2021 yılında yayımlanmış masamdaki kitaplardan bir seçki
Zorlu iki yılı geride bırakarak yeni bir yılı selamlamaya günler kaldı. Her anlamda zorluklarla dolu büyük kayıpların yaşandığı pandemi günleri hepimiz için büyük kayıpların yaşandığı ve unutulmaz acılarla dolu günler olarak geride kaldı. Muradımız odur ki; bir an önce salgının son bulmasıyla tüm dünya olarak sağlıklı ve huzurlu günlere kavuşmamızdır.
Yayın dünyası da zorlu zamanlardan geçiyor. Çoğu yayınevi kapanma aşamasına geldi, kapananlar oldu. Buna rağmen, gazeteler, dergiler, kitaplar neşrediliyor ve bir direnmeyle, sabırla özveriyle yayınevleri zorlukları göğüsleyerek yayın dünyasından çekilmiyorlar.
Yakın zamanda yayınlanmış eserlerden bahsedeceğim. Benim aldığım, yazarları tarafından bana ulaşan eserler bunlar. Hepsi de zor zamanlarımızda muştu gibi yüreğimize şifa olan eserler. Salgın günleri yazarlar için verimli bir dönem oldu ve pek çok da eser yayımlandı. Sözü fazla uzatmadan masamdaki kitaplardan söz etmek istiyorum dostlar…
251 MEKTUP
15 TEMMUZ ŞEHİTLERİNE MEKTUP:
Okur Kitaplığı’ndan yayımlanan kitaplar arasında önemle yerini aldı. Gülcan Tezcan’ın editörlüğünü yaptığı kitap, 15 Temmuz Derneği Başkanı İsmail Hakkı Tunç’un, Dernek Başkan Vekili Tarık Şebik’in anlamlı katkıları, Okur Kitaplığı sahibi Ünsal Ünlü ’nün verdiği büyük gayretle okurla buluşmuş oldu.
“Yaşamak ve yaşatmak için ölmeye bu kadar sevdalı başka bir millet var mı biliyorum” diye anlamlı bir soru soruyor kitabın editörlüğünü yapan Gülcan Tezcan. Ve devam ediyor: “ Tek bildiğim her baktığımızda yüreğimizi titreten al bayrağımızın artık gözyaşlarımızın da sebebi olduğu. Çünkü artık o nazlı bayrakta Ömer Halisdemir’in, Mahir Ayabak’ın, Ayşe Aykaç’ın, İlhan Varank’ın ve onlarla birlikte bu güzel yurdun bağımsızlığı için can veren bütün şehitlerimizin kanları da var” diyerek anlamlı cümlelerle tamamlıyor girizgâh yazısını.
Pek çok yazar, şair ve düşünce insanının şehitlere yazdığı mektupları okuyoruz yüreğimizin dayanabildiği kadar. Şehitlere seslenen 251 yazarın samimi duygularını okuyoruz…
“Kıymetli şehidim, Bir insan; canından, eşinden, gözünün nuru çocuklarından nasıl vazgeçer de ataşe atar kendini? Ki o ateş, İbrahim Aleyhisselamın atıldığı gibi gül bahçesine dönüşür sizler için.”
“Can evlat, şehitlerin hep diri olduğunu bilmenin inancıyla, beni duyduğuna, mektubumu okuyacak ve beni anlayacak olmana duyduğum katıksız inançla yazıyorum sana.”
Şehit Mehmetçik, 15 Temmuz gecesinde toprak yeniden vatan oldu, kanının suladığı zemin yeniden bayrağı d urdu.”
