Deprem şehitleri diriltecek ülkemi
Yüreklerimiz yangın yeri, ülkem, güzel Anadolu’mun güzel insanları büyük acılar yaşıyor.
Biliyorum
yazmak çok zor, bir kıyamet gibi gelen afette yaşayanlar varken yazmak çok zor.
Çok zor böyle bir trajedinin odağında kelimeleri bulmak, cümleler kurmak.
Nutkumuz tutuldu acıdan.
Kahramanmaraş,
Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Hatay, Osmaniye,
Adana ah Anadolu’mun güzel diyarları. Sevgiyi, dostluğu, kardeşliği yaşadığımız
güzel dostlarımızın memleketleri. Her bir şehirde hatıralarımız,
dostluklarımız, kardeşliklerimiz var. Nasıl unuturuz.
Bu millet
unutmaz, kardeşçe, dostça koşar yardıma. Yine öyle yapacağız. Canımızla,
kanımızla, malımızla koşacağız yardıma. Kim neye yetiyorsa. Kimin neyi varsa
koşacak. Şimdi yardım zamanı şimdi yaraları sarma zamanı. Paylaşma zamanı.
Yüreklice verme zamanı dostlar…
Yıllardır
güzel insanlarımız bu memleketin cömert, yardımsever insanları nerede bir zulüm
görse, nerede bir savaş, bir kıyım, bir yokluk görse koştu yardıma. Rabbim de
bırakmayacak bizleri. Bizleri bırakmaz Rabbim biliyoruz ve inanıyoruz. Yeter ki
biraz sabırla duayla direnelim, biraz bekleyelim sarılacak yaralarımız.
Ne yapsak
boş, elden bir şey gelmiyor, kavruluyor yürekler, sönen ocaklar var binlerce
kayıp var. Ama işte şehadet tesellimiz. Gidenler cennetlere gidiyor biliyoruz.
Kalanlar emanet, kutlu emanetler. Evimiz onların evi, ekmeğimizi böleceğiz
beraber yiyeceğiz, tüm varlığımızla yanlarında olacağız. Biz buradayız
kardeşler, ülkemin her yerinde, sizleri seven koşturan, yardımlar toplayan,
ağlayan, sabahlara kadar dualar eden kardeşleriniz var.
Şimdi
dostlar şimdi tam vaktidir. Yaraları sarmanın, erdemlice vermenin, soyluca
paylaşmanın tam vaktidir. Neyiniz var dostlar, paylaşacak verecek neyiniz var.
Onunla düşün yollara, konvoyları bulun, yardım yapılacak merkezlere gidin.
Bulup buluşturun, bir battaniye, bir hırka, bir atkı, bir çorap. Kenara
biriktirdiğiniz paranız. Koşacak ayaklarınız, yardım toplayacak ellerinizle
koşun…
Verin,
paylaşın, ağırlıklarınızdan kurtulun. Unutmayın tüm verdikleriniz sizindir.
Verin dostlar, verin ki arının, bağışlayın ki dirilin, nefes alın, soylu ve
erdemli bir paylaşımla kucaklayın yıkılmış insanlık ailesini. Vermek
arınmaktır, vermek dirilmektir, vermek yeniden doğmaktır dostlar…
Kahraman
Maraş, kurtuluş savaşında düşmanı dize getiren kahraman insanların memleketi,
Yedi Güzel Adam’ın memleketi, bizim için mümbit edebiyat kalesi. Güzel insanlar
diyarı. Dergilerle her ay yüreklerimizi, sözümüzü, edebiyatımızı besleyen,
ruhumuzu besleyen güzel diyar.
Şimdi Şubat
ayında, şehitler ayında, şehitler diyarı oldu Güneydoğunun güzel illeri…
Biz millet
olarak nice acılar gördük, nice acılar yaşadık. Coğrafya kaderdir, coğrafya
kederdir, coğrafya umuttur, coğrafya aşktır, coğrafya cennettir, coğrafya cehennemdir
sonra.
Bizler
nice cehennemi acılardan umutlar, yeni dirilişlerle doğan bir medeniyetin
evlatlarıyız.
Adıyaman,
yaman insanların, bereketli güzel insanların diyarı. Ah Hatay, o destansı güzelliğin
hatırımda. Hiç aklımdan çıkmıyor gezdiğim, mübarek mekânların.
Urfa’nın
kadim güzelliği, sımsıcak insanı, Osmaniye’nin dumanlı dağları geliyor aklıma,
Adana’nın sımsıcak insanı, samimiyeti.
Ah ki Ah,
bizi vuran bu acılar diriltecek yeniden. Zor olacak ama yeniden yeniden inşa
olacağız, küllerimizden doğacağız. Bu hafta zor geçecek, ilk günler zor
geçecek. Bir de kayıplarımız, o güzel insanlarımız, analarımız, babalarımız,
gencecik körpe evlatlarımız onların acıları yakacak, kavuracak yüreklerimizi.
