Hangi laiklik?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, şöyle bir cümle kurdu; “Sizin
laiklikten anladığınız şey bu. Siz bunları laikliğin gereği olarak yaptınız. O
zaman sizin laiklikten anladığınız şey ile benim laiklikten anladığım şey aynı
değil.
Laiklikten, bütün
vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar; dini inanç ve ibadet
hürriyetlerinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum. Evrensel
laiklikten yanayım. Sen Türkiye'ye
özgü, kendi icat ettiğin bir laiklik kavramını bana dayatıyorsun. Bu
olmaz."
Ne var bunda? Bu
ifadelerin neresi yanlış?
Bilindiği gibi Laiklik, Fransız Devrimi'nin ürettiği ve
devreye soktuğu bir enstrümandı. Tabiatı
itibariyle de asla din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak için yürürlüğe
sokulmuş bir kavram olmadı.
Bilhassa ülkemizde dini inanışları güvence altına alan bir
fikir olarak da doğmadı. “Yeni bir ulus
yaratma” aracı olarak devreye sokuldu laiklik.
Hal böyle olunca Türkiye'deki laiklik uygulamaları yeni bir
ulus yaratma ve İslam dinini toplumun her alanından tasfiye etme amacıyla
yürürlüğe sokuldu.
Cami, medrese, vakıf, türbe ve benzeri kurumlar tasfiye
edilerek mal varlıklarına el konuldu. Aynı Fransa'da olduğu gibi Tevhid-i
Tedrisat ve Tekke ve Zaviyelerle ilgili kanunlar çıkarıldı. Bu ülkede 1946 yılına kadar Hacca gitmek
yasaktı mesela!
Açıkçası pozitivizm,
İslam'ın yerine ikame edilerek yeni bir ulus dini yaratılmak istendi.
Yani laikliğin bütün medeni dünyada üstlenmiş olduğu misyon
Türkiye'de tuhaf bir demagojiye dönüştü. Daha açıkçası ideolojik bir araca
dönüştürüldü.
Anlayacağız o
vakitler laiklik, kıyafetiyle, yeni kültür ve yaşam biçimiyle donatılmış sıfır
kilometre yeni bir Türk ulusunun inşasına hizmet etmekteydi.
Bu dayatmaya karşı olanlar ise doğru yoldan sapan birer kara
cahil olarak yaftalandı. Hala da öyle görünürler. O yüzdendir ki yıllardır laiklik bahanesiyle bu ülkenin masum dindar
insanına durmadan zulmedildi.
Kız ve erkek çocukları en verimli en üretken yıllarında
temel insan haklarından mahrum bırakılarak ötekileştirildi ve haklarında yasal
işlemler başlatıldı.
Yahu şimdi Yusuf
Tekin’e kızıyorlar da, bu ülkede laiklik gerekçe gösterilerek darbeler
yapılmadı mı? “Tehdidin adı irtica" denilerek halkın teveccüh gösterdiği
partilere operasyon düzenlenmedi mi?
“Hamdolsun” demek bir partinin kapatılması için yeterli
sebep görülmedi mi?
Anlayacağınız "Laiklik
karşıtı eylemlerin odağı olmak" sihirli cümlesiyle herkes rahatlıkla
cumhuriyetin temelini sarsmak ve yıkmak suçundan hayatı bir anda
kararabiliyordu.
Örneğin herhangi bir fakülteyi bitirip mezun olmanızın onlar
nazarında bir kıymeti yoktu. Şayet başörtülü iseniz laik olmadığınız
gerekçesiyle diploma bile alamazdınız!
Doktor, hemşire, öğretmen, mühendis ya da bilim insanı olup
olmamanızı performansınız değil başınızdaki örtü belirliyordu!
İmam Hatip okulları
laiklik gerekçe gösterilerek katsayı adaletsizliğe maruz bırakılırken,
başörtülüler okul önlerinden kovulurken, asker anneleri laikliğe zarar verir
gerekçesiyle kışlaya bile sokulmazken, lise talebeleri Cuma namazı kıldı diye
günlerce ekranlarda terörize edilirken neredeydi bu özgürlükçü CHP’liler?!
Totaliter laiklik anlayışı, bir avuç hastalıklı, marjinal,
militan bir kesim oluşturdu bu ülkede.
Yusuf Tekin işte buna dikkat çekiyor.
Oysa bir devletin
vatandaşları dini konularda farklı düşünebilir, herkesin inancı, mezhebi farklı
olabilir. Doğru olan, herkesin inancını kendi bildiği yoldan yaşaması ve ibadet
özgürlüğünü elde etmesi ve bunun yasal güvence altına alınmasıdır.
Laiklik tüm medeni ülkelerde olduğu gibi din ve vicdan
özgürlüğünü garanti altına alan bir kavram olarak işlev görmelidir. Normal olan
budur.