MUSTAFA KEMÂL'İN UYDURMA ŞECERELERİ VE HAKÎKÎ MENSÛBİYETİ (1)
- İTHÂF-
Siyonist Emperyalizminin bir buçuk asırdır bütün dünyânın gözü önünde icrâ ettiği Filistinli jenosidinin mazlûmlarına…
Yâ Rabbi! Senden, jenosidcilerin cezâlarını Âhirete bırakmamanı, onları bu dünyâda da bütün İnsanlık Âlemine ibret olacak şekilde, adâletle cezâlandırmak için bize idrâk ve imkân vermeni niyâz ediyoruz!
{ “Size ne oluyor ki: ‘- Yâ Rabbi! Ahâlîsi zâlim olan şu beldeden bizi çıkar, bize İndinden bir hâmî (velî) gönder, bize İndinden bir yardımcı (nasîr) gönder!’ diye yakaran âciz (mustaz’af) erkekler, kadınlar, çocuklar için Fîsebîlillâh vuruşmuyorsunuz? (Vemâ leküm lâ tukâtilûne fî sebîlillâhi velmustad’afîne minerricâli vennisâi velvildânillezîne yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihilkaryetizzâlimi ehluhâ vec’al lenâ min ledünke veliyyen vec’al lenâ min ledunke nasîrâ.)” (Nisâ Sûresi -4-: 75) (Bolu, 21.3.2025)
MUKADDİME
Mustafa Kemâl’in sahîh âilevî mensûbiyeti hakkındaki ilk tesbîtimiz, 1970’li senelere kadar geriye gidiyor. O zamân, elimizdeki birkaç vesîkayı kendi yakın muhîtimizde 40-50 fotokopi nüshası hâlinde dağıtmıştık. Sonrasında, iz sürmiye devâm ettik ve daha birçok müsbit delîl kıymetini hâiz vesîka keşfettik. Bilhâssa Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi ünvânlı kitabımızdan (Ankara: Kurtuba Yl., Mayıs 2014, 612 s.) îtibâren, son on senelik neşriyâtımızda bu mensûbiyete, birçok yeni vesîka arzederek tekrâr tekrâr işâret ettik. Bunların arasında en mühimleri, Mustafa Kemâl’in Âilesi Dîndâr mıydı? (Yeni Söz, 22.6-5.8.2018, 45 Tefrika) ve Mustafa Kemâl’in Havradaki Resmî Cenâze Âyini (Yeni Söz, 4.8-1.10.2022, 58 Tefrika) ünvânlı araştırmalarımızdır. Bu iki araştırmamızdan “Mustafa Kemâl’in âilesinin dîndârlığı” hakkındaki iddiâları sorgulıyan ilkinde, onun, –gün ışığına çıkan yeni resmî evrâk ve bilgilere istinâden- şeceresini çıkarmış ve bu meyânda babasının, büyük teyzesinin ve anneannesinin mahallelerini dahi tasrîh etmiş idik…
İşbu çalışmamız, mezkûr araştırmalarımızdan bir derleme mâhiyetinde olacak, mâmâfih evvelki vesîka ve bilgileri yenileriyle zenginleştireceğiz. Ayrıca, o araştırmalarımızda mes’ele oldukça dağınık bir şekilde ele alınmışken, şimdi onun üzerinde çok daha sistemli bir şekilde duracak, daha derli toplu, daha tertîbli bir eser meydana getirmiye çalışacağız.
