Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.43
Gram Altın
2964.05
BIST 100
9140.85
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Masamdaki kitaplar

Yazmaktan daha önemlidir okumalar yapmak, kitapların dünyasına konuk olmak, hayatın hızla akan zamanlarında. Ruhumuzu yatıştırmak, başka zamanlara, başka diyarlara, asırlar öncesine veya asırlar sonrasına, kurmacanın büyülü dünyasına konuk olmak… Yazarın muhayyilesinden devşirdiğimiz kurgularla, yüreğimizle yolcu olmak o dünyalara… Sonra, ruhumuzla, düşüncelerimizle inşa ettiğimiz kitapların bizleri sürüklediği itibari dünyanın kıyılarında gezmek gerçekten çok anlamlıdır.

Kıymetli yazarlarımızın büyük incelik göstererek ara ana gönderdikleri kitapları ve benim ulaşabildiğim yakın zamanda neşredilmiş kitapları ara ara tanıtıyorum. Benim ulaşamadığım, tanıtamadığım, unuttuğum çok kitaplar var. Değinilerle yaptığım tanıtımlar ancak kitap hakkında kısa bir tanıtımdır. Tüm yazarlarımıza, tüm okurlarımıza, yüreğin ve düşüncenin süzgecinden geçmiş tüm yapıtlara, okuyana, yazana selam olsun…

r_4594ad6b59527c3668ee98752e9e17b7.jpg

Müslümanca Yaşamak

Rasim Özdenören

“Müslümanca Yaşamak” ilk 1988 yılında okurla buluşmuş. Rahmeti rahmana kavuşan kıymetli üstadımız Rasim Özdeören’in önemli eserlerinden. Okuma grubumuzla okuduğumuz 22. Baskı İz Yayıncılık tarafından neşredilmiş. Yıllar önce okumuş olmama rağmen tekrar okuduğumda, kitap bana ayrı seslenişler gönderdi. Şunu anladım ki iyi bir kitabı farklı zamanlarda okumak gerekiyor.

Altı ana başlık halinde yazılan denemelerle, Müslüman muhayyilelere evrensel bir seslenişle, farklı açılımlar, ince eleştirilerle yol ve yordam gösterme yolunda önemli bir eser niteliğinde. Yazıldığı döneme dair eleştirel bakış mevcut olsa da bu günümüze, yaşananlara da aslında günceliğini koruyarak bu eleştirel bakış haklı olarak yansıyor. Üstat, o günlerden bu günlere yaşanılanlarla değişmeyen tespitlere ışık tutarak; “İslam’ın sesinin daha gür çıkmasını istiyorsak önece kendi iç oluşumumuzu tamamlamalıyız. Toplumu fertler oluşturur işte bu yüzden her fert yaşamını Müslümanca ikame ettirirse İslam toplumu güçlü bir şekilde meydana çıkabilir ancak” diyor.

Müslüman imanından kuşku duymaz. Dolayısıyla, onun imanıyla ameli bütünlük gösterir.” “Müslümanın en etken tebliğ aracı bizzat yaşayışıdır.”

Rasim Özdenören’ nin sağlam düşünce ve inanç dünyasını net bir şekilde ortaya koyan kitap, yazıldığı yıllardan bu yıllara sarih, net ve vicdanlı seslenişler gönderiyor.

Tekrar okunması gereken, bu zamanımıza da seslenişler gönderen, farklı anlamda açılımlar yapan bir kitap. Üstadımız Rasim Özdenören’i rahmetle anıyoruz.

d_43073e8199266320a42bdab2ffdae1c1.jpg

Ali Haydar Haksal

Doğu Işığı -1 -

Endülüs – İspanya – Girit

Ali Haydar Haksal her anlamda çok yönlü, üretken, çalışkan bir yazar. Uzun yıllardır sürdürdüğü yazı hayatı bereket kuşanmış halde ilerken, oluşturduğu izlek, gençlerle kurduğu sıkı bağ ile adeta edebiyat dünyasında bir okul gibi. Öyküleri ile önemli açılımlar yaparken, dil ve konu olarak farklı ve yenilikçi bir anlayışla, kendi kuşağı içinde seçici bir okura hitap eden bir yazar. Kendine has öyküleri ile özenli, seçkin bir evren oluşturan usta yazar ısrarlı yürüyüşünü sürdürürken, aynı zamanda medeniyete, içinde bulunduğu toplumun değerlerine dair önemli araştırma kitapları da yazıyor. Geçmişten bu güne kadar gelmiş olan medeniyetimizin aşamalarını, oluşturmuş olduğu kültürel, sosyal, dini dokuyla nereden nereye geldiğimizin hikâyesi, oluşmuş olan medeniyetlerin hikâyesi de onun kaleminden okurla buluşuyor. Müslüman bir aydın ve mütefekkirin kaleminden duyarlılıklarla sarmalanmış eserler kuşkusuz çok kıymetli. “Doğu Işığı” Diyanet Vakfı Yayınları’ndan okurla buluştu. Endülüs, İspanya, Girit gibi topraklarda yaşanmış medeniyetlerin her anlamda siyasi, sosyal, ekonomik, edebi ve tarihsel hikâyesi Haksal’ın özenli ve derinlikli kaleminden seçkin okurlar için önemli bir kaynak eser. Kalemine yüreğine sağlık üstadın.

“Doğu Işığı, İslâm medeniyetinin Batı medeniyetinin kültür ve edebiyatına yansımalarına ışık tutan, bu konuda yazılmış ilk eserlerden biridir. Tanzimat’tan beri sürekli Batı’yı örnek alan kültür anlayışımız, İslâm medeniyeti kaynaklı kültürel birikimin ürünlerini görmezden gelmiştir. Oysa modern Batı’yı ileriye taşıyan başat unsurlardan biri de İslâm medeniyetinin ürünleridir. Ali Haydar Haksal, Doğu Işığı serisi ile Batı eserlerinde bazen gizli bazen de açık şekilde yer alan Doğu etkisini detaylı bir şekilde ele alıyor. Bu kitapta Cervantes, Kazancakis ve Goytisolo üzerinden Endülüs havzası işleniyor.” (Arka kapak yazısından)

v_af0bf5c989095dac8abc0b11f0b9ab17.PNG

VAHİY VE SANAT

Metin Önal Mengüşoğlu

Üç ana bölümden oluşan kitap, Okur Kitaplığı’ndan 6. Baskı olarak yayımlanan, Metin Önal Mengüşoğlu’nun, önemli düşünce eserlerinden. Müslüman bir sanatçının genel olarak portresini çizerken, ilahi olana yaslı, ilhamla yazan, üreten, inşa eden sanatçıya da yol haritası çiziyor. Müslüman sanatçıyı ve Müslümanların ortaya koydukları sanatın mahiyetini anlatırken, kendi poetikası olarak da manifesto gibi cümle ve anlatımlarla vahiyle beslenen sanatın, sanatçının mahiyetinden bahsediyor.

