikkatlerden kaçmıyor. İnsana,
yaşanılanlara, nice yüzleşme ve hesaplaşmalara yer veren öykülerinin devamının
gelmesini diliyoruz.
“Ümit Köksal, güzel anlatmak ve
güzeli anlatmak üzerine kurduğu örgülerle aileyle toplumlu bir arada tutmaya
yönelik, tarihî karakterleri tanıtmayı, geçmişle an ve gelecek ilişkisi kurmayı
deniyor.
Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı’nda
sağır bir kızın başarı hikâyesiyle hayata tutunması, salyangoz toplayan
çocukların gayretleri, Hafız Osman hattıyla
Doğu-Batı tasvirlerinin alegorisi, babayla çocuk arasındaki bağ, dedenin
yamacında hikayeler dinleyerek şimdiyi inşa eden çocuk... gibi hayatın içinden
bir dizi hikâye anlatılıyor.”
(Arka kapak yazısından alıntı.)
Fuat Oskay
Kapattım Çatlağını Kalbimin
Fuat Oskay
kardeşimi Bilecik Yazarlık Atölyesinde tanımıştım. Kendisi memur ama yazıya
okumaya, edebiyata gönül vermiş. O
zamanlar yazdıklarından bahsediyordu. Israrlı bir şekilde okumalar yapan,
yazıya gönül bağlayan kıymetli kardeşimizin “Kapattım Çatlağını Kalbimin”
kitabı Klaros Yayınları’ndan okurla
buluştu. Şiirsel üslubu, umut vadeden, yaşama sevinci veren yazılarıyla ilk
kitaptan sonra arkasından gelecek nice kitaplar bekliyoruz.
“Yazar, herkesin negatif enerji
yaydığı bu olumsuzluklar çağında inadına pozitif ve olumlu tarafta, müspet
duygu ve düşüncelerin ikliminden yana olan bir zeminden sesleniyor okuyucuya.
Seviyorsa ve sevgiden bahsediyorsa sahici ve düzeyli bir sevgidir bu.
Yazarın deneme yazılarında esas
aldığı nokta, dünyevi olanın hükümran olduğu bir çağda tabiattan ve hayattan
yana bir tutum belirleyerek hikemi olanın izini sürmek, manaya yönelik değer
merkezli bir farkındalık oluşturmaktır.
“Kapattım Çatlağını Kalbimin”, “yüreğin dili” olarak deneme anlayışının elinizden bırakmak istemeyeceğiniz güzel-duyusal bir örneğidir…” Mustafa Nurullah Celep Editör-Eleştirmen
BURSA’DAN GELEN KİTAPLAR
Şifanur Özçelik Şirin
Öyküme Düş’Sen
Şifanur
Özçelik, sanatın diğer dallarıyla da ilgilenen, yazmaya, okumaya, önem veren ve
bunu paylaşmayı seven bir yazar. Yazılar yazdığı eserler ortaya koyduğu gibi,
yazarlarla söyleşiler yapıyor, Bursa’nın mümbit edebiyat iklimini yeşertmeye
çalışıyor, okuma etkinlikleriyle, çeşitli kültürel proğramlarla, edebiyata
sanata anlamlı katkılar sunuyor. Öyküme Düş’sen ilk olarak Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık’tan Ekim ayında okuyucuyla buluştu
ve Ocak 2023 tarihinde ikinci baskıyı yaptı. Yazar, hayatın içinden anlamlı
yaşanmışlıklarla, Filistin’den, Anadolu’nun kasabalarından, köylerinden
devşiriyor hikâyelerini. Yalın ve duru anlatımı, açık ve sarih Türkçesiyle
yazdığı hikâyelerinde okura farklı seslenişlerle, apayrı pencereler açarak
adeta aydınlık zamanlara, çarelere, devalara taşırken aynı zamanda
sorgulamalara, iç hesaplaşmalara ve kendine yürüyüşe de davet ediyor.
Dostluğunu edebiyata yaslayan yazara nice kitaplar yazması duasıyla…
“Ey Hayat! Sen mola verme ne olursun.
