Türkiye yaklaşık yarım asırdır PKK terör örgütü ile bir mücadele sürdürüyor. Bu mücadele ülkemizi gerek ekonomik ve gerekse siyasal anlamda bölgesel ve küresel olarak olumsuz olarak etkilemiş durumda. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçelinin başlattığı çağrı sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisini desteklemiş ve İmralı’nın yaptığı “fesih çağrısı” sonrası Türkiye terörle mücadele kapsamında yeni ve farklı bir süreci uygulamaya başlamıştır.

Çağrının karşılık bulması PKK terör örgütünün ve örgüte dışarıdan destek veren emperyalist güçlerin arka planda takınacağı tutuma bağlı.  Gerçi PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, Kürt Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafel Talabani, Suriye Demokratik Güçleri SDG Komutanı Mazlum Abdi, Halk Koruma Birlikleri (YPG) Basın sorumlusu Sîyamend Elî gibi isimler sürece olumlu yaklaştıklarını ifade ettiler. Her ne kadar Mazlum Abdi ve Salih Müslim bazı çekincelere işaret etmiş olsalar da bu konular aşılamayacak hususlar değil.

Türkiye, özellikle 15 Temmuz sonrası terörle mücadeleyi “terörü kaynağında yok etme stratejisi” üzerine bina etmişti. Irak’ın kuzeyinde yürütülen operasyonlar ve Suriye’de oluşturulan güvenlik koridoru, örgütün alan hâkimiyetini büyük oranda zayıflattı. Bundan sonraki süreçte PKK’nın tüm kurullarıyla kendisini feshetmesi, Türkiye için son derece önemli bir kazanım olacaktır.

Asırlardır bir arada, barış ve huzur içerisinde yaşamış olan iki toplumun yeniden barış ve huzur ortamını tesis etmesi PKK terör örgütünün olumsuz etkilerini hızlı bir şekilde silecektir. Öcalan’ın, PKK’nın feshi yönünde yaptığı çağrı, Kandil yönetiminin “Öcalan’ın çağrısına uyuyoruz” diyerek ateşkes ilan ettiğini duyurması son derece önemli bir durum. Ancak özellikle Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi kendisine liderlik anlamında alan açmak isteyen örgüt liderlerinin, Öcalan’ın otoritesini sorgulayıp süreci sabote etme ihtimali olduğunun göz ardı edilmemesi gerekir. Sürecin başarıya ulaşabilmesi için bazı konulara hassasiyet gösterilmemesi gerektiğinin altını çizmek zorundayım. Örneğin Kandil’in “ateşkes ilanı” vurgusu bazı kesimlerce şiddetle itiraz gördü. Bu gibi konularda itiraz ABD desteği ile ayakta duran PKK/YPG nezdinde olumsuz sonuçlar doğurma ihtimalini tetikleyebilir.

Öcalan’ın çağrısının, gelecek dönem cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler de siyaseten yeni bir denklemi ortaya çıkaracağı bir gerçek. Hatta şimdilerde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Kasım 2027’de erken seçim olabileceğini ifade etti. Bu durumda cumhur ittifakı DEM Partinin desteğini alabilir. Eğer süreç olumlu ilerlerse, DEM Parti’nin siyasi zemini güçlenecektir. Ancak, ilerleyen süreçte Kandil’in ve PKK içindeki farklı kanatların süreci sekteye uğratma çabası, DEM Parti’yi zora sokabilir. Muhalefetin cumhur ittifakı ile yakınlaşan DEM Parti desteğini yitirmesi kendileri açısından aşılması gereken bir çıkmaz olarak duruyor karşılarında.

            Süreç her ne kadar olumlu görünse de bazı endişelerin olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. PKK içinde silahlı mücadelenin devam etmesini isteyen grupların, Öcalan’ın çağrısını reddetmesi süreçten beklenen umutları hüsrana uğratabilir. Tabi bu Türkiye’nin eskisinden daha kararlı ve yıkıcı bir silahlı mücadeleye girmesi anlamına gelecektir. ABD ve Avrupa’daki bazı gruplar, PKK’nın silah bırakmasını engellemek için süreci sabote etmeyi deneyeceklerini de unutmamak lazım.  

Eğer süreç başarılı olursa, Türkiye 40 yıldır devam eden terör sorununu sona erdirecek ve yeni bir döneme girecek demektir. PKK terör örgütü Türkiye’nin gerek ekonomik ve gerekse siyasi anlamda gelişmesinin önünde büyük bir engel durumunda. Bu engeli ortadan kaldırma zamanı hiç bu kadar yakın olmamıştı. PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi sağlanırsa, Türkiye’nin bölgesel gücü artar, ekonomik kalkınması hız kazanır ve Doğu-Güneydoğu’da toplumsal barış tesis edilir. Bu kazanımları müteakiben yeni Suriye inşası ve Ortadoğu barışının tesisi Türkiye için daha kolay olacaktır.

PKK içinde Öcalan’a karşı çıkan grupların sürece olumsuz etki etmesi durumunda; Türkiye’nin terörle mücadelesi kesintisiz devam etmeli ve örgütün silahlı kanadı tamamen etkisiz hâle getirilmelidir. Türkiye, ABD ve Batı’ya PKK/YPG’ ye verdikleri desteği kesmeleri yönünde baskı kurmalıdır. Uluslararası kamuoyu oluşturulmalı özellikle İslam Ülkelerinden destek alınarak ABD’nin etkin rol almasının önünde bir kalkan oluşturulmalıdır.

Sonuç olarak, bu süreç bölgesel ve küresel anlamda önemli bir fırsat sunarken, aynı zamanda bazı riskleri de taşıyor. Türkiye’nin terörle mücadelede kazandığı askeri ve diplomatik avantajları kaybetmemesi için sürecin kontrollü bir şekilde yürütülmesi son derece önemli. Çünkü; Türkiye yalnızca kendi halkına değil medeniyet coğrafyamızda yer alan İslam Ülkelerinin halkları içinde bir umut barındırıyor.