Düşünür ve yazar kimliğiyle Mengüşoğlu, Müslümanların yıllardır mesafe koydukları sanatı icra noktasında Kur’an’da yer verilmiş olan sanat ve sanatçı konularına açıklık getirirken, vahiyden yola çıkarak, yanlış anlaşılmalara, yok sayılmalara, sanata karşı olan tavırlara, sağlam, muhkem bir duruşla, sarih ve incelikli yorumlar getiriyor.

Sanat ve sanatçı konularına değinen nadir kitaplardan Vahiy ve Sanat okunmalı, hele sanatçıların mutlaka okumaları gereken bir başucu kitabı niteliğinde.

“İnancım odur ki sanat yetisi tıpkı idrak gibi fıtratımıza Rabbin ruhundan üflenmiş bir kerametidir. Yartılanlar arasında yalnız insan sanatkârdır. Allah’ın bu ikramını reddeden sakar bir hayat yaşar, bu ikramı değerlendiren sanatkârca yaşar.”

“Sanat elbet süflî bir heyecan ve asabiyetlerin basamağı yapmak hoş değil. Sanat bir Müslüman için gaye değildir. Ama sanatı gaye edimmiş sanat havarileri mevcuttur. Oysa sanat bir metottur. Gayesi, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayıp cenneti kazanmak olması gereken bir Müslüman, sanatını ancak bu uğurda icra ederse yerli yerinde bir iş yapmış demektir.”

dr_fd229f6638cad0b3d576efb27f83cbb2.jpg

DÜNYA ROMANININ SERÜVENİ

Necip Tosun

Necip Tosun yıllardır yazdığı öykülerin yanında, kuramsal eserlerle, sanatçılara ve has edebiyat okuruna anlamı bir yol haritası çiziyor. Son kitabı; “Dünya Romanının Serüveni” dünya romanı üzerine yazılmış yine önemli bir başucu kitabı niteliğinde. Emeğine, kalemine yüreğine sağlık üstadın.

Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Cervantes’ten başlayıp Mo Yan’a kadar uzanan yayımlanmış önemli başyapıtları işaret ederken, dünya romanının izini sürüyor.

Cervantes’in yazdığı, Don Kişot’tan bu günlere kadar dünya üzerinde yazılmış önemli dünya romanlarının izini sürerken, romanların oluşum süreçlerine okuru taşıyor. Yaşadığımız zamanlara kadar gelmiş olan klasikleşmiş dünya romanlarını okura adeta zamansal izleği de dikkate alarak, gelişim ve oluşum aşamalarıyla romanın dünya yolculuğunu bir bakıma anlamlandırıyor, tanımlıyor, tanıtıyor ve tarihe önemli sanatsal eseriyle şerh düşüyor.

Dünya Romanının Serüveni kitabında yer verilen yazarlardan bazıları: Cervantes, Daniel Defoe, Goethe, Balzac, Charles Dickens, Herman Melville, Dostoyevski, Lev Tolstoy, Flaubert, Emile Zola, Marcel Proust, Thomas Mann, Virginia Woolf, James Joyce, Franz Kafka, William Faulkner, Ernest Hemingway, Gabrial Garcia Marquez ve Mo Yan.

“Dünya Romanının Serüveni Cervantes’ten başlayıp Mo Yan’a kadar gelen ve bütün bir dünyaya yayılan roman birikimini yansıtmayı amaçlayan, özenle seçilmiş, kapsamlı bir külliyat; her zevke, beğeniye ve estetik anlayışa seslenecek bir roman kütüphanesi vadediyor okuruna. Bir başka deyişle; tüm dünyayı, tüm coğrafyaları, dilleri, biçimleri içine alacak roman örnekleri bu incelemede bir araya getiriliyor. Temsil gücü yüksek, dünya insanlarının, olayların, durumların romanda görünümlerini izleyeceğimiz bütünlüklü bir fotoğraf sunuyor.

Kitapta, bu eserlerin doğası, yazarların edebî tutumları anlaşılmaya çalışılırken; yenilikler, akımlar gündeme getiriliyor; eserin ve yazarın dünya romanındaki yeri; edebî yönleri, etkileri, tarihsel öneminin izi sürülüyor ve eserin türe katkısı, türün tarihsel gelişimi içerisindeki yeri inceleniyor. Bu anlamda romanın kuramsal yolculuğu da belirginleştiriliyor, aydınlatılıyor. Öncelikle bu romanların niçin kalıcı oldukları, niçin zamanları aşarak bugünlere geldikleri incelenirken, bütün bu romanlar ve yazarlar “bugün bize ne söyler?” sorusunun peşine düşülüyor.”(Arka Kapak’tan alıntı)

c_c6cba90ead64a61caca7237cebc6567f.PNG

Cemal Şakar

Bir Avuç Dünya

Cemal Şakar, derinden, iz bırakarak akan bir ırmak gibi kalıcı bir öykü izleği oluşturarak yol alıyor. Öykü yazmayı önemsiyor ve bu konuda ısrarlı bir çaba harcıyor. 12. Kitap olarak Ketebe Yayınları’ndan neşredilen “Bir Avuç Dünya” onun yıllardır ilmek ilmek, azim ve kararlılıkla, ustalıkla ördüğü öykü dünyasını okura sunuyor. Usta yazar, arkasından gelen kuşağa da öyküde biçim, biçem olsun, eşyaya ve dünyaya bakış, manevi olanın karşısındaki sorumluluk bilinciyle yazma duyarlılığı konusunda anlamlı bir izlek oluşturuyor. Kendi kuşağının önemli temsilcilerinden olan Şakar, sade, yalın, duru bir anlatımın yoğun ve demli zamanlarında, derinlikli duyumsamalar ile toplumda cereyan edenlere, hayatın kırgın yanlarına, insan hallerine kendine has üslubuyla değiniyor. Ve her öykü kitabında yeni açılımlarla ilerleyerek kendisini tekrar etmiyor. “Gidenler Gidenler”, “Yol Düşleri”, “Esenlik Zamanları”, “Pencere”, “Hikâyât”, “Sular Tutuştuğunda”, “Mürekkep”, “Portakal Bahçeleri”, “Kara”, “Adı Leyla Olsun”, “Utanç” bir araya gelip “Bir Avuç Dünya” eserlerinden örnekler. Cemal Şakar’ın 1982’de yayınlanan ilk kitabı “Gidenler Gidenler”den 2020’de yayınlanan en güncel öykü kitabı “Utanç”a dek yayınlanan 12 öykü kitabı “Bir Avuç Dünya” ismiyle iki ciltte bir araya getirildi. “Bir Avuç Dünya”, hem işlediği temalarla hem de bu temaları işleme biçimiyle ufuk açan öykülerden oluşuyor.

