Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2963.66
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Kasım 2021

Belirleyici kriter!

Bir insanı, düşünceyi, grubu, partiyi, eylemi, anlayışı veya ülkeyi sevme veya nefret etme kriteriniz ne sizin?

Bir şeyi sevmek, desteklemek, savunmak ve onun ardında yürümek veya nefret edip onunla mücadele etmek için sizi harekete geçiren temel saik nedir, ondan bahsediyorum?

Müslümanlar olarak bizim için en başta ve belirleyici ölçü inancımız, İslam’dır.

Allah ve Rasülünün güzel dediği güzel, iyi dediği iyi, doğru dediği doğrudur. Sevme kriterimizi de, nefret etme kriterimizi de inancımızın çerçevesini çizdiği ölçüler manzumesine göre belirler, O’nun sevdiklerini sever, düşmanlarından nefret ederiz. Öncelikle, sorunun kaynağının sistem olduğunu en başa koymalıyız. İnandığımız ölçüler, inancımıza uygun sistem inşa etmemizi emrediyor.

Diğer yandan mevcut durumda bizim için belirleyici kriter ekonomik seviye olmadı hiçbir zaman. Ekonomik olarak müreffeh bir hayat olsun da ne olursa olsun mantığı insanı da ülkeleri de köle yapar. Kim parayı bastırırsa o efendisi olur. Emperyalist ülkelerle mücadelenin en ön safında duran Türkiye, Batı politikalarına râm olsa, ekonomik olarak kısa süreliğine de olsa iyi olur. Sonra yine kölelere ne düşüyorsa o düşecek bahtımıza. Ama bu süreci kendi inanç ve kültürümüze göre bir sistem inşa etme hedefi ile adım atarak sürdürebilirsek, siyasi, askeri ve ekonomik olarak zaten güçlü oluruz.

Hepsi neden birleşti?

Bu ihtimalin farkında oldukları için her yönden kuşatıyorlar ülkemizi. Bunun için aynı elin oynattığı ideolojisi, inancı, meşrebi, mesleği, kavgası birbirine güya benzemezler hep bir noktada birleşti.

Döviz kuru belirlemez ülkelerin gücünü. Borcunun ne kadar çok olduğu da belirlemez!

Amerika dünyanın en çok borçlu ülkesidir meselâ. Dolar karşısında bizden neredeyse atmış kat daha değersiz para birimine sahip Rusya veya ABD dolarından neredeyse dört kat değerli parası olan Kuveyt buna örnektir. Mesele ülkenin kendi iç dinamiği ve çevresi başta olmak üzere dünya siyasetine siyasi ve askeri etkinliğiyle ölçülür.

Ülkemizin son yıllarda emperyalist Batı’nın kendi menfaati için bize dayattığı politik çizginin dışına çıkarak kendi menfaat kriterlerine uygun yön tayin etmeye başladığını dünya âlem görüyor. Daha açık ifadeyle, emperyalist Batı ile neredeyse her sahada mücadele etmeye başladık. Sadece bu mücadele bile ne olursa olsun desteklenmesi gereken ana noktadır.

Yıllardır ülkemizde Batıcı, İslâm düşmanı, emperyalist egemen sisteme boyun eğmiş rejim ve unsurlarıyla mücadele ederken geldiğimiz nokta çok kıymetli. Evet dengesiz bir içyapı, zeminine oturmamış fikri bakış açısı, hâlâ küresel sistemin kurallarıyla yürünüyor olması ve maalesef mücadelenin büyüklüğünü idrak edemeyip sadece makam ve maddiyat peşinde giden bazı kadroların zafiyetini de görmüyor değiliz.

Buna rağmen, emperyalizmin çarkına çomak sokan, sömürgeci devletlere kafa tutan ve “vehmettirdiğiyle bile olsa” ezilen sömürülen milletlere ümit haline gelmiş bir Türkiye var ortada.

Uzun zamandır dile getirdiğimiz gibi neredeyse son on yıldır Türkiye’de, iç politikada yaşanan her hâdise dış politikanın yansımasıdır. İç politikayı belirleyen şey dış politikadır. Muhalefet veya iktidar, iç politikada rol alan aktörlerin attığı her adımı belirleyen şey dış politika. Siyasetçisinden sivil toplum kuruluşlarına, akademisyeninden tüccarına müspet veya menfi her rol sahibini bu zaviyeden değerlendirmekteyiz.

Basit, ekonomik mevzuu gibi görülen bir hadisenin arka planında emperyalist bir devletin çıkar hesabını görebilirsiniz. Meselâ Cumhurbaşkanı’nın Afrika’ya yaptığı gezileri “milletin parasıyla Afrika’da kabile reislerini niye ziyaret ediyor?” gibi, güya ekonomik darlıkta milletin cebini düşünüyormuş gibi konuşan bir vazifeli gazetecinin derdi ne millettir ne de milletin parası. Fransa başta olmak üzere sömürgeci Batı’nın Afrika’daki zedelenen çıkarlarını korumakla görevli bir zihniyetin algı operasyonudur sadece.

Ekonomi bütün dünyada olduğu gibi bizde de kötü. Eleştirilecek, düzeltilmesi için tepki gösterilecek meseleler elbette çok. Alt gelir grubu iyice bunaldı, pahalılık can yakıyor. Bu konuları dilimiz döndüğünce dile getiriyor, sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Fakat bunun sebebi sadece ekonomi değil, maddiyatı maneviyattan üstün tutan ahlâki zafiyet, inancına uygun olmayan yaşam tarzı ve bunları besleyen mevcut sistem…

Buna rağmen, ekonomik sebepleri ileri sürerek ruhumuzu yok etmek isteyen zihniyete yol verilmesine de sessiz kalmayız. Bizim kriterimiz ekonomi değil. Gayri safi milli hasıla yıllık yüz bin dolar olsun değil. Maddi olarak zengin ama ruhu prangaya vurulmuş bir ülke istemiyoruz. İnancına düşman, kültürüne yabancı, tarihinden kopuk ama zengin bir ülke olmak istemiyoruz. Bunu isteyen zaten Batı’nın efendiliğine razı oluyor demektir. Fakat sistemi kökten değiştirecek adım atılmadan, hedefe bu konulmadan çözüm olmayacağı bilinmeli.. Sistem, inancımıza uygun hale getirilmeli ki sorunlar ortadan kalksın.

Mücadele safha safha ilerliyor, bir noktada belki daha zor zamanlar da yaşanabilir ama direnip dik durursak gelecek günler ülkemizin şahlandığı günler olacak inancındayız.

Rabbim vatana millete ve ümmete zeval vermesin…