Köksüzlük ?
“En büyük öksüzlük, köksüzlüktür” demiş Yahya kemal.
Bu Cumhuriyetin kuran zihniyet, milleti tarihinden, inancı
ve dolayısıyla ruhundan kopartma politikasına uzun yıllar devam etti.
Çok yönlü bir çalışma ile koca bir millet, kendi tarihinin
önünde utanacak hale getirilmek istendi. İnancını yasaklayarak dayatılan
inançsızlık zemini ruhen savrulmalara, dili değiştirerek kültürü değiştirmeye,
kültür değişikliği ise yaşam tarzı değişikliğine yol açtı. Tepeden zorla
dayatılan yaşam tarzı belirli bir noktada gayesine ulaştı ve istedikleri Batı
tipi yaşam tarzı artık hayatımızın her alanını kuşatır oldu.
Hayati İnanç hoca bir konferansında bir üniversite öğrencisiyle
yaşadığı diyaloğu anlatırken; geçmiş ile gelecek silsilesini oluşturan zincirin
nereden kopartıldığını soruyor ve silsile zincirini rejim değişikliğinden azade
değerlendirerek; “...Değişmeyen şeyler var. Rejimden daha derinde olan temel
unsurlar. Vatan, millet, devlet, din ve dil değişmedi bin yıldır” diyor.
Bahsettiği mesele üzerinden çokta güzel anlatıyor ama o ortamda dile
getirilmeyen şey şu belki de. Rejim değişikliğini gerçekleştiren unsurlar ilk
olarak bu milletin dinini de değiştirmek istedi. Harf devrimiyle ise sadece
harflerin yazılışını değil, gerçek anlamda dili de değiştirmeyi amaçladılar.
Bunu neye dayanarak söylüyorum?
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, anlayış kıtlığına yol
açacak şekilde kullanılan uydurukça kelimelerle yazılan eserleri “dili
değiştirme” gayesine hizmet olarak değerlendirebiliriz. Kuşaklar arasındaki
uçurumu büyütmek için kullanılan ana unsurlardan birisi olarak…
Dil meselesini ise sadece “harf devrimi” üzerinden
değerlendirilmek eksik olur. Dildeki değişikliği o zamandan bu zamana uygulanan
“sistematik bir politika” olarak gördüğümü belirtmeliyim... Telif ve özellikle
çeviri kitap sektörünü uzun yıllar elinde tutan Kemalist- Sol Batıcı zihniyetin,
dili Türkçeleştirme sloganıyla İslam ve milletin geçmişiyle aidiyetini kopartma
gayesiyle başlattığı bu süreç artık her neslin bir önceki/sonrakinin dilini
anlayamaz hale gelmesine sebep oldu. Kuşaklar arası set çekme operasyonu,
bilinçli şekilde yapılan sistematik bir politikadır.
Bir de bunu okullarda eğitim müfredatıyla düzenli olarak
beslediler. Bugün her neslin, bir, bazen iki üstteki kuşağı dil ve eser olarak
anlamakta zorlanması bu yüzden değil mi?
Harf devrimiyle tarihi birikimimizden, Osmanlıca kökümüzden
kopartıldık. Peki Latin alfabesi ile yazılmış elli yıl önceki bir eseri
okuyunca neden anlamakta zorlanıyoruz?
Bakın bakalım bu günün üniversite mezunu “eğitimli” bir
insanı, 1950’lerde yazılmış Türkçe eserleri okuyup anlayabiliyor mu? Osmanlıca demiyorum
bakın. Latin alfabesi ile yazılmış Türkçe kitaplardan bahsediyorum!.. Kuşaklar
arası anlaşılmazlık tohumu ekerek her gelen yeni nesli bir önceki kuşağın
eserlerinden kopuk hale getirmek... Köksüzlük, esen her rüzgarda zihni olarak savrulmak
yani!
Çocukların ders kitaplarına, test sorularına bakıyorum
bazen. Soruları anlamakta zorlanıyorum. Çünkü her yeni dönem yeni kelimeler
giriyor müfredata. Yani onlar benim okuduğum kitapları okuyup anlamakta
zorlanıyor, konuşma dilimdeki kelimelerin bazılarına yabancı kalıyor ben de
onların öğrendikleri kelimelere…
Ve sadece dil ile kayıtlı da değil. Şehirler, sokaklar,
okullar, kurumsal yapılar... Özellikle büyük şehirlerde birkaç istisna dışında –ki
onlar da zaten yabancı okul ve kurumlar– ismi değişmeyen okul, semt, cadde,
mahalle kaldı mı? Bir mahallenin adı, bir caddenin ismi her gelen yönetimde
değişir mi?
Ankara’nın merkezinde çocukluğumu geçirdiğim mahalle artık
resmiyette yok mesela. Okuduğum ilkokulun adı değişik, lise desen değişmiş,
yeni binalar, yeni tesisler... Eskiye dair hiçbir şey kalmamış. Mezarlığı bile
taşımışlar, yerine devasa site kurulmuş… Ruhi aidiyet noktasını bir şekilde
muhafaza etmeye çalışıyoruz da, bir insanı geçmişiyle maddi olarak bağlayıcı
hiçbir nokta bulamayacak hale getirmek ne kadar yanlış bir şey. Bir okulun ismi
her dönem değişirse o okulun kurumsallığı köklü okul olması, kalitesi, tarihi
değişir. Dünyada en gözde ve başarılı lise ve üniversitelerinin tarihine bir
bakın. İlk kuruldukları isimle, aynı eğitim ruhuyla ve neredeyse aynı mimari
yapıyla devam eden okullardır.
Rejimin kurucu unsurları milleti cemiyet olarak toptan
köklerinden kopartma politikası yürütürken gelen iktidarlar ise bilerek veya
bilmeyerek yanlış uygulamalarla fertleri tek tek köklerinden kopartma
politikasına hizmet etmekte.
En büyük öksüzlük, köksüzlük. Dilde, fikirde, şehirde,
mimaride, gelenekte, kültürde köklerinden kopartılan insanlar, her rüzgarda
savrulmaya mahkumdur.
Ana meselemiz bunlar olmalıdır.