Bir acının kızgın demiri!
CEMİL Meriç’in
"Bir öfkenin, bir acının kızgın demiri kalbimize dokunmadıkça ses gelmiyor
oradan." cümlesinde
bahsettiği o kızgın demir ruhumuza dokunsun da ses verebilelim, sözlerimizle
insanların kalbine dokunalım ki yankı bulalım düşüncesiyle, bir grup gazeteci
ve STK temsilcisiyle birlikte, Bilim Eğitim Kültür Araştırmaları Merkezi
(BEKAM) ve Bülbülzade Vakfı’nın koordinasyonunda Suriye’de Fırat Kalkanı
Harekat bölgesinde oluşturulan güvenli bölgeyi ziyaret ettik.
Devletimizin savaşın viran ettiği şehirlerin imarı ve bir düzen tesis etme
çalışmalarını, STK’ların bedenleriyle
birlikte ruhları yaralanmış insanların yarasına merhem olma çabasını ve bütün
bunların üstünde askerimizin devam eden savaşın, bölgedeki insanları tekrar aynı
cendereye sokmasını engelleme gayretini yerinde görmek birçok açıdan faydalı
oldu.
***
Genel olarak savaş bölgelerine, savaşın mağdur ettiği insanların
durumuna ve STK faaliyetlerine dikkat kesiliyor olsak dahi bazı şeyleri yerinde
müşahede ederek “ben ne yapabilirim” sorusunu sormak ve insanlara sordurabilmek
açısından verimli bir ziyaretti bizim için.
Esed rejimi saldırıları
arkasından PYD ve DAEŞ terörü ile neredeyse yerle bir olan bölgenin,
yeniden yaşanabilir hale gelmesi için birkaç sene içerisinde birçok adım atıldığına
şahit olduk.
Gaziantep valisi Davut Gül öncülüğünde, bölgede
sorumlu olarak koordinasyonu sağlayan vali yardımcıları Rızvan Eroğlu ve Anıl
Alkal’ın hassasiyetle sürdürdükleri çalışmalar, STK’ların da taşın altına elini
koymasıyla bölgede yaşayan insanlar için ümit vericiydi.
Güvenli bölgede hayatı normalleştirme çalışmaları ne
demek ve Türkiye bu noktada nerede duruyor sorusunu duyar gibiyim? Sayın Vali
Davut Gül’ün verdiği bilgiyle, sadece güvenlik noktasından değerlendirilirse,
yapılan çalışmalarla binlerce DAEŞ ve PKK teröristi yakalanmış üç binden fazla
saldırı engellenmiş durumda. Engellenmeseydi ülkemizde kaç bomba patlatılacağını
düşünürsek durumun ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.
***
Göç dalgası ile zaten ülkemizde birçok mülteci var. İdlib’i de dahil
edersek özellikle sınır hattında beş milyon insan yaşıyor. Güvenli bölge ile
göç dalgası engellenmiş ve yerinde yaşama şartları oluşturularak insanların asgari seviyede de olsa kendi kendine
yetebilirliği sağlanmaya çalışılmış.
Çeçenlerin “Karşı kıyısı için savaşmayan kendi topraklarında ölür” diye
bir sözü var. Ülkemizin güvenliği sınırlarımızın çok ötesinden başlıyor.
Özellikle PYD/PKK’ya kurdurulmak istenen terör devletini engellemenin yolu
“bizim olmadığımız yerde başkası olur” düsturuyla orada olmaktan geçiyor.
Birçok sivil toplum kuruluşu savaş bölgelerinde yardım
çalışmaları yapıyor, mazlum insanların barınma, gıda, su ve sağlık ihtiyaçlarını
karşılamak için çabalıyor. Bizim milletimiz dünyadaki en fedakar, gönlü zengin
ve merhametli millet. Aslında Anadolu yüz yıllar boyunca layıkıyla taşıdığı ana
olma vasfını aynı şekilde devam ettiriyor. Ana şefkatiyle eteğine sığınanı bağrına
basıyor. “Devlet Baba” vasfıyla da gücünü göstermesi gereken yerde mazlumları
zalimlerin şerrinden korumaya çalışıyor.
***
Tarih genetiğimize işlemiş işte. Coğrafyamızda yüzyıllarca aynı
kaderi paylaşıp birlikte yaşadığımız
insanları ve yaşadığı toprakları, kim hangi sınırları çizerse çizsin, Anadolu
toprakları olarak görmek ruhumuza nakşedilmiş.
Valilerimiz Rızvan ve Anıl beylerin gözetimi ve
Bülbülzade Vakfı Başkanı Turgay Aldemir ve (BEKAM) Başkanı Mehmet Ali Eminoğlu
rehberliğinde açılan okul, hastane, kültür ve halk eğitim merkezleri, iş eğitim
atölyeleri, İHH yetimhanesi ve şehir meclislerini gezme imkanımız oldu.
El-Bab’da açılan ve bölge insanına Türkçe dil eğitimi, sanat faaliyetleri, zeka
oyunları ve resim müzik, iş kursları da dahil bir çok dalda kursların verildiği
Anadolu Kültür Merkezi’ne yaptığımız
ziyaret ise yoğun duygu seline maruz bıraktı bizleri.
Yıkılmış bir şehrin imarından daha zoru, ruhen yıkılmış insanları ayağa
kaldırıp geleceğe ümitle baktırabilmektir. Maddi desteğin yanında ruhunu sükuna erdirecek
manevi desteği ve insanın aklına istikamet verecek bir gayeyi nakşetmek
gerekir. Bu çerçevede Bülbülzade Vakfı Başkanı Turgay Aldemir ve BEKAM Başkanı
Mehmet Ali Eminoğlu beylerin bölgeye ilgilerinin standart yardım
faaliyetlerinin çok ötesinde olduğunu gördük. Suriyeli hukukçu, öğretmen,
yazar, aydın, öğrenci, sanatçı ve siyasetçiler ile ortak faaliyet alanı
oluşturup geleceği imar edecek eğitim ve kültür faaliyetleri organize ederek,
hem ülkemizdeki mültecilerin hem bölgedeki insanların gelecekten ümitvar
olmalarını sağlamaya çalışıyorlar faaliyetleriyle.
Şehirlerle birlikte viran edilmiş ruhları imar etme çabası… En
önemlisi de ruh imarı. Bu konu destek olunması gereken en öncelikle meseledir
bana göre. Çok kapsamlı olan bu çalışmaları vakfın sitesinden inceleyebilir ve
yapılan faaliyetlere güç katabilirsiniz.
“Bir acının kızgın demiri kalbimize dokunmadan ses gelmiyor oradan” cümlesiyle başladık. Bu kez de Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in “Yaran kabuk tutmasın her an deş tazelensin”
mısrasıyla bitirelim.
Rabbim devletimize, milletimize ve ümmetimize zeval vermesin. Bu konuda
yazılarım devam edecek.