15 Temmuz darbesini unutmamak, unutturmamak için dua niyetine okuyacağımız kıymetli bir eser… Vatan sevdasının destanını kanlarıyla yazmış kahramanlara bir güzel sesleniş ve dua…
ŞAİR VE GECEKUŞU
Yazar Cihan Aktaş’ın, imparatorluğun yıkılış yıllarından, yetmişlere kadar uzanan iki ayrı yerde yaşamış, iki ayrı kadının yazıyla buluşmalarının, ayrılmalarının ve verdikleri hayat mücadelesinin ibretlik hikâyenin romanı… İz Yayıncılıktan okuyucuyla buluşan uzun soluklu bir roman… “İnsanlar yanlış anlar diyerek vefatından iki yıl önce, 1914’te divanını yakmıştı Atkaracalarlı şair Cevriye Banu. Benzer bir endişe yüzünden İstanbul doğumlu Nimet Gecekuşu (Yıldırım) da 1930’ların başlarında Erzincan’nın bir köyünde canla başla sürdürdüğü köy eğitmenliğini bırakmak zorunda kaldı. Farklı şartlarda da olsa kalem ve kâğıtla ilişkilerini korumak için şartları zorlayan iki kadının yaşadıkları zaman dilimi çok uzağımızda değil, ama haklarında pek az şey biliyoruz.” Cihan Aktaş’ın güçlü kalemi ve muhayyilesi, olayları sentez gücü ve berrak zihin yapısıyla bir dönem romanını okumak. Tarihin önemli bir dönemine şahitliğe çağırırken yazar iki kadının da eşsiz mücadelesini, kayıplarını, kazançlarını, sancılarını toplumu da paralel tutarak aynalıyor adeta. Ve Cihan Aktaş’ın usta diliyle, akan, saran, kuşatan şahitliklere taşıyan bir ustalık romanını okuyorsunuz…
KURMACANIN GRAMERİ
“Kırk yıldır öykü yazıyorum; bu da kırk yıldır öykü üzerine düşünüyorum demektir. Çünkü benim için öykü yazmak, elime aldığım enstrümanın imkânlarını ve imkânsızlıkların, nelere izin verip nelere izin verdiğini iyice anlamaya çalışmakla ilgiliydi. Bunu anlamadan tellere dokunmak muhtemelen gürültü çıkarmaktan ibaret olacaktı. Üstelik doğru perdeyi bulmadan tellere dokunmanın yarattığı gürültü her yanı kaplamışken, biraz da ben gürültü çıkarmamalıydım. ”diyor girizgâhta usta öykücü Cemal Şakar. Kendi kuşağı içinde önemli bir sıçrayışla öykü evrenini oluşturma noktasındaki ustalıklı çizgisini her kitapta daha bir üste taşıyan Şakar, arkasından gelenlere de anlamlı, cesur imgeselliğin odağında, biçim ve biçem olarak sınırları zorlayan yeni yolları gösteren bir yazar. Ortaya koyduğu öykülerle ve kuramsal kitaplar ile bu yolda kalıcı izler bırakarak ilerliyor. Kurmacanın Grameri de kurmaca metinler odağında, “Aşk Ağlatır Dert Söyletir” Ömer Lekesiz ’in kaleme aldığı anlamlı bir yazı ile başlıyor. Usta yazar: “Buna göre dil varlığın eviyse, hikâye de onun evdeki varlığıdır. Bu nedenle daha doğduğumuz anda, başkalarının bizim adımıza ürettikleri hikâyeyle doğar, onların varlık hallerine doğru yorumlarından teşekkül eden hikâyelerle hayatta yer edinmeye başlar, sonra kendimiz hikâyenin yeni bir kurucusu haline gelerek, yeni doğacaklarımıza hikâyeler dizer, başkalarının hikâyelerini anlatan olarak, başkalarının hikâyelerinde yaşamak üzere hikâye etme istidadımızı da, can emanetimizi sahibine sunduğumuz anda yitiriveririz” diyerek kitapta konuşmaktan, susmaktan bahsederek “aşk ağlatır, dert söyletir” diye nihayetlendirdiği yazısıyla anlamlı bir katkı sunuyor. Pek çok usta yazarın kurmaca üzerine yazılarının bulunduğu eser bir başucu kitabı olmaya aday özellikleriyle okurunu bekliyor.
AĞILI! AĞILI!
