Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Aralık 2024

Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur

15 Mart 2011’de başlayan ve ülke geneline yayılan iç savaşta yaklaşık 700 bine yakın insan hayatını kaybederken, 23 milyon nüfusa sahip Suriye’de 15 milyon insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. 61 yıllık Baas Rejimi’nin son 13 yılında Suriye, Rusya ve İran’ın rejime destek için bölgeye gelmesi ve ABD güçlerinin de DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PKK/YPG terör örgütüyle ortak hareket ederek bölgeye yerleşmesinin ardından birçok ulusun müdahil olduğu bir savaş alanına dönüştü.

Ülkenin güneyindeki Dera kentinde 15 Mart 2011’de okul duvarına yazılan, “Ey doktor (Beşşar Esed) şimdi sıra sana geldi” uyarısına aldırış etmeyen Beşşar Esed’in zulmü 13 yılda ayyuka çıktı.

Ve 27 Kasım’da Halep’te Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) liderliğindeki Suriye Millî Ordusu’yla başlatılan ve 8 Aralık’ta Şam’da zaferle sonuçlanan Özgürlük Şafağı Operasyonu”yla zulümde sınır tanımayan 61 yıllık Baas Rejimi devrildi.

EMEVİ CAMİSİ’NDE ŞÜKÜR VE MAHŞEHİ CUMA NAMAZI

Baas Rejimi’nin sığınağı Şam düşerken, eli kanlı diktatör Beşşar Esed ve ailesi Rusya’ya sığındı. Suriye’de Baas Rejimi’nin 61 yıllık putu ayaklar altına alınırken, yeni bir dönemin kapıları aralandı. Muhammed el-Beşir’nin başbakanlığında Suriye Geçici Hükümeti kuruldu.

Suriye’nin başkenti Şam’ın düşmesi ve Baas Rejimi’nin son diktatörü Beşşar Esed’in ülkeyi terk ederek Rusya’ya sığınmasıyla dünyanın değişik yerlerinde vatanlarına hasret bir şekilde yaşayan Suriyeli sığınmacı ve mülteciler 8 Aralık Pazar gününü bayrama çevirdi.

Şam-ı Şerif’in kalbi Emevi Camisi’nde şükür namazları kılınıp, Kudüs Fatihi Selahaddin-i Eyyubi’nin (1137- 4 Mart 1193) kabri başında Fatihalar okundu. Bu ritüellere iştirak edenlerden birisi de Suriyeliler tarafından tekbirlerle karşılanan Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’dı. 13 yıldır süren iç savaş, zulüm ve işgalin sona ermesinden, diktatör Baas Rejimi’nin yıkılmasından sonra Emevi Camisi’nde mahşeri bir toplulukla ilk Cuma Namazı kılındı. Birlik ve beraberlik ve Suriye’nin özgürlüğü için dualar edildi.

EBU GUREYB’DEN FARKI YOK

Bir taraftan İdlib, Dera, Halep, Hama, Lazkiye, Humus’la birlikte Şam’ın Emevi Meydanı’nda 7/24 konvoylar eşliğinde özgürlük coşkusu yaşanırken, diğer taraftan Başşar Esed’in “işkence merkezi” Sednaya Hapishanesi’nden tüyleri ürperten vahşet haberleri gelmeye devam etti. İnsanlığın nasıl ayaklar altına alındığının, diktatör Esed’in zâlimliklerinin korkunç boyutu birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı.

Tıpkı Ebu Gureyb Cezaevi’nde olduğu gibi...

Ne olmuştu Ebu Gureyb’de!?..

ABD yönetimi, Baascı Saddam Hüseyin’in devlet başkanı olduğu Irak’ta biyolojik, kimyasal ve kitle imha silahları olduğu bahanesiyle Mart 2003’te Irak’ı işgal etmişti. İşgalin ardından Irak’ın başkenti Bağdat’ın yaklaşık 30 kilometre batısında yer alan Ebu Gureyb Cezaevi’ndeki tutuklulara ABD asker ve CIA ajanlarınca fiziksel, cinsel tecavüz ve cinayet gibi bir çok işkence gerçekleştirmişti. ABD’lilerin gerçekleştirdiği bu insanlık dışı olayların fotoğraflarının 2004 yılında dünya kamuoyuna yansımasıyla birlikte, işlenen pislikler birer birer deşifre edilmişti.

