Dünya Kadınlar Günü bize ne söyler
Her dönem ve
çağda imtihanlarla muhatap olan insanoğlunun modern zamanlarda yaşadıkları ve
karşı karşıya kaldığı ruhsal ve düşünsel sorunlar adeta onu çıkmazlara
sürüklemekte.
Modern ve post
modern dağılmaların yaşandığı çağımızda adeta insanlık tükeniş
duraklarında
soluklanmakta. Toplumsal travmaların ve tükenişlerin yaşandığı bu çağda kadın
misyonu ne olmalıdır? Nasıl bir sesleniş ve dokunuşla insanlığın dertlerine
derman olabilecek, toplumun yaşam damarlarına hangi diriltici nefesini
gönderecektir kadın?
ABD’nin New
York kentinde 40.000 kadar dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları talebiyle
tekstil fabrikasında grev yaparlar. Bir süre sonra polis fabrikayı basar ve
içeride işçilerin çoğu kilitli kalır. Arkasından arbede olur ve yangın çıkar.
Fabrika önüne kurulan barikatlardan işçi kadınlar kaçamaz ve yanarak can
verirler. Çoğu kadın,129 işçi can verir. Oldukça acı bir geçmişi vardır 8 Mart
Kadınlar Günü anmalarının. Hak ve özgürlük arama yolunda kurban olan canlar.
Kadınların ezilmişliği, sömürüsü, düşük ücretle adeta köleleştirilmesi. Buna
başkaldıran kadın hareketi.
8 Mart Dünya
kadınlar günü dünyanın her yerinde ve ülkemizde kutlanmakta. Doğrusu, kadınlar
gününün; anneler günü, sevgililer günü, babalar günü gibi algılanıp tüketim
odaklı kutlanması ne derece manidardır? Bizim kültürümüzle ne derece
ilintilidir bunu da düşünerek anma toplantılarını ve yapılan tüm faaliyetleri
farklı bir perspektifle kendi kültür değerlerimizle anlamlandırmamız gerektiği
düşüncesiyle 8 Mart Dünya Kadılar Günü’ne bakmamız gerektiği
düşüncesindeyim.
Acı ve yaralı
bir geçmişi olan bu anma artık değişik kesimlerde her kadın toplumunun
anlayışına göre kutlanmakta… Bir grup işçi kadının hak arama adına yaptıkları
başkaldırı ve direniş bizim gündemimizde nasıl yankı bulur?
Nihayetinde
bizim kültürümüze ve değerlerimize ait olmayan bir kutlama ve anmayı, kendi öz
değerlerimize harmanlayarak bu günün kadın sorunlarına ve kadın dünyasındaki
yankısına dokunmak manasında birçok yerde toplantılar düzenlendi. Kadınlar
Günün ’den ilham alınarak, içinde bulunduğumuz toplumda münevver ve aydın kadın
olmanın sorumluluğunu yaşamaya çalışan duyarlı bir farkındalıkla, kadınların
hak ve hürriyetleri, iş yerlerindeki konumları, anne ve eş olarak yüklendikleri
misyonlarını sorgulayan şimdiye kadar pek çok programlar tertip edildi. Bunun
yanında pek çok şölenler, programlar, konserler düzenlendi. Bu konserlerdeki
ruh halini doğrusu çok merak etmişimdir. Kitleler halinde daha çok orta halli
ve gelir seviyesi düşük kadınları, kadınlar matinesi gibi konserlere davet
ederek, onların hayal bile edemeyeceği büyük meblağları şarkı icra eden
sanatçılara ödeyerek yapılan kutlamalar. Yanarak can veren hemcinslerinin
acılarından ilhamla yapılan tüm kutlamalar, onların ezilmişlikleri, yok
sayılmaları ve sömürülmeleri hikâyelerinden devşirilmiştir ama kutlama yapan
kadınlar ne yazık ki bundan bi haberdirler. Bununla birlikte bu anmayı referans
alarak, kadınların bilinçlenmeleri, daha duyarlı ve kimliklerini inşa
noktasında yapılan programları. Yine erkek egemenliğiyle, ezilen, sömürülen,
tacize uğrayan kadınların varlıklarını anlamlı bir şekilde duyumsatmak,
toplumda kadının önemsenmesi ve tanınması noktasında yapılan tüm çalışmaları
manidar bulduğumu ifade etmeliyim.