Aşağıdaki çalışma planı, bu maksada muvâfık olarak tasarlanmıştır:
• Mukaddime
• I. Fasıl: Cumhûrî Rejim / Totaliter Rejim Tezâddı
- 1. Alt Fasıl: Hülâsaten Cumhûrî Rejim ve İslâmla Münâsebeti
- 2. Alt Fasıl: “Asrî Demokrasi”nin Felsefesi
1. Müşâhede: Demokrasi Hakkındaki İki Büyük Yanlış
2. Müşâhede: Asrî Demokrasi, Atina Demokrasisine Dayanmaz; Ama Ondan da Alınacak Güzel Dersler Vardır
3. Müşâhede: “Asrî Demokrasi”, İnsanlığın Müşterek Eseridir
4. Müşâhede: “İnsan Hakları” Dâvâsı Masonluğa Mâl Edilemez
(Ocak 2025 İlâvesi: Yahûdilik-Masonluk Münâsebeti ünvânlı araştırmamızdan)
5. Müşâhede: Asrî Demokrasi, İnsan Hakları Rejimidir
6. Müşâhede: Asrî Demokraside “Hâkimiyet, Kayıdsız, Şartsız Milletin” Değildir
7. Müşâhede: Cumhûrî Nizâmın Têsîsi İçin Elzem Şart: Cumhûrî Felsefenin Halka Mâl Olması
8. Müşâhede: Kâideten Hiç Kimsenin Hiç Kimse Üzerinde Hâkimiyet Hakkı Yoktur
9. Müşâhede: İctimâî Hayâtın Her Sâhasında, Her Kademesinde İstişâre Esâsı
10. Müşâhede: Cumhûrî Nizâmın Sıfır Noktası: Cumhûrî Esâsiye
11. Müşâhede: Türkiye’de Cumhûrî Bir Esâsiye İçin Birkaç Nîrengi Noktası
12. Müşâhede: Cumhûrî Siyâset, Makyavelist Siyâsetin Zıddıdır
13. Müşâhede: Kur’ân-ı Kerîm, bize Hak̆îkat̃ Ehli olmayı emrediyor
14. Müşâhede: Cumhûrî Nizâm, İnsan Haklarına, İnsan Hakları da Allâh Ak̆îdesine İstinâd Eder
15. Müşâhede: Cumhûrî Nizâm, Hem Cihânşümûl Sulhün Elzem Şartı, Hem de Tesâmühün Sınırıdır
- İki İbretâmîz Misâl
a) Kemalist Totaliter Zihniyeti
b) Şiî Totaliter Zihniyeti
- 3. Alt Fasıl: Totaliter Rejim / Totaliter Şahısperestlik (Lenin, Stalin ve Mao’ya Tapınış)
- 4. Alt Fasıl: Kur’ânî Hükûmet Şekli: Cumhûrî Hükûmet
1. Bahis: Rivâyetci Müslümanlık / Dirâyetci Müslümanlık Tefrîkı
2. Bahis: İstişârî Hükûmet
3. Bahis: Kulun Teşrî Salâhiyeti (Cumhûrî Teşrî)
4. Bahis: Hz. Peygamber’in Cumhûrî Esâsiyesi
• II. Fasıl: Kemalist Totaliter Rejimin “Ebedî Şef”ine Tapınış
(Resmî Ricâlden ve Muharrirlerden Misâller)
- 1. Alt Fasıl: Kendine Bakışı
- 2. Alt Fasıl: Kemalist Rejimin Muhtelif Temsîlcilerinin Tapınış Beyânları
- 3. Alt Fasıl: Ona Her Şey Mübâh!
- 4. Alt Fasıl: Günümüzden Nümûneler
• III. Fasıl: Mustafa Kemâl’in Uydurma Şecereleri
• IV. Fasıl: Uydurma Şecerelerin Kendisi Tarafından Reddi
• V. Fasıl: Sabataî Profili
• VI. Fasıl: Âilesi, Âile Yapısı
• VII. Fasıl: Hakîkî Akîdesi, Hayât Tarzı (Kemalizm / Müslümanlık Tezâddı)
• VIII. Fasıl: Masonluğu, İhtilâlciliği
• IX. Fasıl: Selânik’in Şehir Yapısı
• X. Fasıl: Selânik’deki Evin İfşââtı
• XI. Fasıl: Yahûdi Menbâlarına Nazaran Mensûbiyeti
• XII. Fasıl: Hakîkî Mensûbiyetini Gün Işığına Çıkaran Muhtelif Delîller
• XIII. Fasıl: Netîce
Bu plandaki “Cumhûrî Rejim / Totaliter Rejim Tezâddı”, “Kemalist Totaliter Rejimin ‘Ebedî Şef’ine Tapınış” gibi Fasıllar (I ve II), ilk bakışta, üzerinde durduğumuz mes’eleyle alâkadâr görülmiyebilir. Hâlbuki bu mevzûlar da, Mustafa Kemâl’in hakîkî fikriyât, şahsıyet ve mensûbiyetini, ayrıca Türkiye’de bir asırdır hüküm süren Kemalist Rejimin hakîkî mâhiyetini kavramak için elzemdir.