Başkan George W. Bush yönetimi, Ebu Gureyb’deki istismarların izole olaylar olduğunu ve ABD politikasının göstergesi olmadığını ileri sürse de, sadistçe, kaba ve gayrî ahlâkî işkenceye uğrayan muhalif esirlere sopalar ve farklı aletlerle tecavüz edildiği, çırılçıplak soyuldukları, cinsel taciz ve tecavüze maruz bırakıldıkları, kadın çamaşırları giymeye zorlandıkları, günlerce su ve tuvalet bulunmayan hücrelerde tutuldukları, çırılçıplak soyulan erkek mahkumların üst üste piramit gibi yığıldıkları, kafalarına kukuleta geçirilerek elektrik kablolarına bağlandıkları, köpeklere parçalattırıldıkları, sürekli dövüldükleri, işkence altında can verdikleri fotoğraf ve videolarla belgelendi. Bu görüntüler Irak’ta bir nesil için kirli savaşı tanımlayan zalimliğin simgesi olarak hafızalara kazındı.

2006’da Irak hükümetine bırakılan ve 15 Nisan 2014’te kapatılan Ebu Gureyb Cezaevi’nden geriye ABD’lilerin işlediği vahşetin tedavisi olmayan travması kaldı.

*

GUANTANOMO, İSLAMOFOBİNİN MERKEZ ÜSSÜ

Bitti mi, hayır!.. Irak’ta bunlar yaşanırken, ABD’nin 11 Eylül saldırılarından sonra “teröre karşı küresel savaş” iddiasıyla 11 Ocak 2002’de Küba’daki Guantanamo Körfezi Askerî Üssü’nde kurduğu hapishane “işkence kampı”ne dönüştü.

Burada, başta Afganistan olmak üzere çeşitli ülkelerde ele geçirilen, el-Kaide ve Taliban’la irtibatı olduğundan şüphelenilen kişilere uluslararası hukuka aykırı pek çok işkence yapıldı. Fiziksel, psikolojik ve manevi işkence gibi birçok insanlık dışı muamelenin yapıldığı Guantanamo’da, Kur’an-ı Kerim’e saygısızlık ve İslamofobik eylemler gerçekleştirildi.

2002’den bu yana başta Afganistan, Suudi Arabistan ve Yemen olmak üzere onlarca ülkeden 780 kişininmahkûm edildiği hapishanede, Haziran 2024 itibariyle birçok kişi herhangi bir suçlama veya adil yargılanma olmadan tutulmaya devam ediyor. Dünyaya insan hakları havarisi kesilen ABD, İslamofobik eylemlerin odağı olan Guantanamo’da insanlık dışı eylemlerine ara vermeden devam ediyor. Zulme maruz kalanlar, “biz Allah’tan başka sahibi olmayanlarız” diye inim inim inliyor. Guantanamo Hapishanesi, hakkındaki tüm kapatma çağrılarına rağmen 22 yıldır hâlâ varlığını sürdürüyor.

*

MISIR’IN ZİNDANLARI MÜSLÜMANLARLA DOLU

Diğer taraftan Firavunlar ülkesi Mısır’da zulüm ve zindanlara atılan mazlumların feryatları fasıla vermeden devam ediyor.

30 yıl boyunca halkına zulmü reva gören diktatör Hüsnü Mübarek’i 25 Ocak 2011’de alaşağı eden “özgürlük savaşçıları” Mısır’da yeni bir dönemin kapılarını araladı.

