İnsan, huzuru kimi zaman bir kuşun kanadında süzülen ahenkle, kimi zaman dua cümlelerinin derin manasında, kimi zamansa gönlünün en saklı köşesinde yankılanan bir hissedişte bulur. Çünkü huzur, insanın yaradılışına nakşedilmiş en derin arayış; vuslat ise ancak gönlün sahibine teslimiyetiyle mümkün olan en büyük saadettir.

Gönül, Allah’ın evidir ve o kalbin gerçek sahibi, yalnızca O’dur. Kalbini O’na açan, dünyaya köle olmadan yaşamanın sırrını öğrenir. Dünyevî nimetlere bağlanmadan, onların geçiciliğini idrak eden kişi, kalbini asıl vuslata hazırlamış olur. Bu vuslat, gönlü dünyevî tortulardan arındırmakla başlar. İşte o vakit bayram, takvim yapraklarında gelip geçen bir gün olmaktan çıkar; ruhu saran, insanın her ânına sirayet eden bir şölene dönüşür. Bayram, yalnızca ellerin değil, kalplerin birleştiği, gözlerin değil, ruhların kucaklaştığı bir diriliştir.

İnsanı en çok yoran, yükü en ağır kılan şey, görünmez bağlardır. Korkular, arzular, endişeler... Bunlar, ruhu prangaya vurur, insanı hakikatten uzaklaştırır. Oysa Allah’a teslimiyet, sırtımıza binen bu görünmez ağırlıkları tek tek hafifletir. Bir dağcının zirveye ulaşmak için fazlalıkları geride bırakması gibi, insan da nefsin yüklerinden kurtuldukça hürleşir. Kalp, Allah’a yaklaştıkça hafifler, kalbindeki fazlalıkları terk eden bir ruh, rahmet bahçelerinde filizlenir.

Ve aşk… Kalbin en sağlam harcıdır. Ama aşkların en yücesi, insanı var edenin aşkıdır. Allah aşkı, gönlü arındıran, ruhu ilahi hakikatin ışığına ulaştıran bir alevdir. Ancak bu ateş yakıp kül eden değil, arındıran, nura dönüştüren, insana ebedi hayatı tattıran bir ateştir. Allah aşkıyla yanan bir kalp, dünyaya bağlı kalmaz; gözler artık faninin ardındaki sonsuzluğu görür. İşte o zaman insan, her şeyin fani olduğunu, yalnızca Allah’ın baki olduğunu idrak eder ve gerçek bayramına kavuşur.

Allah’a teslim olan bir kalp, her derdi bir imtihan, her sınavı bir kemale erme vesilesi olarak görmeyi öğrenir. Tıpkı çorak toprakta boy veren bir çiçek gibi, insan da sıkıntılar içinde yeşerir. Küçücük bir damla misali başlayan ömrü, Allah’ın rahmet denizine karışınca sonsuz bir ummana dönüşür. O vakit kul, nefsin zincirlerinden kurtulur ve hür olur. Zira gerçek özgürlük, yalnızca Allah’a teslim olmakla mümkündür.

Bayram, yalnızca takvimde işaretli bir gün değildir. O, ruhun Allah’a kavuşma sevincidir. Bayram, kalbin yüklerinden arınması, Allah aşkıyla tutuşması ve en nihayetinde insanlarla kurulan gönül köprüleriyle taçlanmasıdır. Çünkü gerçek bayram, sadece insanın kendi iç huzurunda değil, sevdikleriyle paylaştığı muhabbet, birlik ve kardeşliktedir.

O hâlde, bayramımız bayram olsun. Gönüllerimiz Allah aşkıyla nurlansın, saflığı ve dirliği kuşansı. Ve unutmayalım, bayramın en büyük hediyesi, Allah’a olan yakınlığımız, O’na duyduğumuz sevgidir. Bu duygularla bayramımızın şimdiden mübarek olmasını dilerim.