“Cemal Şakar, günümüz edebiyatının o bildik sığ akıntısının dışında, gürültüsüz, derinden akan bir öykünün peşinde. Böyle bir seçimin seyirci azlığı ve tezahürat yokluğuna uğraması, işin doğasından kaynaklanmakta. Ama unutmamak gerekir ki bu,yarınlara kalmanın ve kalıcılığın da bir gereği.” Necip Tosun

mih_200_2517859f05cba5d2c0f9024068bfe09c.jpg

Fahri Tuna

Kırklanmış Portreler

Fahri Tuna, bu topraklarda tek başına bir kültür elçisi gibi azimle, yılmadan üreten, yurdun her bir köşesindeki gençliğe ulaşmaya çalışan, gençlerle yazarları buluşturan kıymetli bir hocamız. Doğudan, Batı’ya, Kars’tan, Priştine’ye, Van’dan, Saraybosna’ya kadar medeniyet şehirlerine, kadim şehirlere gider, oralarda atölyeler düzenler, oraları okura tanıtır.

Sayılı portre yazarlarımızdan Fahri Tuna, “Kırklanmış Portreler” kitabı Hece Yayınları’ndan okurla buluştu. Yine kendine has üslubu ile kırklı, ellili yaşlardaki sanatçıları, yazarları bir ressam, bir sinema yönetmeni, bir hikâyeci gibi güçlü gözlemleriyle onları her yönden tanıtarak okura bir seçki hazırlayarak yaşayan kıymetlileri anlattı. Her yönüyle kuşatıcı bir gözlem ve her anlamda yaşantılarına anlamlı tanıklıklarla tanıttığı sanatçı portrelerinde inanılmaz bir samimiyet, sıcak bir anlatım, kardeşçe bir yakınlıkla çok yönlü bir bakış açısıyla okuru kuşatıyor. Yüreğine kalemine sağlık, bizim de bir portremiz bu kitapta yer alıyor. O nedenle bizim için ayrı bir önem taşıyor. Kitap Eskader Yılın Portre kitabı ödülüne layık görüldü. Tebrik ediyoruz ayrıca…

“Fahri Tuna, portre yazarımız.

Ressam değil, fotoğraf sanatçısı değil, sinema yönetmeni değil, romancı değil, hikâyeci değil ama portre yazarken tümü birden oluyor sanki. Eline sadece kalemini almış, üç beş sayfada bir insanın resmini çiziyor, fotoğrafını ve filmini çekiyor, romanını yazıyor ve hikâyesini anlatıyor bizlere. O, portresini çizdiği insanların, kadrajına aldığı şairlerin, yazarların gülüşlerini, hüzünlerini, öfkelerini, hayat mücadelelerini, soy kütüklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, gözlerinin rengini, yüzündeki benleri, eşlerinin, çocuklarının adlarını, yaptıkları işleri, okudukları okulları ve dahi bilmemiz gerekenden çok daha fazlasını anlatır bizlere. Asıl portre içinde küçük yan portreler de okuruz yazılar boyunca.

Fahri Tuna’dan portresini okuduğunuz yazarla ya da şairle hemencecik siz de bir ünsiyet kurar, dost, tanış, biliş olursunuz. Anlattığı yazarın kitaplarının, şiirlerinin, öykülerinin, imgelerinin dünyasına giriverirsiniz; onların yazdıklarını edinip okumak, tanımak istersiniz.

Sanırsınız ki Anadolu’da bir çay ocağında oturmuşsunuz, çaylarınızı yudumlarken Fahri Tuna size bir dostunu, bir arkadaşını anlatıyor. O kadar samimi, o kadar içten ve derinden. Ayrıca bu güzel sohbetin ironi ve mizahla harmanlanması da çayın yanında bir de tatlı ikramı gibidir. Daha ne olsun.” Âtıf Bedir (Arka kapak yazısından)

_d0866fccd38a90e0b1183df56559c158.PNG

Şakir Kurtulmuş

Artık Evimize Dönmek İstiyoruz

Şakir Kurtulmuş, kendi kuşağı içinde önemli şairlerimizden. Denemeler de yazıyor. “Artık Evimize Dönmek İstiyoruz” kitabı Çıra Yayınları’ndan okurla buluştu. Kurtulmuş, coğrafyaya duyarlı bir şair. Yazdıklarını kitap kapaklarının arasında bırakmadan, hayata da müdahale eden, yoksulları, yetimleri metinlerine taşıdığı gibi bizzat onları ziyaret edip onlara yardımlar yapan örnek bir şahsiyet. Edebiyatın soyut kelimelerinden, yetimlerin yüreklerine, evlerine, yoksun zamanlarına taşıyor umutlarını, onlara maddi ve manevi yardımlarda bulunup dertlerine bir nebze de olsa derman olmaya çalışıyor. Günlükler yazarın yüreğinde iz bırakmış, onu etkilemiş, muhacirliğin zorlu hallerini, çaresizliklerini şahitliğe çağırırken bir şair yüreğinin de naif çırpınışına şahit oluyorsunuz.

“Muhammed, hayatımın akışına adeta müdahale etmişti. Anlattıkları ve küçücük yaşında başına gelenleri dinledikçe küçüldüm, ufalandım, mahcubiyetten yok oldum. Birkaç gün sonra beni evlerine götürmesini istedim. Ailesinden izin alıp böyle bir şey yapabileceğini söyledi ve o gün geldi...İşte "Muhacir Günlüğü", hayatımın olağan akışını değiştiren bu olağan karşılaşmanın ürünüdür. Bu sadece Muhammed'in hikâyesi değil, onun gibi savaştan göçüp gelmiş, kendine güvenli bir liman olarak İstanbul'u seçmiş çok sayıda mültecinin de hikâyesi. Muhammed sayesinde tanıdığım başka muhacir ailelerin trajedileri de kitabın sayfaları arasında sizleri bekliyor. Ben, yaşarken çok ders çıkardım kendi payıma. Yazarken de...