Mustafa Kemâl ve bütün Kemalist kadro, Pâdişâhlığı l̃ağvederek onun yerine Cumhûriyet Rejimini têsîs ettikleri iddiâsındaydılar. Ayrıca, bu rejimin başı olan Mustafa Kemâl, resmen “Cumhûr Reîsi” ünvânıyle anılıyordu. Mütehakkim Zümre, bir asırdır bu propagandasına devâm ediyor ve bütün nesiller (bilhâssa Maârif vâsıtasıyle) onun tarafından bu peşîn hükümlerle yetiştirildiği için bugün de bir îmân hâlinde hemen her vatandaşın ağzından aynı iddiâlar duyuluyor. Öyleyse sahîh “Cumhûriyet, Cumhûrî Nizâm veyâ Demokrasi”nin, kezâ onun zıddı olan “Totalitarizm”in ve bunların İslâmla alâkasının ne olduğunun tafsîl edilmesine büyük ihtiyâc vardır. Bu mefhûmlar, birbiriyle mukâyeseli olarak ve misâller zikrederek (ki misâl olarak, husûsen Lenin, Stalin ve Mao üzerinde duracağız) enine boyuna îzâh edildiği zamân, Mustafa Kemâl’in hakîkî fikriyâtı, şahsıyeti ve mensûbiyeti daha iyi anlaşılmış olacaktır. Kezâ, Materyalizm - Garbcilik - Şahısperestlik sacayağı üzerine kurulu Kemalizmin, topyekûn dünyâ görüşü, esâs akîdeleri îtibâriyle olduğu gibi, siyâsî-hukûkî-ictimâî nizâm noktainazarından dahi Müslümanlığa ne kadar zıdd bir telakkînin temsîlcisi olduğu vâkıası da…
Zâten, Kemalizmi, onun alternatifine işâret etmeden tenkîd etmek de, eksik bir çalışma olurdu. Hâlbuki bizim müddeâmız (thèse), Kemalist Totaliter İdeolojinin alternatifinin Dirâyetci Müslümanlık ve Kemalist Totaliter Rejimin alternatifinin de Cumhûrî Nizâm olduğudur.
Bu bakımdan, bu mevzûlar üzerinde duran I. ve II. Fasılların bir hayli geniş tutulmuş olması yadırganmamalıdır…
Dîğer araştırmalarımız gibi bu araştırmamıza, hattâ bunların da ötesinde bütün hayâtımıza rehber olan, istikâmet veren düstûr şudur:
Dâimâ Hakîkate tâlib ve tâbi olmak ve Hakîkat uğrunda mücâdele etmek!
Kezâ, bu anlayışın bir îcâbı, bir lâzımesi olarak:
Hakîkatten başka tabumuz yoktur!
Hakîkat ise, birinci derecede, Tecrübî İlimle (la science expérimentale), dîğer tâbirle, Müşâhede ve Tecrübe Usûlüyle (la méthode d’observation et d’expérimentation), ikinci derecede, onun tesbît ve verileri üzerinde yükselen Felsefî Tefekkürle (la réflexion philosophique), üçüncü derecede, -birinci ve ikinci araştırma usûlleriyle Kur’ân-ı Hakîm’in İlâhî Kitâb olduğu isbât edildikden sonra- Vahye Müstenid Tecrübî İlim Usûlüyle tesbît edilir…
Bir ömür Hakîkat düstûrundan sapmadık ve bütün hassâsiyet ve dikkatimize rağmen, yanıldığımızı anladığımız zamân da hatâmızı ik̆râr etmekden ve tashîhine çalışmaktan imtinâ etmedik. Muhtemeldir ki işbu çalışmamızda dahi, hatâlı tesbît, fikir ve kanâatlerimiz mevcûddur. Bunlar, bize, mukâbil vesîka ve delîllerle isbât edildiği takdîrde, onları alenen kabûl etmiye hazırız… Yeter ki ileri sürülen îtirâzlar, müsbit delîllere istinâd etsinler! “Müsbit delîller”, yânî Tecrübî İlim Usûlü çerçevesinde isbât kıymetini hâiz delîller… Yoksa, umûmî kanâatlerden, inanclardan, peşîn hükümlerden istinbât edilmiş “delîller” değil… Sûiniyet veyâ nefsâniyet mahsûlü iddiâlara karşı ise, tamâmen kör ve sağırız!