Hüseyin Su’nun derinlikli, seçkin, duru ve o denli de özenli diliyle oluşturduğu öykü seçkisine bir yenisi daha eklendi. Ağılı! Ağılı! Yazarın acıların estetize olarak okuru kuşattığı, ismiyle bile okuru hüzne ve içsel derin acıların harmanlandığı zamanlara taşıyan ustalık eseri bir güzel kitap. “Hayatla mücadele ederken nelere tutunuruz? Neler bizi şekillendirir, neler ağı verir bize? Hüseyin Su, hiç kesilmeden hayat, ayrılık, ölüm, kavuşma, değerler, sevmek, kadın, eş, anne ve daha pek çok durağa soluksuz, çağıltılı bir akışla uğruyor. Pek çok soru soruyor ve deşmeye çalışıyor. Yaradan zehrini çıkarmaya çalışır gibi. Hâlden hâle hızla akıyor, uzun bir nehirde, bir sal üstünde gibi Ağılı, Ağılı’ da” (Arka kapak yazısından)
YİTİK YAŞAMIN GÜNCESİ
Ali Haydar Haksal velut bir yazar. Usta öykücünü bitmek bilmeyen enerjisi ve üretkenliği ile yazdığı eserlere 2021 yılında Yitik Yaşamın Güncesi adıyla bir roman daha ekledi. Yedi İklim Dergisi’nin yıllardır yöneticiliğini yapan usta gençlere her daim yol yordam gösterirken edebiyat ortamına da bir taraftan da ustalık eserlerini arka arkaya yazmaya devam ediyor. “Her insanın binlerce yaşanan, yaşanmakta olan, yaşanacak öyküleri var. Ben, kendiminkilere yetişemiyorum. Gecelerim bana yetmiyor. Küçük öykülerimi biriktiriyor, yeniden kuruyor ve yaşıyorum. Şu an anlattığım kendime ait küçük parça öykülerden oluşuyor. Bunların toplamı beni bütünlüyor. Düşünmekten yorulan, sonra karamsarlıklardan gün ışığına çıkan Karakız Fatma oluyorum. Zaman zaman kekremsi bir tat verse de, bir araya getirildiğimde benim hüznümle birlikte yitik olan yaşamımın öyküsünü anlatmış olduğumu düşünüyorum.” Cümleleri ile Yitik Yaşamın Güncesi’ ne davet ediyor yazar okuru…
OL – Â N
“Nâgehan ol şâra vardım”
Ömer Lekesiz’ in Ketebe yayınlarından çıkan yeni kitabı görsellikle, ruh yüceliğini, tasavvufi derinlikle, gezip gördüğü mekânların şahitliğinde okuru kuşatan akıcı, derinlikli, özenli bir dille yazılmış kıymetli bir eser olarak okurunu bekliyor. “Ol-Ân, “Ben bilinmeyen, gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım.” hadis-i kutsisi mucibince Ömer Lekesiz ‘in şehirlerden şehirlere, mekânlardan mekânlara “yeryüzleri”nde insanın mazhar olduğu o manevî neşveyi aradığı, bu arayışını ise fotoğraf ve ilhamat üzerine kurduğu bir tefekkür sofrasıdır. Lekesiz, bu “varoluş albümü”nde, bir fotoğrafın hikâyesini baş gözüyle görüp gönül gözüyle ikrar ettiği satırlar eşliğinde okuruna sunuyor. Mescid-i Nebî’den Medinetü’z-Zehra’ya, Ayasofya’dan Marmaris’e, Priştine’den Berat’a, Malaga’dan Kurtuba’ya mekânın zaman üzerindeki tesirini ve bu zamanın insandaki ilahî nur çerçevesindeki akislerini bir nevi sohbet meclisi şeklinde okuruna açıyor.” (Arka kapak yazısından.)
GİDİLMEMİŞ YERLERİN TÜRKÜSÜ
Usta öykücü Necip Tosun, son yıllarda kuramsal kitaplara ağırlık vererek daha çok eleştiri türündeki pek çok kitaba imzasını atan ender yazarlardan. Eleştiri noktasında edebi kamuda yazınsal anlamda ürünler neşreden Necip Tosun son dönemde yine kendine özgü üsluba ve özenli, derinlikli dili ile Ketebe Yayınları’ndan çıkan yeni bir öykü kitabıyla daha okuru selamladı. “Necip Tosun, Gidilmemiş Yerlerin Türküsü’nde insan ruhunun gizlerine eğilerek, bireyin zihninde, yüreğinde akıp giden hayatları, duygu ve düşünceleri, oluşumları, birikimleri dışlaştırır. Ayrıntıları