Çatlaklarım öyle çok ki! Sen çiçekler ekmeye devam et. Ben sularım sessizce. O
vakit hayatı ön sözsüz yaşamak doğru olur mu hiç? Ön sözün hakikati ise, insan
olmakta gizli değil mi? Sana ben çiçek desem papatya derdim biliyorsun.
Yapraklarından köklerine kadar şifadır papatya. Başıma taçtır. Unutma, insan
anlaşıl-mak ister. Ve kendisini anlayanın yanında aşka durur. Oysa ben senin
yanında gül bahçesi oluyorum. Yetmiyor salkım saçak bir söğüt ağacının
dallarına bürünüyorum. Denize nazır bir evde; sarıp sarmalayan sarmaşık
oluyorum. Ön sözüm bir çiçekle başlayıp, koskoca bir ormanla can buluyor. İşte
benim öyküm o an başlıyor.” (Arka kapak yazısından)
Ahmet Şevki Şakalar
Sevda Durağı
Ahmet
Şevki Şakalar Bursa’da yaşayan ve oradaki edebiyat ortamlarında bulunan, katkı
sunan eğitimci bir yazar. “Sevda Durağı”, Çıra
Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar Anadolu insanın dokunaklı hikâyesini
arı, duru, sahici bir dille anlatırken aslında hakikatli olana, gerçek insanlık
hikâyesinin kadim duraklarına taşıyor okuru. Onun kaleminde insan,
yaşantısıyla, yaşadıklarıyla, sorumluluk bilinci taşıyan, ilahi olana yaslı bir
duruşla yer alıyor. Kendi toprağıyla, kendi insanıyla barışık, modernizmin
karşısına, arınmış değerleriyle karşı duran ve anlamlı bir nefes olan hikâyeleri
ile okuru kuşatıyor. Eşyaya bakıştaki doğruluk mesafesi, Anadolu irfanına yaslı
bir duyarlılığı ele veriyor. Nice kitaplara diyoruz…
“Kendimi düşte değil gündüz gözü
sabah güneşi altında yalangı otlarına sürtünerek tarlalarda taze yarpuz
fideleri toplayan biri halinde bulmuştum okuyup bitirince. Arkası gelirse yazar
hepimizi çok şaşırtacak; derin, sağlam üsluplu ince gözlem ve dokunuşlarıyla,
yolu açık olsun. Metin Önal Mengüşoğlu
Ahmet Şevki Şakalar'ın öyküleri memleketin her
yöresinden bir iz taşır. Hepimizden bir parça, hepimizden bir soluk vardır
satır aralarında. Modern dünyaya karşı bizden bir sestir. Hayatın zorlukları,
memleketin yoksulluğu, mahrumiyeti en çok da ortak acılarımız ustalıkla dile
gelir. Yazar, kendi yöresinden yola çıkarak, anlatılarını bütün insanlığın
büyük hikâyesiyle harmanlamayı başarır. Engin Elman” (Arka
kapak yazısından alıntı.)
Mustafa Işık
Suveyda
Mustafa
Işık Bursa’da yaşayan eğitimci şair. 1998 yılından bu yana şiirler yazıyor. Ben
şiirini, üslubunu, imgesel çağrışımlarla oluşturduğu estetik dilin ahengini
sevdim. Şair pek çok şiir ödülü almış haklı olarak. “Süveda” 2. Baskı olarak İbrişim Yayınları’ndan okurla buluşmuş.
Şiir kitaplarının 2. Baskı olarak kısa sürede okurla buluşmaları doğrusu güzel
bir durum. Şiire değer veren, yazdıklarıyla değer katan şair Mustafa Işık’a
nice kitaplarla okuru selamlaması duasıyla.
“bir gün gidersen buralardan
içime kuşların çığlığı batar
süveyla
rüzgârdan nefeslik soluğumla
kendimi ölü sayarım bu diyarda
ey! zinêler, züleyhalar, leylâlar
söyleyin, hanginiz layıksınız
süveyla olmay
süveyla,
kadîm iklimlerin solgun lâlesi
deli yanıyla isyana çağıran çocuk.”