Dolar (USD)
34.50
Euro (EUR)
36.48
Gram Altın
2951.82
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Kasım 2024

​Hangi laiklik?

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, şöyle bir cümle kurdu; “Sizin laiklikten anladığınız şey bu. Siz bunları laikliğin gereği olarak yaptınız. O zaman sizin laiklikten anladığınız şey ile benim laiklikten anladığım şey aynı değil.

Laiklikten, bütün vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar; dini inanç ve ibadet hürriyetlerinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum. Evrensel laiklikten yanayım. Sen Türkiye'ye özgü, kendi icat ettiğin bir laiklik kavramını bana dayatıyorsun. Bu olmaz."

Ne var bunda? Bu ifadelerin neresi yanlış?

Bilindiği gibi Laiklik, Fransız Devrimi'nin ürettiği ve devreye soktuğu bir enstrümandı. Tabiatı itibariyle de asla din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak için yürürlüğe sokulmuş bir kavram olmadı.

Bilhassa ülkemizde dini inanışları güvence altına alan bir fikir olarak da doğmadı. “Yeni bir ulus yaratma” aracı olarak devreye sokuldu laiklik.

Hal böyle olunca Türkiye'deki laiklik uygulamaları yeni bir ulus yaratma ve İslam dinini toplumun her alanından tasfiye etme amacıyla yürürlüğe sokuldu.

Cami, medrese, vakıf, türbe ve benzeri kurumlar tasfiye edilerek mal varlıklarına el konuldu. Aynı Fransa'da olduğu gibi Tevhid-i Tedrisat ve Tekke ve Zaviyelerle ilgili kanunlar çıkarıldı. Bu ülkede 1946 yılına kadar Hacca gitmek yasaktı mesela!

Açıkçası pozitivizm, İslam'ın yerine ikame edilerek yeni bir ulus dini yaratılmak istendi.

Yani laikliğin bütün medeni dünyada üstlenmiş olduğu misyon Türkiye'de tuhaf bir demagojiye dönüştü. Daha açıkçası ideolojik bir araca dönüştürüldü.

Anlayacağız o vakitler laiklik, kıyafetiyle, yeni kültür ve yaşam biçimiyle donatılmış sıfır kilometre yeni bir Türk ulusunun inşasına hizmet etmekteydi.

Bu dayatmaya karşı olanlar ise doğru yoldan sapan birer kara cahil olarak yaftalandı. Hala da öyle görünürler. O yüzdendir ki yıllardır laiklik bahanesiyle bu ülkenin masum dindar insanına durmadan zulmedildi.

Kız ve erkek çocukları en verimli en üretken yıllarında temel insan haklarından mahrum bırakılarak ötekileştirildi ve haklarında yasal işlemler başlatıldı.

Yahu şimdi Yusuf Tekin’e kızıyorlar da, bu ülkede laiklik gerekçe gösterilerek darbeler yapılmadı mı? “Tehdidin adı irtica" denilerek halkın teveccüh gösterdiği partilere operasyon düzenlenmedi mi?

“Hamdolsun” demek bir partinin kapatılması için yeterli sebep görülmedi mi?

Anlayacağınız "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" sihirli cümlesiyle herkes rahatlıkla cumhuriyetin temelini sarsmak ve yıkmak suçundan hayatı bir anda kararabiliyordu.

Örneğin herhangi bir fakülteyi bitirip mezun olmanızın onlar nazarında bir kıymeti yoktu. Şayet başörtülü iseniz laik olmadığınız gerekçesiyle diploma bile alamazdınız!

Doktor, hemşire, öğretmen, mühendis ya da bilim insanı olup olmamanızı performansınız değil başınızdaki örtü belirliyordu!

İmam Hatip okulları laiklik gerekçe gösterilerek katsayı adaletsizliğe maruz bırakılırken, başörtülüler okul önlerinden kovulurken, asker anneleri laikliğe zarar verir gerekçesiyle kışlaya bile sokulmazken, lise talebeleri Cuma namazı kıldı diye günlerce ekranlarda terörize edilirken neredeydi bu özgürlükçü CHP’liler?!

Totaliter laiklik anlayışı, bir avuç hastalıklı, marjinal, militan bir kesim oluşturdu bu ülkede. Yusuf Tekin işte buna dikkat çekiyor.

Oysa bir devletin vatandaşları dini konularda farklı düşünebilir, herkesin inancı, mezhebi farklı olabilir. Doğru olan, herkesin inancını kendi bildiği yoldan yaşaması ve ibadet özgürlüğünü elde etmesi ve bunun yasal güvence altına alınmasıdır.

Laiklik tüm medeni ülkelerde olduğu gibi din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan bir kavram olarak işlev görmelidir. Normal olan budur.