Batı'dan gelen!
Aslında sadece Batı’dan gelen değil, bu topraklara dışardan gelen, ister
sol ister kapitalist isterse İslamî görünümlü her
hareket-ideoloji bu toprakların ruhunu karartmak için kullanılan bir manivela
vazifesi gördü yıllarca…
Ama hakim güç Batı olduğu ve içimizde kurumsallaşması daha fazla olduğu için Batıyı merkeze alarak
diyoruz ki, Batının dayattığı hiçbir şeyde bu ülke için hayır yoktur !
İyi olanı, bize iyi gelecek olanı zaten istemezler.
Genel olarak insanlığın faydasını gözeten meseleler de ise, Batı kendi kültürüne,
anlayışına, ahlâkına ve kapitalist kârına göre kurallar belirleyip o şekilde
dünyaya dayattığı için bize uymamakta ve sonucu yanlışa çıkmaktadır. Meselâ kadın
haklarını koruyan dedikleri İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi…
İstanbul Sözleşmesinin, Batı hayat tarzını dayattığı ve
bizim kültürümüzle hiç alakası olmayan bir kadın, aile, çocuk ve cinsellik
anlayışına sahip olduğu ve yıllardır uygulanmasına rağmen iddia ettikleri gibi
kadını korumak şöyle dursun, daha beter sonuçları doğurduğu ortadayken bunu
savunmanın amacı ne olabilir?
***
İstanbul Sözleşmesini feshetme kararından sonra feveran eden kesimlere bakıyorum
da, bu insanların zihnileri neden bu kadar karışık anlamakta zorlanıyorum.
Özellikle Solcu görünen kesimlerin durumu çok vahim…
Üniversitede hocalık yapan sol görüşlü bir akademisyenle mülakat yapmıştım
geçmiş zaman. Haysiyet sahibi nadir sosyalistlerdendi. Malum, şimdi bizde solcu
takılanlar TÜSİAD gibi kapitalizmin koçbaşı kurumların desteğiyle varlık bulduğu
bir zamanda, haysiyet sahibi, ideolojisine gerçekten sadık insan bulunca memnun
oluyor insan, zıt kutuplarda olsa dahi…
Hoca sol hareketler üzerinden bahsederken sosyalizmin Batı'da algılanışı ile
bizdeki algılanışı üzerine konuşmuş ve “Batı'da işçi hareketleri
kapitalizmin çerçevesini çizdiği hayattan ve sömürü düzeninden memnundur. Yani
ülkesinin dünyanın mazlum ülkelerini sömürerek elde ettiği güce, refah
seviyesine hiç itiraz etmez ve bundan rahatsızlık duymaz. Onların solculuğu Batı
emperyalizmin genel sınırları içindedir.” Yani “solcu” ama emperyalizmden
rahatsız olmayan solcu demek istiyordu…
Bugün ülkemizdeki solcuların durumu böyledir. Aslında daha vahimi bunlar
emperyalist kuşatmaya karşı direnen her yapıyı her fikri her inancı maddi
manevi yıkmakla görevliymiş gibi hareket etmekten çekinmemekteler…
Solcular derken aslında ülkemizdeki sol, CHP kıvamındaki laik Kemalizm savunucusu ama bir yandan
da eşcinselliğin yılmaz savunucusu olan yekpare bir zihniyetten bahsediyorum.
Gözle görünür olanları işte sanatçıları yazar gazeteci siyasetçilerinin genel
argümanı “solcu” olmak olan ama solculukla alakası da olmayan zihniyet yani.
Sosyalizmin Kemalizm ile herhangi bir ortak noktası olabilir mi mesela?
Veya eşcinselliğe dibine kadar karşı çıkan ideolojinin eşcinselliği savunan bağlıları?
Bunu yapanlar genel olarak sorunun gerçekten kaynağıyla ilgilenmediler
hiçbir zaman. Suçun
oluş sebepleri, yaşam tarzının ortaya çıkarttığı vahşeti, gerçek suç ve gerçek
cezayı hiç konuşmadılar.
***
Gerçekte, AB fonlarıyla beslenen, aile kavramına, erkeklere ciddi olarak
düşman olan bir
kesim kadın haklarını koruma adı altında her türlü rezaleti savunuyor.
Bu derneklerin fonlandıkları yere ve aldıkları paraların gittiği yere
iyi bakmalı…
Suç, suçun oluş sebeplerini ortadan kaldırmadan bitmez. Suçun cezası ne olmalıdır
ki caydırıcı olsun?
Alkol, zina, aile değerlerini yıkma, geleceğimiz olan nesillerin heba
edilmesi birbirini besleyen bir yaşam tarzının ortaya çıkardığı cinayetler silsilesidir.
İktidar, İstanbul Sözleşmesini fesh etme kararıyla yanlıştan dönmüş ve doğru bir adım atmıştır.
Çok şükür. Bundan sonrası o sözleşme baz alınarak yapılan yasaların ortadan
kalması olmalıdır. Nafaka prangasıyla erkekleri mahkum eden ve hatta bazıları
için ömür boyu gelir kapısı olarak görülen bu uygulama aile kurumunu yıkımını
kolaylaştıran bir uygulamadır.
Bir de bu sözleşme yokken sanki ülkede kadınları sürek avıyla yakalayıp
kesiyorlarmış gibi bir hava oluşturuluyor.
Kaldı ki estirilen rüzgar tamamen manipülatif ve algı oluşturmaya dönüktür. Hala aynı iddia
üzerindeyim. Ülkemizdeki suç oranları, kadına şiddet, taciz tecavüz cinayet
vesair suçlar dünyanın bir çok ülkesinden daha azdır. Ve istatistikler de bunu
doğrulamakta. Bir can bile zarar görse “çok” gözüyle bakmalı ama yapılan algı operasyonlarına
da dikkat etmeliyiz.
Batıya insanlık öğreten bir inancın ve medeniyetin çocukları olarak kadını, çocuğu,
mazlum insanı koruyacak yasa yapmaktan aciz miyiz ki Batının dayattığı yasaları,
sözleşmeleri kabul ediyoruz?
Ağacı kendi kökünden kopartıp başka bir yerde büyütmeye çalışmak o ağacın kurumasına
sebep olur.
Problemimiz kendi kökümüzden kopartılmak, inancımızdan kültürümüzden uzaklaştırılmak.