“ Alınlarını aydınlatmış bir ak secde
Yolculuklarını
kanatmış bir ak seccade
Gönüllerin
kanıyla kanatlanmış
Bakmışlar ölüm
çok eski oldukça eski bir ölüm gibi
Artık anne yeni
bir anne getirme dileği
Baba yeni bir
baba örmenin örnek heykeli “ diyor Üstad Sezai Karakoç
Yaratıcının
fıtrat olarak şefkat abidesi merhamet şelalesi gibi yarattığı kadın, gerçek
anlamda anne olamadığı zaman, tüm varlığıyla anne sıcaklığıyla kuşatmadığı
zaman, katiller, zorbalar, hırsızlar türer toplumlarda. Anne dokunuşuna ve
şefkatine muhatap olmamış travmaların pençesinde bocalayan bir gençlik türer…
Katman katman
tüm toplumların annesidir kadın. Dayanılmaz sancılarla insanlığı doğurandır
kadın. Peygamberlerin, âlimlerin, filozofların, mucitlerin, en büyük
siyasetçilerin, katillerin, zorbaların hepsini bir anne doğurmaz mı? Bu minval
üzere baktığımızda kadın toplumu doğuran ve emzirendir.
Bizler biliriz
ki cennet, süt ve bal ırmaklarının aktığı yer olarak tanımlanır. Süt sevginin
ilk görünümü ilgi ve onaylamanın simgesidir. Bal, yaşamın tatlılığını, ona
duyulan sevgiyi ve yaşamanın mutluluğunu simgeler. E. From’a göre: “Annelerin
büyük çoğunluğu ‘ süt ‘ verebilmektedir ama onların pek azı ‘ bal’ da
ekleyebilirler yavrularına emzirdikleri süte. Annenin bal verebilme yetisine
sahip olabilmesi için sadece, ‘iyi anne’ olması yetmez, mutlu bir kişi de
olmalıdır. Bu noktaya erişen annelerin sayısı pek yüksek değildir” diyerek
manidar ifadeler kullanır Sevme Sanatı adlı kitabında anneliğe dair Erich From.
Artık maddi ve
manevi anlamda tükeniş duraklarına gelmiş toplumlarımıza, evrensel dünyamıza
sarıp kuşatan, hayata bal tadında renk ve ahenk enerji verecek anneler
gereklidir. Kadın önce annedir, şefkat ve sevgi halesiyle sevendir kuşatandır
içinde yaşadığı nefes aldığı toplumda.
Toplumu inşa
etmek tek taraflı erkek merkezli bir eğitim ve kuşatıcılıkla olmaz elbet.
Toplumu doğuran kadın aynı zamanda toplumun diğer yarısına da eştir, dosttur,
kardeştir, yârendir. Kadın yaratılışının
gereği olarak merhamet, güzellik kaynağı bir ahlak ve erdemle tüm toplumu
sarar, kuşatır. Eşi olan erkeğin yanında evin idaresinde, çocukların eğitim ve
bakımında adeta dengeleyen sıcak sevgisiyle erdemlere taşıyan esenlik soluğu
olur. Toplumda çalışma hayatında ve bulunduğu her ortamda dost ve yardımcıdır
karşı cinse.
Mesleğini
yürüten hekimdir, yüreği yumuşak nazenin sancılara şifa olabilecek bir
duyarlılıkla dokunur her bir hastanın yüreğine sonra bedenine. Onun
parmaklarından şifa akar insanlığın kurumuş damarlarına. Asık suratlı beton
binaların içinde bir kır menekşesi gibi size gülümserken ciddi duvarlara,
camlara memure olarak tebessümü yansır. Öğretmendir, anne sıcaklığı burcu burcu
sarar öğrencilerini, nesiller onun elinden yürür dünyaya. Nice doktorlar,
hukukçular, mühendisler ilk derslerini ondan alarak meslek icra etmektedirler.
Sonra barolarda avukattır, savcıdır, hâkimdir onun fıtratından getirdiği
incelik ve nezaket, yüreğine dokuduğu eşsiz sabır adaletin terazisini öylesine
dengeler.
İş hayatına
atıldığında entelektüel donanımı, yüreğine nakşolmuş merhamet sarmalıyla ayrı
bir dokunuşla mesleğini icra eder.
Hâsılı kelam,
kadın önce insandır erdemleri kuşanmış, ahlakın tüm yüce duraklarında
soluklanmış, iffet ve hayâ timsali olarak onurlu duruşların yegâne merkezi.
Annedir bal ve süt akıtarak döşünden emzirir toplumu. Topluma aşk mayasını
çalarken her dem dirilten baharlar taşır yüreğinden insanlığa. Eş olarak
erkeğinin yanında vakur duruşu, adaletli ve merhametli haliyle evindeki dirlik
ve düzeni sağlar. Evin havası onunla burcu burcu kokarken, renk renk çiçeklerin
rayihası yayılır her bir odaya onun tılsımlı varlığından. Dost ve kardeş
duyarlılığıyla iş yerinde mesai arkadaşıdır. Her bir hareketi ve duruşu sabrın
ve özverinin engin kuşatıcılığıyla insanlığa ümit aşılar…