Siz sevgili dostlar... Bu sarsıcı notları okurken siz de çok şaşıracak, "bu kadar da olmaz ki" diyeceksiniz. Belki de hayatınızın akışına müdahale edip siz de bir muhacirin derdini dert edinmek, bir yetimin başını okşamak isteyeceksiniz.” (Arka kapak yazısından)

j_b5f3cb69669db7f7755fe46b8ca24dcf.PNG

Abdullah Harmancı

Kurmaca Kimden Yana

Abdullah Harmancı, kendi kuşağımdan üretken, akademisyen yazarlarımızdan. Hikâye ve deneme kitaplarıyla oldukça önemli eserlere imza attı. Öykü konusunda ısrarlı ve titiz yürüyüşü devam ediyor. Ayrıca kuramsal yazılar yazıyor, eleştirel demelerin yer aldığı “Kurmaca Kimden Yana” kitabı İz Yayıncılık’tan okuyucuyla buluştu. Öyküye dair önemli yazıların yer aldığı kitap adeta bir yol izleği, öyküye ve öykü yazarlarına dair anlamlı bir rota çizer gibi. Usta yazar; “Kanonun Küstah Bakışı”, “Kötü Yazar Ne Yazar”, “Sosyoloji mi? Edebiyat mı?” gibi cesur başlıklar attığı kuramsal yazılarının yanında, pek çok yazarın öykü dünyasıyla ilgili önemli tespitler yapıyor. İnce eleştirilerin bulunduğu yazılardan mündemiç değerlendirmelerini hem akademik birikimine hem de bir öykü yazarı olmanın duyarlılığı ve cesaretiyle iki kapak arasında anlamlı bir izlek oluşturabilecek şekilde bir araya getirmiş.

“George Steiner “Edebiyat eleştirisi bir sevgi borcundan doğar” der. Okuduğumuz eserlere karşı borçlanırız. Elinizdeki eser, her şeyden önce bu borcu ödeme gayretidir.

Bir öykü üzerine düşünmek aslında öykü üzerine düşünmektir. Eleştiriden poetikaya sızan, poetikadan eleştiriye süzülen damarlar vardır.

Kitaptaki yazıların eleştiri türüne daha yakın durduğu ilk bakışta verilebilecek bir yargıdır. Son bakışta ise yazıların birçok türe aynı anda yakın durmakta olduğu görülecektir.

Eleştiriye, poetikaya, denemeye, okuma notuna, yazarlık ders notlarına, hatta hatıra türüne dönüşebilecek gibi duran düzyazılar, aynı zamanda son dönem Türk öykücülüğüne dair bir anlama, anlamlandırma çabası.” (Arka Kapak Yazısı)

m_1c4bc80c97d8413b8fc600f3ca24f44e.PNG

Mustafa Uçurum

Eve Dönen Masallar

Mustafa Uçurum, üretken bir yazar ve şair, aynı zamanda eğitimci. Şiiriyle, öyküleri ve denemeleriyle kendi kuşağı içinde önemli eserlere imza attı. “Anadolu’da, taşra da edebiyat yapılır mı?” Sorusuna olumlu bir yankı onun bereket kuşanmış seçkin eserleri. Gençlerle, çocuklarla iç içe olması onların dünyalarına dair dokunaklı, sarih ve duyarlı çocuk kitapları yazmasını da kolaylaştırıyor gibi. Çocuk kitapları yazmak kolay gibi görünse de aslında zor bir alan. Bu alanda da eserler veren Mustafa Uçurum’un “Eve Dönen Masallar” kitabı Şule Yayınları’ndan okurla buluştu. Çocukların dünyasına güzel kelimeler, anlamlı dokunuşlar bırakması dileğiyle…

“Demek ki denize çok yakındım. Bunu duyunca daha bir gayretle yüzmeye başladım. Yüzdükçe içim açılıyordu. Irmağın akışı daha da hızlanmıştı. Yüzdüm, yüzdüm, bir de baktım ki karşımda masmavi deniz. Annem benim gibi yeşil miydi yoksa deniz gibi mavi mi? Ne renk olursa olsun onu gördüğüm anda tanıyacağımı biliyordum. Çocukken başlar eve olan sevgimiz. Güvenli olandır ev. Dünyayı keşfetmek için ilk adımlarımızı attığımız yerdir. Bir isimle yola çıkar, sayısız hikâyeyle geri döneriz. Eve Dönen Masallar, çocukluğun kıymetli armağanı merak duygusuyla gidilen ve dönülen yolları anlatıyor.”

s_2c41bfa8f6a1259e817081241aee7e7b.PNG

Süleyman Ceran

Hatırlayışlar

Süleyman Ceran, İslam Coğrafyasına son derece duyarlı, yüreği ve kalemiyle dua niyetinde eserler vermeye çalışıyor. Bu coğrafyaları bizzat gidip görüyor, yetimlerin başını okşuyor, oradaki havayı yakından teneffüs ediyor. Bu duyarlılığı yazarın kalemine yansıyor kuşkusuz. Üretken, her anlamda kendini yetiştirmiş, yüreğinin sesine kulak verirken, kendi coğrafyasına ve dünyada olup bitene de vakıf olarak yazılar kaleme alıyor. Son dönemde Milat Gazetesi’ndeki yazıları has okurun dikkatini çekiyor. Sinema, portre, kitap, şehir yazılarıyla harmanlamış eserlerinde dikkatli bir okurun, gözlem gücü yüksek, sağlam bir dünya görüşüyle yazılmış, kavi bir duruşla siperden yazan bir yazarın kalemini okuyoruz. Bir vefa kitabı olarak “Hatırlayışlar” has okurun yürek kapısını tıklatıyor Temmuz Kitap’tan… Nice kitaplara…

“İslam coğrafyalarıyla alakalı metinleri ve seyahat notlarıyla tanıdığımız Süleyman Ceran’ın edebiyatımızın önemli köşe taşlarıyla ilgili yazdığı Hatırlayışlar kitabında Alaeddin Özdenören’den Ali Emre’ye; Cahit Zarifoğlu’ndan Mustafa Kutlu’ya kadar pek çok simaya ilişkin kimi kişisel kimi analiz boyutunda yazıları bulacaksınız bu kitapta.