Dîğer taraftan, Hukûkun Küllî Kâidelerine ve Temel İnsan Hak ve Hürriyetlerine mugâyir bir ucûbe olan 25 Temmuz 1951 Târih ve 5816 Sayılı Mustafa Kemâl’i Tabulaştırma Kânûnuna sarılarak neşriyâtımıza mâni olunmıya çalışılmasını da ancak esefle karşılar ve bunu ilmî-fikrî bir âcizlik tezâhürü addederiz! Bir asırdır Memleketimizde hüküm süren Kemalist Totaliter Rejimi tasfiye etmek için atılacak en mühim ilk adımlardan biri, hiç şüphesiz, bu kânûnun lağvıdır. Bununla berâber, onunla alâkalı şu vâkıayı hatırlatmak isteriz:
Bu kânûnun lâyihası, belkemiğini Sabataî ve Mason Cemâatlerinin teşkîl ettiği Mütehakkim Zümrenin, Ticânîleri kullanarak ve Memleketin birçok köşesinde heykel kırma tertîbini sahneye koyarak başlattığı kampanyanın ve bu sûretle Menderes Hükûmeti üzerinde kurduğu ağır baskının netîcesi olarak hazırlanmış ve Meclis’de müzâkere edilmiye başlamıştı. Lâyiha, bilhâssa Hukûkun Küllî Kâidelerine, İnsan Haklarına ve Kânûn-i Esâsî’ye muhâlif olduğu kanâatiyle şiddetli îtirâzlara uğramış ve netîcede de, ancak umûmî Meb’ûs sayısına nisbeten bir ekalliyetin reyiyle kabûl edilmişti. Şöyle ki: Rey kullanılan celsede hazır bulunmıyanlar ile aleyhde rey kullananların yekûnu, ekseriyeti teşkîl ediyordu… Bu meyânda, Lâyiha, Esâsiye Encümeni’nde de ancak bir rey fazlasıyle kabûl edilmiş ve bu ekseriyetin sağlanmasında, Encümen Reîsi ve 33 Dereceli Farmason, Hâkim Büyük Âmir Fuad Hulûsi Demirelli müessir olmuştu (Reîs olması îtibâriyle, onun reyi iki sayılmıştı)… İşte bu müzâkereler esnâsında, Başvekîl, bu kânûnun, kat’iyen, Mustafa Kemâl hakkındaki ilmî araştırma, tartışma ve müdellel tenkîdler önünde bir mâni olmıyacağını ileri sürerek onu müdâfaa etmişti:
“…Bu kanun sureti katiyede ne bir takriri sükûn kanunudur, ne de vicdanların tenkid hürriyetini, fikir hürriyetini baskı altında bulunduran bir kanundur. Bundan katiyen emin olsunlar. […]
“Onun eserlerinden bugünün zihniyetine uymıyanlarmı kabul etmemekte, tenkid etmekte elbette devam edeceğiz. Bizim maksadımız tenkid hürriyetini, vicdan hürriyetini, fikir hürriyetini takyit etmek değil, tahkir ve terzil hürriyetini kaldırmaktır. Biz bunu istiyoruz.” (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem IX, Cild 7, 72. Birleşim, 4 Mayıs 1961, s. 58)
5816, yetmiş küsûr senedir, Mütehakkim Zümrenin elinde, Totaliter Rejimin tasfiyesine mâni olmak için başlıca bir vâsıta, esâslı bir baskı ve zulüm âleti olarak kullanılıyor olsa da, biz, Menderes’in şu yukarıdaki esbâbımûcibesine istinâden, ilmî bir araştırma çerçevesinde târihî hakîkatleri meydana çıkarmaktan ve Rejimin totaliter yapısını gözler önüne sererek, halkımızı, sahîh Cumhûrî Rejime geçmek husûsunda teşvîk etmekden mâadâ bir kasdımız olmadığını, hele her çeşid müfterîlikden kat’iyen berî olduğumuzu sarâhatle ifâde etmek isteriz.
