Deprem izlenimleri
6 Şubat sabahı deprem haberiyle sarsıldık. İskenderun’da yaşayan kardeşimin telefonuyla uyandım. “Abi şiddetli bir deprem oldu, çok sallandık. Biz sağlıklıyız ancak şehrimizde çok bina yıkıldı. Vefat edenlerin sayısı çok fazla” dedi.
Gerçekten
deprem 11 vilayeti ve 13,5 milyon nüfusun yaşadığı toprakları vurmuştu.
Depremden kısa
bir süre sonra memleketime gittim ve görüntülerden şok oldum, etkilendim. Daha
1,5 sene önceye kadar annem ve babamın 30 yıl yaşadığı, sık ziyaretlerine gidip
günlerce kaldığımız apartman çökmüştü ve içinden canlı çıkması mümkün değildi.
Onlarca binanın bıraktığı devasa enkaz yığınına bakarken, “Acaba o bina neredeydi?” diye sordum kendime. Öylesine karışık bir
yığın halinde duruyordu.
Baktım bina
sakinlerinden bir çiftin mutluluk fotoğrafları, bir çocuğun oyuncağı enkazın
içinden bizlere bakıyor. Etkilenmemek mümkün değildi.
Sonra
Antakya’ya geçtik. Rabbim bu manzara neydi öyle? Neredeyse sağlam bina yoktu.
Ya yıkılmıştı veya oturulamayacak derecede hasarlıydı. Tarihi Habibi Neccar ve
Ulu Cami, Uzun Çarşı, Hatay Devleti Meclis Binası hep ağır hasarlar almışlardı.
Bir
depremzede, “Yıllardır biriktirdiğimiz
nakitle, borç da yaparak daire aldık. Şimdi ise yıkılacak gibi. Ama biz
sağlıklıyız. Çok şükür Rabbime.”
Bir başka
afetzede şunları söylüyordu: “Yıllarımı
verdim, gece gündüz hırsla çalıştım. İki daire ve arabam vardı. Hepsi gitti.
Şimdi dünya malına bel bağlamanın boş olduğunu görüyorum ve ibadetlerime daha
özen gösteriyorum. Şimdiki aklım olsa o kadar koşturmaz, kendime ve aileme daha
çok vakit ayırırdım.”
Yıkılacak
gibi duran bir binanın önündeki bir vatandaşımız ise şu ibretli sözleri
söyledi: “Elimizdeki varlıkların,
yaşadığımız anın, sevdiklerimizin kıymetini bilmenin ne kadar önemli olduğunu
anladım. Şöyle geniş oturup ailecek veya dostlarla bir çay içmek bile ne kadar
keyifli bir nimetmiş.”
Hatay’ın en
varlıklı iş adamlarından, 20 marketi birden yıkılan Mehmet Bulut depremden kısa
süre önce ailesiyle yaptıkları kahvaltıda yaşadıklarını bizlere şöyle anlattı:
“Eşim sağ olsun 20 çeşit yiyecek olan
harika bir kahvaltı hazırlamıştı. Masada çatalı koyacak yer yoktu. Biz sofraya
oturduk. Oğlumu çağırdım, ‘burada yiyecek bir şey yok, canım ton balığı
istiyor’ dedi. Kendisine böyle bolluğun kıymetini bilmezsek elimizdeki
nimetlerin de gideceğini söyledim. Şimdi gördüğünüz gibi çadırda yaşıyoruz ve
çay yapacak bir çaydanlığımız bile yok.”
Evet, bu
insanlarımız böyle diyorlardı. Taşlık veya kayalık yerlere değil de ekin veren
ovalara çürük binalar yaptık, malzemeden çaldık. Dünya üzerinde hep kalacakmış
gibi gurura kibre kapıldık. Rabbimin verdiği envaı çeşit nimetlerin kıymetini
bilmedik. Ani gelen bir deprem, aciz ve ölümlü olduğumuzu bize gösterdi.
İnşallah unutmayız ve depremden ibret alırız.