Hatırlayışlar, unutulmuşlukların giderek arttığı günümüzde yazarın üzerinde hakkı olan kişilere karşı bir vefa gayreti olarak da okunabilir.”(Arka kapak yazısı)

p_5a3f1fb2722a837646f9f740012f0a6d.PNG

Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü

Ali Işık

Öykü yazarı Ali Işık’ın “Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü”, Pruva Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar kitapta yer alan öykülerde yaşadığı döneme şahitlik ederken kahramanların yalnızlaşmış iç dünyalarını sorgulamalarla anlatıyor. Kalabalıkların yalnızlığındaki insanların, yaşları ilerledikçe hüzünlü içsel sorgulamalarını anlatırken, kaybolan değerlere olaylara, dramlara ve sıradan dünyaya kendi yüreğinden akan satırlarla ayna tutuyor. Kendi kuşağı içinde öykü evrenini kurmakta gecikmeyen, kendine ait özenli bir dil oluşturarak, gösterişsiz sadeliği yakalamayı başaran ender kalemlerden Ali Işık. “Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü” Türkiye Yazarlar Birliği Öykü Ödülü’ne layık görüldü ayrıca yazarı kutluyoruz. Nice eserler vermesi temennisiyle…

“İlişkilerin, arkadaşlıkların, birlikteliklerin giderek farklılaştığı, âhenksizleştiği, tavsadığı ve yer yer kopmaya başladığı varsıl ve hüzünlü yalnızlıkların herkesi psikologlara düzenli ziyarete zorladığı vaktin öyküleri anlatılıyor Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü’nde. Yaş aldıkça içlerine düşen yıkımı ‘bir zamanlar olduğu gibi’ beraberliğin esenliğiyle aşmanın ne derece mümkün olduğunu sorgulayan öykü kahramanları ‘Ne ara bu hâle geldik?’ sorusuyla karakterleştiriliyor. Üçe bölündüğü farz edilen ömrün ikinci evresinin serüvenlerinin anlatıldığı öykülerin tematik merkezi iç dünya.”(Arka kapak yazısı)

ss_9467c3d7f045c58a331651c3981108e9.jpg

Sevda Deniz K.

Sana Anlatacaklarım Var

Sevda Deniz K.’nın üçüncü öykü kitabı, “Sana Anlatacaklarım Var”, Okur Kitaplığı’ndan okurla buluştu. Sevda Deniz nitelikli okumalar yaparak, emekle, gayretle yazın dünyasında sessiz, derinden akan bir ırmak gibi ilerliyor. Onun bu anlamlı çabası, edebi kamunun tüm çeteleşmiş kanonlarına rağmen mutlaka karşılığını bulacak diye düşünmekteyim. Yazar, ilk iki öykü kitabı gibi özenli bir dille ve sakin, derinlikli bir anlatımla örüyor hikâye evrenini. “Sana Anlatacaklarım Var” kitabı daha müşahhas, sarih ve içinde sadeliği de barındıran bir dille yazılmış. Kadın dünyasına duyarlı, içsel yolculukları önceleyen, yer yer aile yapılarına, geleneğe, kadınların varlığına dair yok saymalara karşı, eleştiri tonu yüksek ama kapalı bir anlatımı tercih ederek yazıyor öykülerini. Öykü de önemli bir aşamaya gelen Sevda Deniz K’nın kaleminden nice esereler beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.

“Sevda Deniz K. hikâye yolculuğunu üçüncü kitabı Sana Anlatacaklarım Var ile sürdürüyor. Kitapta, bireye genellikle yakın çevresinden ilişen itilmişlik, dışlanmışlık gibi varoluşsal problemler dokunaklı ve sarsıcı biçimde anlatılıyor. Yazarın bu kitabında hikâyeciliğinin önemli bir yol katettiğini ve kendine özgü bir hikâye dili kurduğunu da söyleyebiliriz.

Recep Seyhan”

rr_b65539c85c68bc49dbaa81827b1de1ff.PNG

Handan Yıldız Acar

Rölyefteki Aslan

Handan Yıldız Acar, kıvrak dili, sıkı kurgu işçiliği, cesur eleştirel konuları ve yazıyla arasına koyduğu mesafenin oluşturduğu, sahici anlatımıyla önemli öykü kitaplarına imza attı. “Rölyefteki Aslan” yazarın ikinci romanı olarak Ketebe Yayınları’ndan okurla buluştu. Öyküdeki derinlikli ve kuşatıcı anlatımını, roman diline de taşırken, uzun soluklu çalışmalar sonucunda ortaya koyduğu son eserinde de devam ettiriyor. Yazar, içselleştirdiği evrenlerle, kurduğu itibari atmosferlerle, geçmişten günümüze kadın dünyalarını ustalıkla anlatıyor. Acar, bereketli topraklarda yaşamış, mitolojiden, tarihten, farklı inançlardan ve ilahi olandan beslenmiş, ilham almış kadınların dünyasına taşıyor okuru son romanında.

“Handan Acar Yıldız, Rölyefteki Aslan ile üzerinde yaşadığımız topraklarda sonsuza dek yaşayacak kadınlarla, onların karanlık ve görkemli yazgılarıyla yüz yüze getirir bizi. İnsanlık tarihindeki ilk yazar kadının, hem prenses hem rahibe olan Enheduanna’nın hikâyesi birbirinden farklı kadınlarla düğümlenirken geçmiş şimdiyle, Enheduanna da Doğu’nun diğer kadınlarıyla karşılaşır. Kitabelerin yıkıldığı çağlardan kâğıtların buruşturulduğu zamana, çivi yazısındaki balıkların ilkel zıpkınlar tarafından bir bir avlandığı ana değin anlatmayı sürdürür hikâyesini.”(Arka Kapak Yazısı’ndan)

1_6058da3faee97e724b66874d8de82f19.PNG

Şule Köklü

Mavi Koza

Şule Köklü ’nün “Mavi Koza” üçüncü romanı olarak Şule Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar yaşadığı, doğup büyüdüğü Anadolu’nun mümbit topraklarını, saf ve masum duyarlılıklarla bezenmiş, bozulmamış insanlarını anlatıyor hikâye ve romanlarında. Daha önce yayımlanmış olan “Baltar” romanı da yine doğduğu Sivas’ın sembolü haline gelmiş kangal köpeğini konu etmişti. Sade ve yalın anlatımı, doğal ve içten kurguları ile okuru kuşatıyor yazar. “Mavi Koza” da yine Divriği’de geçen masum, dokunulmamış bir aşkın hikâyesini yer yer sembollerle, yer yer Anadolu’dan devşirdiği kurgusal hikayelerle anlatıyor. Taş ustası bir kızın aşka düştüğünde; işlediği taşları bile eritecek ruhsal anlamda yükselişler yaşatan, dönüştüren, tekâmüle doğru sürükleyen, kendi kozasında olgunlaştıran bir aşkın destansı hikâyesi... Yazarın anlatımının sahihliğinden ve doğallığından aldığım cesaretle; daha evrensel seslenişler gönderecek olan romanlara imza atması okuyucun hakkıdır diye düşünmekteyim. Nice eserlere…