Yıllardır Yusuf misâli zindanlara atılan, hakları gasbedilen İhvan (Müslüman Kardeşler Teşkilatı) mücadele için meydanlara çıktı. Hep en önde saflarda olan ve yine en öne çıkan Muhammed Mursi bayrağı eline alıp, herkesi Firavunların kulesini yıkmaya çağırdı. Bu çağrıya kayıtsız kalmayan özgürlüğe susamış halk, kendilerini prangalardan kurtaracak Muhammed Mursi’nin etrafında toplandı.

Mursi, 17 Haziran 2012’de Firavunların zulmüne son vermek için yola çıkıp, halkının yüzde 51.73’lük desteğini alarak özgürlük meşalesini yaktı. Mısır’ın demokratik yöntemlerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Fakat Firavunlar ülkesindeki son Firavun daha ölmemişti!.. Genelkurmay Başkanı Abdulfettah es-Sisi tarihler 3 Temmuz 2013’ü gösterdiğinde çirkin yüzünü gösterdi. Kendisini göreve atayan Cumhurbaşkanı Mursi’yi azlederek yönetime el koyduğunu açıkladı. Mazlumların umut bağladığı Mursi’yi görevden uzaklaştırmak için kana susamış askerlerini sokaklara saldı. Karşı koyanlar, darbeye direnenler, hatta namaz kılanlar keskin nişancılar tarafından infaz edildi. Rabia’tül Adeviye ve Nahda Meydanları’nda oluk oluk insan kanı aktı. 3 bin 533 mazlum katledildi, 11 bin 520 kişi ise yaralı yaralandı.

Başta Mursi olmak üzere darbe karşıtı 40 bin civarında insan zindanlara atılarak işkencelere maruz bırakıldı. Bir celsede 500’den fazla sanık hakkında toplu idam kararları verildi. İhvan’ın 100 kadar yöneticisiyle birlikte Muhammed Mursi idama mahkûm edildi. “Hamas Adına Casusluk” iddiasıyla hakim karşısına çıkarılan Mursi mahkeme salonunda fenalaşarak son nefesini verdi. Müslümanları tarihten silmek isteyen zalimlerin kurduğu mahkeme salonunda 67 yaşında şehadet şerbetini içti. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.”

*

ZULMÜN ZİRVE YAPTIĞI YER SEDNAYA

Dün “kimyasal silah var” diyerek Irak’ı işgal edenler, bir taraftan Körfez’i ablukaya alırken, diğer taraftan ise Doğu Akdeniz’de suları ısıtma planını devreye soktu. Bu büyük kirli oyunu perdelemek ve ön almak için İhvan ve Mursi kurban seçildi. Oluşturulan dezenformasyon sayesinde “küresel haydutlar” kirli oyunlarında yeni bir safhaya geçti.

Ve sırada Suriye vardı. 13 yıl boyunca öyle cinayetler, tecavüzler, işkenceler, sürgünler, ilhaklar yaşandı ki, insan aklına zarar!.. Karartılmış bütün delillere rağmen Baas Rejimi’nin Şam’daki işkence merkezi Sednaya Hapishanesi’nden 8 Aralık’tan beri gelen görüntüler yaşanan vahşeti açıklıyor.

el-Muhaberat tarafından alınıp bir daha geri evine dönemeyen 130 bin kişinin kayıp olduğu Suriye’de tüyleri diken diken eden sır perdesi aralanmaya başladı.

Başkent Şam’a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve çöken rejimin Savunma Bakanlığı’na bağlı Sednaya Askeri Hapishanesi’nin Mart 2011’deki olayların ardından rejim karşıtı göstericiler ve rejim karşıtı askeri unsurların tutulduğu üsse dönüştürülmüş. “Kırmızı” ve “Beyaz” binadan oluşan hapishanenin “kırmızı bölüm”üne rejim karşıtı siviller, “beyaz bölüm”üne ise rejime sadakatsizlik eden subay ve askerler konulmuş. Burada 2011 yılından beri bazen her hafta, bazen de iki haftada bir ortalama 50 kişinin idam edilmiş. Alıkonan yüzbinlerce insan, insanlık dışı ortam ve işkence ile birlikte, sistematik olarak yiyecek, su, ilaç ve tıbbi bakımdan mahrum bırakılarak ölüme terkedilmiş. “Parti” olarak adlandırılan yargısız infaz ve işkence sonucu katledilen tutsakların preslenen cesetleri Najha köyü ve Şam yakınlarındaki askeri arazilerdeki toplu mezarlara gömülmüş.