incelikle hikâye eder, yüreğe dokunan insanlık hâllerini öne çıkarır. Öykü kişileri hayatla yüzleşirken kalıcı bir deneyimi de aktarmış olurlar. Necip Tosun, dışsal olay ve eylemlerden çok, içsel serüvenlere eğilir. Yaşananların sonuçları, sevinçleri, acıları, düş kırıklıkları bu iç dünyaya yansır, birikir, kristalleşir. Yaşanamayanların özlemi, umudu, beklentileri ve muhayyilenin uçsuz bucaksız ufukları da burada yerini alır.” Arka kapak yazısında da belirtildiği gibi Necip Tosun, velut ve derinlikli anlatımıyla, daha çok içsel dünyaları ifşaya doğru kalemini ve yüreğini yola revan eder gibi ustalık eseri bir öykü kitabıyla daha okurun karşısında…
MALAZGİRT’TEN MAVİ VATANA
Malazgirt’ten Mavi Vatan’a” Mehmet Nuri YARDIM’’ın okuyucu ile buluşan son eserlerinden bir deneme kitabı. 240 sayfalık kitap, “Post” yayınlarından çıktı. Üretken ve edebiyatın manevi yardımı gibi Bâbıâli’de, her daim görebileceğimiz, yazarlık kursları ile gençleri yazmaya ve okumaya teşvik eden bir kalem efendisi Mehmet Nuri Yardım. Mezkûr eserinde vatan sevgisini, içselleşmiş halde bu topraklarda yaşamanın sorumluluğunu, denemeleri ile samimi bir dille anlatıyor. Medeniyet olgusuna da vurgu yapan yazar, bizi biz yapan değerlerin altını çizerek, yazılarını büyük duyarlılıkla, yüce gönüllükle vatan sevdasıyla kaleme alıyor. Daha çok Milat Gazetesi’nden seçtiği yazılarını iki kapak arasında toplayarak bir seçki şeklinde okurla buluşturan yazar “Uyanın ve nasıl büyük bir medeniyetin evlatları olduğunuzu hatırlayın” diye sesleniyor adeta...“Mavi Vatan kavramı yüreklerimizde! Türkiye artık dün olduğu gibi bugün de Akdeniz'de vardır, Karadeniz'de söz sahibidir. Karabağ'ın 30 yıl sonra Azerbaycan Türkleri tarafından yeniden kazanılmasında rolümüz inkâr edilemez. Türk dünyası ve İslam âlemi, bizi yakından alakadar ediyor. Yeryüzündeki bütün mazlum coğrafyalar da, ilgi alanımız içindedir. Bu özelliğimiz ve karakterimiz, geçmişte üstün bir medeniyet kuran şanlı ecdadımızdan bize miras kalmıştır. Al bayrağın parlaması, hilâlin yükselişi veya Malazgirt'ten Mavi Vatan'a!” (Arka kapak yazısından)
OBLOMOV’UN DÖNÜŞÜ
Mesut Doğan’ nın büyük bir nezaketle bize gönderdiği roman yazarın yayımlanmış sekizinci kitabı. Daha çok hikâyeleri ile tanıdığımız yazar bu sefer bir romanla okur karşısında.
“Kim olursan ol, ey okur, ister yüksek tabakadan önemli biri, ister basit halk arasından, sıradan biri ol; Tanrı sana eğer okuyup yazabilme gibi bir üstünlük bağışlamış ve benim kitabım da eline geçmişse, bana yardım etmeni rica ediyorum senden.” (Gogol, Ölü Canlar) Böylesine anlamlı bir alıntı vardır kitabın girişinde, sanki yazarın seslenişi gibi gelir size. Ve yazar sizi Vali Nezih Bey’in nezdinde oldukça farklı bir roman kahramanının dünyasına taşıyacaktır. Yazar sıradan ama sıra dışı bir kahramanı anlatır oysa. Ve yazarın da dediği gibi, Nezih Bey, bu dünyaya bir tipi taşımadan ve onu hiç değiştirmeden seyahate çıkmak için gelmiş olabilir miydi? Diye sorarak metinlerarası bir romanla, Oblomov’u yeniden kurgu sahnesine çıkardığı, yeniden sahneye döndüğü, yeniden doğduğu bir kurgusal roman diyebiliriz. “Yaşamda sürekli huy ve karakter değiştiren insanlara bakıldığında Vali Nezih Bey’in tıpkı meczuplar gibi basit bir kişiliği muhafaza etmesi sizce de anlamlı değil mi? Hepimiz değişkenlik gösteren insanlara