“Aşk insana ne öğretir? İnsanı harekete geçiren en güçlü duygudur aşk. Günümüze gelene kadar nice savaşlara, yıkılışlara, çöküşlere, kavgalara, engellere, ayrılıklara ve tabii kuruluşlara, doğumlara, yükselmeye, gelişime, sanata vesile olmuştur. Anadolu’da kendi kuralları vardır. Kendini hemen belli etmez, ruhtan tene geçmez. Gizli bir hazine gibi taşınır kozasında. Dönüşür günbegün kelimeden şiire, sözden türküye, iplikten desene, taştan sanata… Nahif bir aşk hikâyesi, bir genç kızı dönüştürüyor taş ustasına. Mavi Koza’da.”(Arka Kapak Yazısı)

sg_d9d8aff2f79a904b21d43aa027926ca4.PNG

Ahmet Edip Başaran

Sahipsiz Güzel

Yazar ve şair Ahmet Edip Başaran’ nın, son kitabı "Sahipsiz Güzel", Muhit Kitap serisinden okurla buluştu. Yazar, dili, üslubuyla titiz bir çalışmaya imza atarken, "kurucu metin" kavramı ve o kavrama yüklenen anlam bileşkesi etrafında kurguladığı metinlerle okurun karşısına çıkıyor. Zorlu ve o denli de hassas bir konuda kalem oynatan yazar, sohbet havasını, donanımlı ve araştırmalarla zenginleşmiş metinlere taşıyor. Başaran tasavvufu şu zorlu zamanlarda en doğru, sarih ve anlaşılır bir şekilde, yüreğine de yaslanarak doğru biçimde anlayıp değerlendirmeye çalışan bir entelektüel. Besmele niyetine “Vesilet'ün Necat'tan "Merhaba" bahriyle okuru selamlıyor kitap. Elmalılı Hamdi Yazır'ın bir gazeline yazdığı nazire ile devam ediyor sayfalar. "Kalbî Bir Arayışın İzinde İnsan" girizgâh yazısıyla sizi adeta kitaba davet ederken, hassas ve yoğun ama o denli de samimi içeriğine hazırlıyor… Önceden tasavvufun kendi vardı adı yoktu derler… Şimdilerde ise tasavvufun adının olduğu kendisinin ne yazık yozlaştığı bir zamanda çok anlamlı bir katkı diye düşünüyorum bu kitap için. Aynı zamanda kitap, Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü’ne layık görüldü. Yazarı bu anlamda da tebrik ediyorum.

“Tasavvuf hayattan bir kaçış değil bizatihi hayata bir müdahale, çıplak sinir uçlarıyla hayatın kalbine dokunmaktır. Bir gönül dostunun ifadesiyle “hakikate doğmadan” hayata doğamayız. Ölebilmek için de bu doğuma muhtacız. Tasavvuf asırlardır bu topraklarda insanı işte bu manevî doğuşlara hazırlayan bir mektep işlevi gördü. Başta şiirimiz olmak üzere edebî geleneğimizin kılcallarına indiğimizde tasavvufun muhkem arayışlarla taçlanmış izlerini görürüz. Kitaptaki denemeler o izlerin peşi sıra yapılan bir yolculuğun notlarından oluşmaktadır.”(Arka kapak yazısından alıntı.)

aç_b5023ca95d70e4fb91722dafcd7d1fd8.jpg

Nehir Aydın Gökduman

Anlatmayı Çok İstedim

Nehir Aydın Gökduman’ın güçlü bir hikâye damarı var. Kendi kuşağımdan bir yazar olarak hikâyelerinden tanıdığım yazar yine hikâyeleriyle özgün ve sade aynı zamanda gerçekçi bir dille oluşturduğu yazın evrenini manevi duyumsamalar, yaşadığı dönemde inanca dair yapılan müdahaleler ve haksızlıklara bir ses olarak edebiyata taşıyan nadir yazarlardan. Sonraları çocuk edebiyatında eserler vermeye başladı. Ve bu alanı önemseyerek yazdığı eserlerle anlamlı bir boşluğu dolduruyor. Çocukları seviyor, onların dünyalarını sarıp kuşatan hikâyeler, masallar, romanlar akıyor kaleminden. Çocuk edebiyatı zorlu ve o denli de dikkat isteyen bir alan. Nehir Aydın Gökduman bu alanda iddialı olduğunu yazdığı serilerle, çocukların büyük ilgisini gören eserleriyle kanıtlamış durumda. Anlatmayı Çok İstedim Timaş Yayınları’ndan yazarın son çıkan eseri. Aile, dostluk, vatan özlemi, vatan sevgisi, göçmenlik konularıyla çocuklukta karşılaşılan hassas konuları da işleyerek çocuk dünyalar ışık tutuyor, cesaret aşılıyor. Yol gösteriyor bir bakıma… Her çocuğun ve gencin okuması gereken güzel ve akıcı Türkçesiyle okuru kuşatan bir kitap, Anlatmayı Çok Düşündüm… Nice eserlere…

“Ailesiyle birlikte Paris'ten Türkiye'ye taşınan Lina ve okulda tanıştığı Asya’nın ortak yönü, hikâyelerinin Paris'te kesişiyor olmasıdır. Asya henüz küçükken annesi ve babası ayrılır ve hiç hatırlamadığı babası Paris'te yaşamaya başlar. Lina'nın ise kimseyle paylaşamadığı, yaşantısını etkileyen sırrı Paris sokaklarında gizlidir.

