Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.40
Gram Altın
2956.27
BIST 100
9308.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

2022 Sezai Karakoç Yılı olsun

“Ey ulular sizin bana öğretmediğinizi

Ben yarılmış aydedeye öğrettim

Delikanlı ateşlere öğrettim

Kundaktaki çocuklara öğrettim” (Sezai Karakoç)

En ümitsiz kaldığım zamanlarda mıydı? Bazen öyle olur ya. Sıkışıp kalırsınız. Çıkmaz sokaklarda çarnaçar dolanırsınız elleriniz ceplerinizde, göğsünüzde kor bir ateş parçası olmuş yüreğiniz, patlamaya, infilaka hazır bir bomba gibi dolanırsınız ahir zamanın artık şehirden çok cinnet mahalline dönmüş kalabalık, sıkışık, katran karası caddelerinde.

Göğsümün sıkıştığı zamanlar mıydı? Evlatlarımı, gençlerimizi düşündüğüm zamanlar mıydı? Yüreğime abanan tüm sancılarımla boğuşurken işte o çaresiz demlerde. Kıvrandığım, Rabbime yöneldiğim, bir kurtuluş aradığım zamanlarda Üstadın bir büyük derviş gibi, abidevi bir şahsiyet, evimin içinden bir danışanım gibi, yetim yüreğimi teskin eden bir kutlu hâmi gibi seslenişini duyardım… Hep ümitli, umutlu, inşirahlar yüklü seslenişini…

“Başka türlü olmaz. Bu nesil gelecektir. Kıyamet kopup insanlığın defteri dürülünceye kadar iyiliği emreden, kötülükten alıkoymaya çalışan, Allah’a, hesaba, öteye inanmış, ölünceye kadar zulme razı olmayacak denli yürekli, doğru, iyi ve güzelin bayrağını yere düşürmeyecek bir topluluk olacaktır.”

Yazdığım yazıların en başına mutlaka bu seslenişlerden eklerdim. Yazdığım her yazıyı onun mihmandarlığında adeta Üstada danışarak yazmış gibiyimdir. Bağlı olduğu şeyhi, tarikatı yoktu bilindiği kadarıyla. Öyle söylüyorlar. O direk, aracısız, gönülden bağlıydı Yaratanına. Gönülden teslim, çünkü alıcıları güçlü, çünkü bir volkan gibi kaynayan iman ateşiyle coşup seller gibi fırtınalı suların coşkunluğunda akan, gümrah pınarların bereketinde coşan bir yüreği var Üstadın. Şimdi adı var kendi yok olan tasavvufun onu terbiye etmesi ona yol olması için saptığı yanlış yollar seküler halde kurduğu düşünce ve şiir evreni olmalı değil mi? Kapılıp gittiği dünyalıklar, evler, yatlar, katlar, tripleks, dubleks villalar olmalı değil mi? Kapısında dizili arabalar, son modelinden olmalı değil mi? Oysa o dünyayı elinin tersiyle, yüreğinin tüm gücüyle ötelere itti. Tertemiz, duru, sade peygamberi bir yaşam akıttı günlerine. İmrenilesi, bu zamanın Abuzer’i gibi yalnız yaşadı yalnız öldü.

“Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum. Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın. Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum” diye seslenişi gibi yaşamıyor gibi yaşadı ve Mabuduna kavuştu…

O kimseye bağlanmadan özgür yaşadı, kimseye ait olmadı sadece Rabbine ait oldu. Varaklı koltukları, altın tırabzanı olan evlerde yaşayan şeyhleri hiç olmadı, onları görmedi bile. Son model arabaları görmedi. Cebi hiç dolmadı. Jilet gibi bir takım geçirmedi üzerine çünkü zaten takva elbisesi hep üzerindeydi. Bir şefkatli kadın sesi, bir sıcak anne yemeği, bir hanım nezaketi, zarafetiyle döşenmiş bir evde oturmadı. Çoluk çocuk sesleriyle, süt kokularıyla belenmiş bir hanenin kapısından içeri giremedi. Özlemleri oldu mutlaka, ama hüzünleri daha çoktu muhtemelen. Yuvası hep ümmeti oldu anladık sonra, ümitle baktığı diriliş neslini bağrına bastırdı yuva niyetine. Onları evlatları bildi. Evli bir erkek olamadı ama en derin, en yürekli, en merhametli erkeklerin şiirlerini o yazdı. Baba olamadı, ama çocukların nazenin yüreklerini derinden çözdü, anneyi çözdü…

“Bir kadını al onu yont yont anne olsun

Her kadın acıma anıtı bir anne olsun

Çocuklara açılan mavi kırmızı pencere anne

Sen bu şehrin sokaklarından geç sonsuz pencerelerle

Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun”

Üstat kimseye bağlanmadı, kimseye iltica etmedi, bir şeyhe intisap etmedi ama biz ona bağlandık. Onu şeyhimiz, büyüğümüz, her yazımızda danıştığımız bir dağımız bildik. Onun’ la aynı şehirde yaşamak, aynı göğü paylaşmak bile bize huzur vermeye yetiyordu.

Aralık ayının son haftası, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi bir hafta boyunca Üstadı anma etkinlikleri, seminerler düzenledi. Pek çok katılımcının üstadı her yönüyle ele aldıkları konuşmaların yapıldığı seminerler, oldukça verimli ve coşkulu geçti. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sultanbeyli Belediyesi’nin de katkıları ile yapılan Edebiyat Festivali’ni her zamanki gibi üniversiteli gençlerin çoğunlukta olduğu topluluklar takip etti...