kızarız ama heykel gibi sabit bir adamı niye yadırgıyoruz? Belli ki Vali Nezih Bey, bu dünyaya bir tipi taşımak ve onu değiştirmeden seyahate çıkmak için gönderilmişti. Ya da kim bilir Oblomov’un Rusya’ya bulaşan ve ortalığı kasıp kavuran tembelliği ve kehaneti rüzgârın yuvarladığı ve nerede duracağı belli olmayan kurumuş bir diken topu (yeniden diriliş bitkisi) gibi bir kez daha sınır dışına çıkmayı başarmıştı. Hiçbir zaman dünyanın işlerini öğrenememesi ve dünya acemiliği onu insanların gözünde bir hayal, bir rüya gibi uçucu mesafede tutarak, üzerine sihirli tozlar serperek yığınların içinden çekip almış, ruhun ait olduğu ve özlediği gerçek yüksekliklerde gezdirmişti.” (Arka kapak yazısından)
AHMET ÖRS’ÜN ÖYKÜ KİTAPLARI
Ahmet Örs, 4 öykü kitabı ile Tasfiye Kitaplığı’ndan okuru selamladı. Salgın günleri çoğu yazar gibi Ahmet Örs için de kitaplarını derli toplu bir şekilde okur karşısına çıkarmak için imkân zamanları olmuş. Ferhat’ın Şemsiyesi, Yüzümüzü Ağartan, Kar Kesilen, Kiralık Meydan olarak 4 öykü kitabının toplu olarak okurla buluşması yazar için anlamlı olsa da okun nezdinde sakıncalı bir durum gibi görünmüştür her daim bana. Sırasıyla ve yazım zamanına paralel çıkmasını doğrusu gönül arzu ederdi. Nihayetinde hitap muhatabını bulur. Ahmet Örs’ün de öykü kitaplarının adreslerine ulaşacağını umut ediyoruz. Örs, 2004 yılından bu yana Tasfiye Edebiyat Düşünce Dergisi’nin editörlüğünü büyük bir gayret ve sebatla yürütmekte. Aynı zamanda öğretmenlik de yapan yazarın, öykülerinde eleştirel bakış, direniş yüklü adanmışlık ruhuyla yazdığı öyküler, 28 Şubat öyküleri ve pek çok konuda sıra dışı konularla edebiyata doksanlı yılların samimi ruhuyla seslenişler gönderiyor. “Bir Bağdat havası yaşıyor, bir Kandehar. Elemini yüreğinden gözlerine, oradan da sözlerine taşıyor. Çocuğuna Fellûci adın veriyor.” Yüzümüzü Ağartan kitabındaki bu cümlelerle anlıyoruz ki Örs, İslam Coğrafyası’ nın bitimsiz acılarını öykülerine taşırken, yokluğun, yoksulluğun, eşitsizliğin ve adaletsizliğin çaresiz bıraktığı kahramanları da konu ediyor öykülerinde…
SALAŞ
Osman Koca’nın emektar kalemiyle Beyan Yayınları’ndan okuyucu ile buluşan son öykü kitabı. Osman Koca, roman, öykü, inceleme, deneme ve çocuk edebiyatı sahasında önemli eserler veren velut bir kalem …
“Salaş” bu anlamlı yazı yolculuğuna dahil olmuş güzide bir eser. Dili ve üslubuyla biçimsel olarak ve içerik olarak modern ve postmodern öykünün imkanlarını sonuna kadar kullanıyor yazar. Birbirinden farklı konular, karakterler, olay örgüsü ve kurmacanın büyülü dünyası ile okuru kuşatıyor. Salaş, has edebiyat okurunu bekliyor…
Yolu bahtı açık olsun okuruna ulaşsın inşallah …
BİR RÜZGÂR GEÇTİ
Özkan Gül’ün, Okur Kitaplığı’ndan çıkan ikinci romanı. İlk romanla da ilgili uzun oylumlu bir yazı yazmıştım. Başarılı, okuru kuşatan, konusu ve anlatımı ile romancı kumaşını bize müjdeleyen bir romandı Lilipar. Özkan Gül, ikinci romanında da çıtayı daha bir yükselterek akıcı, duru, özenli bir dille, farklı iklimlerle, rengârenk coğrafyalarla, hüzünlerle, korkularla ve sevinçlerle seksenli yıllara taşıyor bizleri. Roman sadece bir Aşk’ın hikâyesini, hüznünü, acısını anlatmıyor, memleketin, bir dönemin romanı ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Sürükleyici, akıcı üslubuyla bir solukta okunacak bir roman okurunu bekliyor.