Dostluğun cesaret ve dayanışmaya olan etkisini gösteren bu roman, korkuya yenik düşmeden birlikte ses çıkarmanın gücünü hatırlatıyor.”(Arka kapak yazısından alıntı.)

ad_7fe39f908c5b07af929d79baf67ef036.jpg

Esra Bahadır Cesar

Ayasofya Dehlizlerinde

Esra Bahadır Cesar, çocuk kitapları yazarı. Naif, duru ve merhametle sarmalanmış bir dünyası var. Yazar bu dünyasını çocuklar için yazdığı kitaplara da taşıyor. Fantastik hikâyeler, masallar yazıyor çocuklar için. Ama bu konuda araştırmalar yapıyor, keşiflere çıkıyor, emek harcıyor. Kendi kültür değerlerine, manevi mirasına sahip çıkarak çocukların dünyasında yer bulsun onların dünyasında güzellikleri inşa etsin istiyor yazdıkları. Çocuklar da onun kitaplarını severek okuyorlar. “Ayasofya Dehlizlerinde” Erdem Çocuk Yayınları tarafından okurla buluştu. Maceradan maceraya okuru sürükleyen, merak uyandıran, çocuk dünyaları yeni keşiflere taşıyan ve tatilde okunabilecek bir kitap diye düşünüyorum çocuklar için.

“Koruyucusu olduğu emanetten habersiz, sıradan yaşamına devam eden Yamaç, dedesinin hastaneye kaldırılmasıyla büyük bir sırrı öğrenir. Dedesinin kadim dostuyla birlikte insanlığı kurtarmak için Ayasoyfa’nın dehlizlerine düşen yolları onlara unutulmaz bir maceranın kapılarını aralayacaktır.

Kâh Kastamonu’nun karlı virajlarında yol alacağınız kâh Ayasofya’nın kadim tarihine tanıklık edeceğiniz heyecanlı bir macera sizleri bekliyor!”(Arka kapak yazısından alıntı.)

dk_42e818efa04509d58d89dd382e7bab42.jpg

Erol Yalçın

Daka

Erol Yalçın’ın, ‘Gangaster Daş’ ve ‘Benlik Avcıları’ndan sonra üçlemeyi tamamlayan “Daka” romanı, Okur Kitaplığı’ndan okurla buluştu. Yazar, akıcı, sürükleyici diliyle, atmosfer oluşturmadaki ustalıklı katmanlı anlatımla adeta okuru büyülüyor. “Daka”, eserinde yazar Kâbe’yi odak alarak, insanın maddeden manaya taşınmasını, kendi ten esaretinden kurtulup, ruh yüceliğine ulaşmasının tasavvufi bir arayış diliyle “Mutlak Gerçeğe” giden yolun haritasının çiziyor adeta. Üçlemenin iki kitabındaki karakterler yine okurla buluşuyor, onların acıları, aşkları, sancıları, arayışları ve hakikate yürüme hikâyeleri romanın ismi “Daka” ile örtüşüyor. Çünkü “Daka”; varmak, ulaşmak anlamına geliyor. Erol Yalçın atmosfer oluşturmada mahir, zengin dili ve kusursuz Türkçesiyle pek çok önemli esere imza atacak görünüyor. Bizler de bekliyoruz yazarın eserlerini…

“Öyleyse Kalbin Şehri’nedir yolculuğun. Gönlünü kendinden sürgün ederek tutkuyla sarıp sarmaladığın ne varsa ardına bırakıp gideceksin. Göğe bakarak hatırlayacaksın unutulmuş her şeyi. İçtenliğini yitirdiğini anlamanın cenderesinde ağlayarak bulacaksın yolunu. Kalbin Şehri’ne vardığın zaman da insan gönlünün etten değil, hiçbir insan elinin uzanamayacağı kadar yücelerde kök salan bir medeniyet yurdu olduğunu keşfedeceksin. Sen, aynaya baktığın yerde değil seni Var Eden’in baktığı yerde bulacaksın kendini. Türk Romanı üçleme geleneğine yeni bir eser daha kazandırıyoruz. Daka, bir üçlemenin üçüncü romanı. Gangaster Daş ve Benlik Avcıları romanlarının ardından yazarın zirveye taşıdığı bir ustalık eseri olan Daka, sadece karakterleri ve kurgu zinciri itibariyle değil çok katmanlı anlatımıyla da muhteşem bir üçlemenin üçüncü kitabıdır. Bu eserler zaman içinde çok geniş bir okur kitlesiyle buluşacak ve çok konuşulacaktır.”(Arka Kapak yazısından)

bk_ccf24a15cd45cd8b779fdc7fbef6f61e.PNG

Ümit Köksal

Bakakaldığın Yerlerin Sıradanlığı

Ümit Köksal, genç kuşaktan öyküye kafa yoran, öykücüleri takip ederek nitelikli okumalar yapan ve aynı zamanda öykü kitapları üzerine eleştirel okumalar yapan bir yazar. “Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı” Pruva Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar öykünün imkânlarını kullanarak, modern ve postmoden anlatının kıyılarında, sıradan insanların, özel karakterlerin, aile içi ilişkilerin, hassas anlatıcısı gibi adeta notlar tutarak öykü evrenini oluşturuyor. İlk öykü kitabı olmasına rağmen gayet donanımlı, estetik, akıcı bir dil işçiliği dikkatlerden kaçmıyor. İnsana, yaşanılanlara, nice yüzleşme ve hesaplaşmalara yer veren öykülerinin devamının gelmesini diliyoruz.

“Ümit Köksal, güzel anlatmak ve güzeli anlatmak üzerine kurduğu örgülerle aileyle toplumlu bir arada tutmaya yönelik, tarihî karakterleri tanıtmayı, geçmişle an ve gelecek ilişkisi kurmayı deniyor.

Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı’nda sağır bir kızın başarı hikâyesiyle hayata tutunması, salyangoz toplayan çocukların gayretleri, Hafız Osman hattıyla Doğu-Batı tasvirlerinin alegorisi, babayla çocuk arasındaki bağ, dedenin yamacında hikayeler dinleyerek şimdiyi inşa eden çocuk... gibi hayatın içinden bir dizi hikâye anlatılıyor.” (Arka kapak yazısından alıntı.)

fs_038cb9f7cc1f1c4fd424b7404b0ce41f.PNG

Fuat Oskay

Kapattım Çatlağını Kalbimin

Fuat Oskay kardeşimi Bilecik Yazarlık Atölyesinde tanımıştım. Kendisi memur ama yazıya okumaya, edebiyata gönül vermiş. O zamanlar yazdıklarından bahsediyordu. Israrlı bir şekilde okumalar yapan, yazıya gönül bağlayan kıymetli kardeşimizin “Kapattım Çatlağını Kalbimin” kitabı Klaros Yayınları’ndan okurla buluştu. Şiirsel üslubu, umut vadeden, yaşama sevinci veren yazılarıyla ilk kitaptan sonra arkasından gelecek nice kitaplar bekliyoruz.