Fransızların tâbiriyle “appeler un chat un chat”, Türkcesiyle “karaya kara, aka ak demek” kabîlinden hakîkatleri olduğu gibi ifâde etmemizden rahatsız olanları ise, nîçin “Hakîkat Ehli” olamadıklarının bir vicdânî muhâsebesini yapmıya dâvet ediyoruz!
Kullandığımız dil ve imlâya gelince, dilimiz, Târihî Türkce, yânî İstanbul, yânî Osmanlı Türkcesi ve imlâmız da o dilin telaffuzuna muvâfık imlâdır. (Osmanlı yazısının iştikâkî mâhiyetteki imlâsına değil, onun telaffuzuna uyuyor ve bunu Latin yazısıyle ifâde ediyoruz…)
Binâenaleyh, uzun senelerdir, kendi metinlerimizde, tek Uydurmaca kelimeye dahi yer vermemiye îtinâ ediyor, bu husûsta çok titiz davranıyoruz. Yine aynı şuûrla, yeni mefhûmlar için, uydurmacılığa sapmadan, Türkcemizin iştikâk kâidelerine ve selîkasına muvâfık yeni kelimeler türetmekden çekinmiyoruz. Bunlar hâricinde, kullandığımız bütün kelimeler, Türkcemizin lugatinde mevcûd, mâmâfih büyük bir kısmı unutturulmuş kelimelerdir. Hâssaten 1960’lı senelerden beri, insanlarımız, Kemalist Uydurma Dille yetiştiriliyor ve Târihî Türkcenin pek çok kelimesine de, zevkıne de yabancı bulunuyorlar. Türkce zevkı, o zevke muvâfık olarak inşâ edilmiş metinlerle haşir-neşir olarak, onları bizzât “tadarak” gelişir. Anlaşılmıyan kelimeler ise, ilk merhalede, Târihî Türkcenin lugatlerine mürâcaat ederek kavranabilir… Târihî Türkceyi hakkıyle öğrenip bizzât kullanmak için (bizim de tâkîb ettiğimiz) en doğru usûl, (Kemalist Dil İnkılâbına muvâfık neşriyât hâric) 1929 – 1959 senelerinin matbûâtı ve yine aynı devrede yapılmış sahîh tercümelerle haşir-neşir olmak, bu metinleri dikkatle mütâlaa ve bol bol kopya etmek, onları yüksek sesle okumak, hülâsa etmek, benzeri metinler inşâ etmiye çalışmaktır. Kelimelerin hem mânâları, hem nasıl kullanılacakları, en doğru şekilde, iyi inşâ edilmiş metinlerde, onlar –mânâ ve üslûb incelikleri ve gramer fonksiyonları bakımından- incelenerek öğenilir… (Türkcemiz hakkında birçok çalışma yaptık; en mühimleri şu iki kitabımızdır: Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar –“Öztürkçe” Dayatmasıyle Fransızcalaştırılan Resmî Dil-, Ankara: Kurtuba Yl., Nisan 2013, 571 s. ve Türkçenin İnkişâfı İçin Tercüme –Tanzîmat Devrinde ve Sonrasında Türkçeyi Geliştirmenin Başlıca Vâsıtası Olarak Tercüme-, Ankara: Hitabevi Yl., Şubat 2014, 225 s.)
DEVAM EDECEK