SANA ANLATACAKLARIM VAR
Sevda Deniz K.’nın üçüncü öykü kitabı Okur Kitaplığı’ndan okur ile buluştu. İlk kitaplarındaki gibi kadın duyarlılığı ve ancak kadınsı bir bakış açısı ile yazılabilecek ayrıntıları öykülerine taşıyor yazar. Öykülerinde artık yolunu izleğini bulmuş, akıcı, anlaşılır bir dil ile yazar, içe dönük, yalnızlaşmış, örselenmiş, ötelenmiş, ruhsal travmalar geçirmiş daha çok kadın kahramanları taşıyor öyküsüne. Maneviyatı yaşadığını zanneden ailelerin ortamlarındaki baskıyı, tutuculuğu, cesur eleştirel bir dille irdeliyor ince ama duyarlı dokunuşlarla… Sevda Deniz K. Öyküleri ile sağlam ve cesur dilindeki ustalıklı anlatımla yola revan olmuş bir yazardır kitaptaki öyküler bunu gösteriyor… Ayrıca anlatımdaki akıcı üslup ve karakter oluşturmadaki ve dili kullanmadaki becerisiyle roman yazmaya da evrilecek bir dile sahip diyebiliriz Sevda Deniz için. Bu sebeple ne kadar öykü de kararlı gibi görünse de roman beklentimiz de olabilir kendisinden… Nice eserlere diyoruz…
KARACA GÖZÜ
Süheyla Karaca Hanönü’nün Okur Kitaplığı’ndan okuyucu ile buluşan ilk kitabı. Öncelikle kitabın özenli kapağı sizi etkiliyor. Süheyla K. Hanönü vefalı bir dost olduğu gibi vefalı bir yazar. Okuduklarını sıkı eleştirel bakış açısıyla değerlendirirken, okuma ve yazma süzgecinden geçirerek, kayda değer gördüklerine mutlaka hak ettiği değeri veriyor. Edebiyat öğretmeni de olan yazar, akademik bilgisini çok fazla yazınsan metinlerine yansıtmadan, okurla kurduğu sıkı bağı ve sıcak atmosferi koruyarak dile de hâkimiyeti sağlıyor. Anlatımıyla, tasvirleriyle, diliyle samimi bir yazarla, her anlamda kitaplara ve yazarlara olumluma yaparak, eleştirinin tüketen, yok sayan, yıpratan dilinden ziyade onaran, inşa eden, iyileştiren dillini müjdeliyor gibi. İlk kitabıyla edebiyatımızda yetersiz bir alanda kalem oynatmak da cesaret istiyor. Hanönü bu cesarete sahip bir yazar. Yazarlığın en önemli özelliği cesur olmaktır diye düşünüyorum. Öykülerine de ağırlık vererek, eleştirel yazılar da yazabileceğini bize gösteren yazara başarılar diliyoruz…
DÖRT MEVSİM GAZOZU
Segâh Gümüş’ün ilk öykü kitabı Dört Mevsim Gazozu Hece Yayınlarından okuyucu ile buluştu. Kadın bakış açısı ve duyarlılığıyla yazılmış, yaşanmışlıkların insan hallerinin, yaralı ve çaresiz duruşların, soylu ve erdemli hallerin, günahla tövbe arasında gidip gelmelerin, akıcı, canlı bir dille anlatımı… Acının estetize edilmiş hallerini kadınların kırgın zamanlarını şiirsel akıcı cümlelerle anlatan yazar bizi yine kadınların naif dünyasına taşıyor. İlkler önemlidir. Segâh Gümüş, 17 hikâyenin bulunduğu kitabıyla başarılı bir çıkış gösteriyor. Kadın kahramanların gizil ve mahrem alanlarına ustalıklı bir hassasiyetle girerken, hayatın hiç de göründüğü gibi olmadığını, insanların iç dünyalarında kopan fırtınalı hayatları, üstü örtülen halleri, görmezden gelinen sancılı kıvranışları okuyucuya kurgusal ama gerçeğe dayalı cesur bir dille anlatmaya çalışıyor. İlk kitapla da bunu başarıyor diyebiliriz. Önü açık, yola revan olmuş bir öykücü ile karşı karşıya olduğumuzu gözlemliyoruz. Nice kitaplara diyoruz genç yazarımıza…
Hâsılı kelam salgın günlerinin yaşadığı son iki yılda binlerce kitap okurla buluştu. Yazarlar evde karantina günlerinde oldukça verimli çalışmalar içinde oldular. Çoğu yazar, fırsat bulduğunda da kitaplarını okurla buluşturdu, yayın dünyasının sıkıntılı zamanlarına rağmen okuma ve yazma aşkı her daim mücadeleyi kazanmış gibi görünüyor. Tüm zorluklara rağmen yazarlar yazıyor, okurlar okuyor… Kitaplar basılıyor. Kitapsız kalmayacağımız nice sağlıklı huzurlu günler dileğiyle…