“Yazar, herkesin negatif enerji yaydığı bu olumsuzluklar çağında inadına pozitif ve olumlu tarafta, müspet duygu ve düşüncelerin ikliminden yana olan bir zeminden sesleniyor okuyucuya. Seviyorsa ve sevgiden bahsediyorsa sahici ve düzeyli bir sevgidir bu.

Yazarın deneme yazılarında esas aldığı nokta, dünyevi olanın hükümran olduğu bir çağda tabiattan ve hayattan yana bir tutum belirleyerek hikemi olanın izini sürmek, manaya yönelik değer merkezli bir farkındalık oluşturmaktır.

“Kapattım Çatlağını Kalbimin”, “yüreğin dili” olarak deneme anlayışının elinizden bırakmak istemeyeceğiniz güzel-duyusal bir örneğidir…” Mustafa Nurullah Celep Editör-Eleştirmen

BURSA’DAN GELEN KİTAPLAR

d_a1191d5b184730776bdfe6fbfa088234.PNG

Şifanur Özçelik Şirin

Öyküme Düş’Sen

Şifanur Özçelik, sanatın diğer dallarıyla da ilgilenen, yazmaya, okumaya, önem veren ve bunu paylaşmayı seven bir yazar. Yazılar yazdığı eserler ortaya koyduğu gibi, yazarlarla söyleşiler yapıyor, Bursa’nın mümbit edebiyat iklimini yeşertmeye çalışıyor, okuma etkinlikleriyle, çeşitli kültürel proğramlarla, edebiyata sanata anlamlı katkılar sunuyor. Öyküme Düş’sen ilk olarak Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık’tan Ekim ayında okuyucuyla buluştu ve Ocak 2023 tarihinde ikinci baskıyı yaptı. Yazar, hayatın içinden anlamlı yaşanmışlıklarla, Filistin’den, Anadolu’nun kasabalarından, köylerinden devşiriyor hikâyelerini. Yalın ve duru anlatımı, açık ve sarih Türkçesiyle yazdığı hikâyelerinde okura farklı seslenişlerle, apayrı pencereler açarak adeta aydınlık zamanlara, çarelere, devalara taşırken aynı zamanda sorgulamalara, iç hesaplaşmalara ve kendine yürüyüşe de davet ediyor. Dostluğunu edebiyata yaslayan yazara nice kitaplar yazması duasıyla…

“Ey Hayat! Sen mola verme ne olursun. Çatlaklarım öyle çok ki! Sen çiçekler ekmeye devam et. Ben sularım sessizce. O vakit hayatı ön sözsüz yaşamak doğru olur mu hiç? Ön sözün hakikati ise, insan olmakta gizli değil mi? Sana ben çiçek desem papatya derdim biliyorsun. Yapraklarından köklerine kadar şifadır papatya. Başıma taçtır. Unutma, insan anlaşıl-mak ister. Ve kendisini anlayanın yanında aşka durur. Oysa ben senin yanında gül bahçesi oluyorum. Yetmiyor salkım saçak bir söğüt ağacının dallarına bürünüyorum. Denize nazır bir evde; sarıp sarmalayan sarmaşık oluyorum. Ön sözüm bir çiçekle başlayıp, koskoca bir ormanla can buluyor. İşte benim öyküm o an başlıyor.” (Arka kapak yazısından)

ssss_441d09daf268c3e25c2f4f99f769d0ea.PNG

Ahmet Şevki Şakalar

Sevda Durağı

Ahmet Şevki Şakalar Bursa’da yaşayan ve oradaki edebiyat ortamlarında bulunan, katkı sunan eğitimci bir yazar. “Sevda Durağı”, Çıra Yayınları’ndan okurla buluştu. Yazar Anadolu insanın dokunaklı hikâyesini arı, duru, sahici bir dille anlatırken aslında hakikatli olana, gerçek insanlık hikâyesinin kadim duraklarına taşıyor okuru. Onun kaleminde insan, yaşantısıyla, yaşadıklarıyla, sorumluluk bilinci taşıyan, ilahi olana yaslı bir duruşla yer alıyor. Kendi toprağıyla, kendi insanıyla barışık, modernizmin karşısına, arınmış değerleriyle karşı duran ve anlamlı bir nefes olan hikâyeleri ile okuru kuşatıyor. Eşyaya bakıştaki doğruluk mesafesi, Anadolu irfanına yaslı bir duyarlılığı ele veriyor. Nice kitaplara diyoruz…

“Kendimi düşte değil gündüz gözü sabah güneşi altında yalangı otlarına sürtünerek tarlalarda taze yarpuz fideleri toplayan biri halinde bulmuştum okuyup bitirince. Arkası gelirse yazar hepimizi çok şaşırtacak; derin, sağlam üsluplu ince gözlem ve dokunuşlarıyla, yolu açık olsun. Metin Önal Mengüşoğlu

Ahmet Şevki Şakalar'ın öyküleri memleketin her yöresinden bir iz taşır. Hepimizden bir parça, hepimizden bir soluk vardır satır aralarında. Modern dünyaya karşı bizden bir sestir. Hayatın zorlukları, memleketin yoksulluğu, mahrumiyeti en çok da ortak acılarımız ustalıkla dile gelir. Yazar, kendi yöresinden yola çıkarak, anlatılarını bütün insanlığın büyük hikâyesiyle harmanlamayı başarır. Engin Elman” (Arka kapak yazısından alıntı.)

sv_97fc8ed24e866350c429b2d27b42a1d4.jpg

Mustafa Işık

Suveyda

Mustafa Işık Bursa’da yaşayan eğitimci şair. 1998 yılından bu yana şiirler yazıyor. Ben şiirini, üslubunu, imgesel çağrışımlarla oluşturduğu estetik dilin ahengini sevdim. Şair pek çok şiir ödülü almış haklı olarak. “Süveda” 2. Baskı olarak İbrişim Yayınları’ndan okurla buluşmuş. Şiir kitaplarının 2. Baskı olarak kısa sürede okurla buluşmaları doğrusu güzel bir durum. Şiire değer veren, yazdıklarıyla değer katan şair Mustafa Işık’a nice kitaplarla okuru selamlaması duasıyla.

“bir gün gidersen buralardan

içime kuşların çığlığı batar süveyla

rüzgârdan nefeslik soluğumla

kendimi ölü sayarım bu diyarda

ey! zinêler, züleyhalar, leylâlar

söyleyin, hanginiz layıksınız

süveyla olmay

süveyla,

kadîm iklimlerin solgun lâlesi

deli yanıyla isyana çağıran çocuk.”