"Et Dolabı”nda Sednaya’ya nakledilen 5 bin 274’i çocuk, 10 bin 221’i kadın olmak üzere 160 bine yakın mahkûmdan hayatta kalmayı başarabilenlerin bazıları “yalnızlar” olarak adlandırılan yeraltı hücrelerinde gördükleri fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddetten dolayı ömür boyu sürecek sakatlığın yanında hafızasını kaybetmiş. Bu işkence tekniklerinin yanında sistematik olarak mağdurun vücudunun farklı yerlerine kaynar su dökme, başını suya sokarak boğma hissi verme, elektrikli sopayla vücuduna elektrik verme, mağduru çıplak bir şekilde metal sandalyeye oturtarak sandalyeye elektrik verme, naylon poşeti yakarak vücuduna damlatma, bedeninde sigara söndürme, mağdurun parmaklarını, saçlarını ve kulaklarını çakmakla yakma, ısıtılmış metali bedenin farklı bölgelerine değdirerek cildi yakma, bedene kızgın yağ damlatma, yanıcı böcek ilaçlarını üzerine dökerek yakma gibi 72 insanlık dışı yöntem uygulanmış.

Bu daha Baas Rejimi’nin işlediği vahşetin görünen yüzü, bir de hâlâ aydınlatılamayan yüzü var!..

*

İSRAİL SOYKIRIMA ARA VERMEDEN DEVAM EDİYOR

Bir de 1947’den beri Orta Doğu’nun kalbine bir hançer gibi saplanan, Filistinlilere hayat hakkı tanımayan, kana ve işgale doymayan siyonist İsrail’in yakın tarihteki zorbalıklarına bakalım.

7 Ekim 2023’te de Filistinli mücahitlerin “Aksa Tufanı”yla zulme karşı isyan ateşi yakmasını bahane ederek Gazze’yi işgal etmek için harekete geçti. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi ve Batı Şeria’ya düzenlediği saldırılarda 17 bin 520’si çocuk, 12 bin 058’i kadın olmak üzere toplam 44 bin 921 sivili hunharca katledilirken, 106 bin 398 kişi ise yaralandı.

Diğer taraftan ise İsrail hapishanelerinde tutulan 9 binden fazla Filistinli ise, Baas Rejimi’nin “Sednaya İşkence Üssü”ndeki gibi zulüm altında inim inim inliyor.

İdari gözetim” ve “Hamas ile bağlantılı” iddiasıyla göz altına alınan Filistinliler, işkence kampına dönüşen hapishanelerde eziyet, cinsel taciz, fiziksel ve psikolojik şiddet, aşağılama, aç ve uykusuz bırakma gibi insanlık dışı muamelelere maruz kalıyor. Şilte ya da battaniye olmadan aşırı kalabalık ve havasız yerlerde yatmak zorunda kalanların bir kısmı travmatik bir şekilde hayatını kaybediyor.

***

20 Ekim 2011 tarihinde linç edilerek öldürülen devrik Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’den sonra parçalanan Libya, Doğu Türkistan’da mazlumların Çin’in sistematik zulmü karşısında yaşadıkları, Myanmar’da Rohingya Müslümanlarının maruz kaldığı soykırım anlattıklarımızdan farklı değil. Dünyanın dört bir köşesinde sefalet, açlık ve eziyetle karşı karşıya bırakılan diğer mazlum topluluklar, bu trajedinin yalnızca bir parçası. Nerede bir Müslüman varsa, orada bir zulüm var. Maalesef, “Müslüman Liderler” ve vicdan sahipleri sustukça, daha bu tür vahşiliklere şahit olmaya devam edeceğiz.