Konuşmacılardan Bakan Mehdi Eker hissiyatlı, dokunaklı konuşmasında mânidar bir ifade kullandı. Göklerin Çektiği Kartal diye bahsetmişti Sezai Karakoç çok sevdiği üstadı Necip Fazıl’ın arkasından. “...Evet, bir kahraman düştü toprağa. Bir kez daha bin kez daha yeşerip boy atacak bir tohum olarak. En önde koşan atlının atı kapaklandı. Ve en birinci süvariyi toprak bağrına bastı. Herkeslerden daha çok seven ana gibi. Gaib, onu ‘kurcalayan çilingir’i, “canlı cenazeler”in üstünden aşırarak gözlerden gizledi. O gözler ki zaten görmüyorlardı. Ve perde kalktı. Ten maskesi sıyrılarak, ruh, potada saf altına kayboldu. Kartal süzülüp gitti, sonsuz göklerde kayboldu. Bize ne düşer, bütün bu manzara karşısında, susmaktan başka.” Diye bahsederek vefat eden üstadını kartala benzetmişti Sezai Karakoç.

Bakan Mehdi Eker Bey de anlamlı konuşmasında Sezai Karakoç’u kartala benzetti. “ O kartal aslında Sezai Bey’di, kartallar tek olurlar eşleri olmaz, o tıpkı bir kartal gibi soylu tek başına yaşadı. Kartallar başkalarının avladıklarını yemezler o da kimseye minnet etmedi. Kartalların yuvası olmaz, üstat da kendini ümmetine adadı kendisinin bir yuvası, çoluk çocuğu olmadı kendini inandığı davaya adadı.”

Atatürk Kültür Merkezi’nde TYB İstanbul Şubesi başkanı Mahmut Bıyıklı’nın coşkulu giriş konuşması ve Bakan Nabi Avcı’nın etkili hitabeti ile başlayan programlarda tüm yönleriyle yüze yakın kişi tarafından konuşulan Üstat mutlaka asırlarca daha da konuşulacaktır. Onun bıraktığı yol ve izlek olan Diriliş Neslinin Amentüsü’ ne dönüşen tüm satırlar elden ele, dilden dile aktarılacak. Bu zamanın Yunus’u, Mevlana’sı gibi ilmek ilmek çile ile azimle, fedakârlıkla işlediği Hızır kuşanmış satırları asırlar sonrasına ulaşacaktır. Hızırla Kırk Saat’te buluşacak her daim gençlerle. Her dönemin gençleri âşık oldukları kızlara Mona Roza şiirini okuyacaklar. Uzaktan sevmelerde hep birinci olacaklar.

Hızırla Kırk Saat’i yazan, Hızır soluklu bir şairi uğurladık. Satırlarına gül muştusunu taşıyan şairi, gül medeniyetini ilmek ilmek dokuyan düşünürü, Yitik Cennet’i arayan kutlu dervişi, Diriliş Neslinin Amentüsü’ ne çağıran önder, Doğunun Yedinci Oğlu gibi Batı kapılarına direnen teslim olmayan soylu direnişçiyi uğurladık dostlar. Yüreğimizin yangını kolay geçmeyecek. Dağ gibi göçüp giden Üstadımızı kolay unutmayacağız, unutturmayacağız, o hep yazdıklarıyla bize seslenecek. O gün gün yaşayacak yazdıklarıyla, şiirleriyle, söyledikleriyle…

TYB İstanbul Şubesi’ni, Kültür Ve Turizm Bakanlığı’nı, Sultanbeyli Belediyesi’ni, mütevazı, kültüre değer veren Hüseyin Keskin Başkanımızı gönülden tebrik ediyoruz. Programlarda konuşma yapan tüm konuşmacıları kutluyoruz umarız tüm konuşmalar dua niyetine kabul olur. Üstadın arkasından program yapanlar çok oldu, Ali Haydar Haksal, Osman Bayraktar, Recep Garip, Hüseyin Akın, Ömer Erdem, Şakir Kurtulmuş, Abdullah Harmancı, İsmail Kılıçarslan, Mustafa Akar, Zeki Bulduk, Saadettin Acar ve aklıma gelmeyen pek çok isimler ekranlarda, seminerlerde Üstadı andılar onunla ilgili anlamlı konuşmalar yaptılar hepsinden Rabbim razı olsun. Üstadımızın arkasından İzmir’de, Konya’da, Malatya’da, Diyarbakır’da ve pek çok şehirde anma toplantıları yapıldı.

Ruhu şad olsun, makamı cennet olsun, daima duacıyız…

2022 yılı Üstat Sezai Karakoç yılı olmasını gönülden arzu ederiz.

Son olarak, 2021 Türkiye Yazarlar Birliği ödüllerine Okur Kitaplığı’ndan neşredilen Arınma Zamanlarına adlı deneme kitabımız seçici kurul tarafından yılın deneme kitabı ödülüne lâyık görüldü. Bu vesileyle bu ödül için seçici kurula, TYB’ ne teşekkürlerimi sunuyorum. Bundan sonra yazdıklarımızla Türk Edebiyatı’na ve oradan da dünya edebiyatına anlamlı katkılar sunmaktır maksadımız. Ayrıca yayınevimiz Okur Kitaplığı’na Ünsal Ünlü’ ye de tüm destekleri, gayretleri seçkin eserleri için teşekkürlerimi sunuyorum…