Ama bileceğiz ki onlar cennet şehitleri… İnanmanın, teslimiyetin, yakan kavuran
acıların demlerinde teselli arar gibi yakaracağız Rabbimize… Yeniden yeniden
iman edecek insanlık, yeniden diriliş ırmağı yürüyecek acılardan kavrulan
yüreklere… İçli, derin dualarla…
Acılarımız
sarılacak, güzel insanlarımızın acıları, yaraları sarılacak.
Sonra
hatırlayacağız…
Bu hayatın
ödünç verildiğini, kendi evlerimizin bile kiracıları olduğumuzu, aldığımız
nefeslerin sayılı olduğunu… Bir ağaç gölgeliğinde konaklayan dünyanın
göçebeleri olduğumuzu…
Oysa
unutmuştuk bu geçici dünyanın göçebeleri olduğumuzu. Sabaha gözlerimizi açmanın
garantisi olmadığını unutmuştuk, nefes alırken öldüğümüzü, nefes verirken dirildiğimizi
unutmuştuk.
Bu acılar
bizi onarmalı, diriltmeli dostlar, bu büyük zorlu acılardan çıkaracağımız
dersler olmalı. Yaşadığımız ağır trajik imtihanlar bize ne anlatır diye
düşünmeliyiz şimdi. Şimdi bu büyük, ağır musibetten ders çıkarmazsak, bize ne
anlatıyor diye dönüp bakmazsak, kendimize çekidüzen vermezsek daha ağır
musibetler gelir bulur bizleri.
Acıdan
kavrulan ülkemde şimdi cepheleşme, siyasal dil ile cedelleşme zamanı değil.
Şimdi birlik ve beraberlik, kardeşlik zamanı… Yıkılan betonlar kalkar, her yer
onarılır, yeni evler yapılır. Ama betonlaşmış, yıkılmış, kin ve nefretle inşa
olmuş yürekler, o yüreklere birikmiş kin, nefret, aşağılama, öfke yıkılmış tüm
enkazlardan daha büyük. Bu enkazlar nasıl kalkar dostlar, bu yürek enkazlarının
altında kalmayalım ne olur.
Toprak da
nefes alıp verir. Dalgalanır, denizler gibi. Böyle bir coğrafyada yaşıyoruz
işte. Ve unuttuk, unuttuk deprem bölgesinde yaşadığımızı, yığdıkça yığdık,
binalar diktik. Açgözlülükle, alçaklıkla çaldık betondan, demirden. Kendi
mezarlarımızı inşa ettik sonra. Sonra da kader dedik. Oysa kader bizim binaları
alçak ve muhkem yapmamızdır, sağlam yapmamızdır, tedbir almamızdır. Bundan
sonra başımıza gelen kaderdir. Artık ne desek boş dostlar. Kaderin üstünde bir
kader vardır diyor ya Üstat.
Şimdi
sevdiklerimizi bağrımıza basalım. O buz gibi soğukta, beton yıkıntılarının
altında kalmış kızının elini saatlerce tutan babanın gözlerine bakalım ve
ağlayalım. Dua edelim. Akşam gecenin üçünde canlı izledim; ölüden diriyi,
diriden ölüyü çıkaran Rabbim nasip etti, enkazların altından doğum yapmak üzere
hamile bir kardeşimiz sağ salim kurtuldu. Nefes aldı, biz de nefes aldık,
dirildi biz de dirildik.
Şimdi
öğreniyoruz dostlar, birlikte ağlamayı, birlikte sevinmeyi, 6 Şubat Depremiyle
nefes alıyoruz derin derin, ölümlerle diriliyoruz, yeniden doğuyoruz bir çocuk
çığlığında.
Ah güzel
ülkemin güzel insanları bu da geçecek. Yaraları saran, hâmi olan vatanımın
güzel insanları bu da geçecek… Umudumuzu kaybetmeyelim ne olur, Üstadımız Sezai Karakoç’un dediği gibi:
“Eğer umudumuzu kaybedersek işte en
büyük felaket budur.
İçinde bulunduğumuz durumdan daha
kötüsü umudumuzu kaybetmektir.
Şartlar ne olursa olsun, içinde
bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa olsun, umudumuzu kaybetmememiz lazım.
Çünkü Müslümanız!
Müslüman Allah’tan umut kesmeyen
insandır. Allah ise her şeye kadirdir. En kötü şartta da olsak hiç umut
kalmamış olsa da Allah onu değiştirir ve hayal bile edemeyeceğimiz bir yere
getirir. Onun için bizim hiçbir şart altında umudumuzu yitirmemiz gerekmez.
Umudunu yitiren artık her şeyini yitirmiştir. Geleceğinden umut bulmayan insan,
bu gününü de, haysiyetini de, şerefini de kaybetmiştir. Onun için bir her hal –
ü şartta umudumuzu kaybetmeyeceğiz.”