Dolar (USD)
35.39
Euro (EUR)
36.34
Gram Altın
3026.94
BIST 100
9961.34
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Aralık 2024

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü soykırıma 452 gündür sırtını dönen dünya çılgınlıkta sınır tanımıyor. 50 bin kişinin vahşice katledilmesine, 110 bin insanın yaralanıp doktorsuzluktan, hastanesizlikten, gıdasızlıktan, barınaksızlıktan, sususuzluktan can çekişmesine seyirci kalıyor. Kapitalizmin köleleri yılbaşı akşamı nasıl eğleneceğini, hangi hediyeleri alacağını düşünürken; Gazze’de 2 milyondan fazla insan gıda, su ve barınağa erişememenin sıkıntısını yaşıyor. Çadır bile bulamayan bebek ve çocuklar İsrail’in bombalarıyla birlikte soğuktan donarak can veriyor.

Türkiye’deki 308 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Millî İrade Platformu öncülüğünde “Dün Ayasofya, Bugün Emevî, Yarın Aksa, Bir Güneş Doğuyor” sloganlarıyla 452 gündür süren bu mâtem ve soykırıma “dur” demek için 1 Ocak’ta sabah namazından sonra Galata Köprüsü’nde buluşacak. Yaşanan soykırıma duyarsız kalanlara inat yüzbinler zulümde sınır tanımayan katil İsrail’i tel’in edecek. Gazze’de kadınlara, çocuklara, mazlum ve savunmasız insanlara uygulanan vahşete karşı insanlık ittifakı harekete geçirilecek.

İstiklâl ve istikbâl şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un haksızlıklara ve zulme karşı bir başkaldırı olarak Safahat’ında dizelere döktüğü “Zulmü Alkışlayamam” duruşu, en yüksek sesle haykırılacak. İsyanı da imanı gibi mukaddes olan Âkif’in şu dizeleri bir kez daha kuvveden fiile çıkarılacak.

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!...

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan koğârım!

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...

İrticâın şu sizin lehçede mânası bu mu?

***

YILBAŞINA MÂTEM VE GÖZYAŞLARIYLA BAŞLARDI...

Osmanlı Devleti zamanında dinî günler için Hicrî, dünyevi işler için ise Rumî takvim kullanılıyordu. Hicrî yılbaşı Muharrem’le başlar, kandiller, Ramazanlar, bayramlar ona göre ayarlanırdı. Rumî yılbaşı ise Mart ayında zuhur eder, ücretler bu takvime göre hesaplanarak artışlar bu ayda yapılırdı. Faruk Nafiz Çamlıbel, Osmanlı dönemindeki başlangıç ayı Muharrem’i yâd ederken, “Hicrî yıla girdiğimizi biz esaslı olarak Muharrem’in onuncu gününde anlardık. Aşure günü dediğimiz Muharrem’in onunda, bir hayli asır evvel Kerbelâ vakası olmuş ve Son Peygamber Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin şehit edilmişti. Böyle yürekler acısı bir vakanın yıldönümüne tesadüf eden bir günde ağzımızın tadını yerine getirmek için, kazanlarda pişirilen ve kâselerle dağıtılan aşureler kafi gelmezdi. Bu yüzden biz, Hicrî yılın ilk ayına mâtem hazırlığı ve gözyaşıyla adım atardık” ifadelerini kullanıyor.

***

KÜRESEL İSYAN KÖRÜKLENİYOR!..

Bizim için “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” mesabesinde olan “Noel ve yılbaşı çılgınlığı”nın yaşantımıza sirayet ettiği yılları hatırlayalım biraz.

İlki 366 yılında Roma’da tertip edilen Noel kutlamaları Hıristiyanlar arasında Hz. İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık’ta başlayıp, yılbaşına kadar sürer.

Batı kültürünün bir bileşkesi olan ve pagan gelenekleriyle birlikte kapitalizm gibi kirli unsurları içinde barındıran bu kutlamalar, yılbaşında zirve yapar.

Mitolojide “Amanor” yeni yıl tanrısını temsil eder. Ve Amanor adına devrilen çamların dallarına çeşitli süsler asılarak her yıl bu pagan geleneği yeniden canlandırılır.

NE OLDUYSA, BOLŞEVİK DEVRİMİ’NDEN SONRA OLDU

Siyasi yazı ve hicivlerinden dolayı İttihat ve Terakkicilerin hışmına uğrayan Refik Halit Karay, halkın Miladî yılbaşı âdetiyle tanışmasının 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a akın eden Beyaz Ruslar (haraşolar) sayesinde olduğunu ifade eder. Karay, “Mütareke yılbaşılarına kadar bizler, saat 12’yi çalarken ışıkların söndürülmesi düzenbazlığını bilmezdik... Esasını ararsanız, Müslüman halkı Beyoğlu tarafına alıştıran da haraşolar oldu… Arkasından gelen garblılaşma hareketi, balolara rağbet, bize yılbaşı geceleri sabahlama âdetini de kabul ettirdi… Tuhafı şudur ki, tek geleneğimize dayanmayan bu yeni âdete, yani yılbaşı sabahlamasına, bütün âdet ve bayramlarımızdan fazla gayretle, dört elle sarılmış haldeyiz!..” sözleriyle pusulasını kaybedenlerin ruh halini böyle ifade eder.

YILBAŞINDA REZALETİN DANİSKASI YAŞANIYOR

Ahmet Rasim ise yılbaşı gecelerinde işlenen ahlâksızlıkları kendine has üslubuyla ballandıra ballandıra şöyle anlatır: “Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet ettirir, sabahlara kadar eğlenirdik... Her sokakta çalgı, saz eğlencesi, çengi, köçek… Her evin odasında bir ziyafet sofrası… Evin birinden çık ötekine gir… Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde kazan!.. Fuhuşa, sarhoşluğa ait hangi ve kaç türlü vasıta varsa hepsi ayakta, bildiğimiz karnavallar, yahut eski Roma’nın satürnalyaleri burada akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi…”

MİLADÎ TAKVİME 1925 YILINDA GEÇİLDİ

Türkiye’de miladî takvime 1925 Aralık ayının 26’ıncı günü yayınlanan kanunla, resmen geçilmiş oldu. Kabul edilen yeni takvimle birlikte, yılbaşı da ilk kez 1926 yılına girerken “Teyyare Piyangosu” çekilişi eşliğinde evlerde kutlanmaya başlandı. Bu kutlamalar ilk yıllarda yadırgansa da diğer yenilikler(!) gibi yavaş yavaş rağbet gördü.

1929’da devletin üst düzey yöneticilerinin verdiği yılbaşı balosu, arkasından 1935 yılında çıkarılan bayram ve tatilleri düzenleyen 2739 Sayılı Kanun’la resmi tatil günü ilân edilmesi bu kutlamaları cazip hale getirdi.1970’lere gelindiğinde, yılbaşı artık köylerde bile kutlanır oldu.

“SİZE DE ÇIKABİLİR” ALDATMACASI

Sihirli Kutu” televizyonun daha evlere girmediği o yıllarda çekilişi yapılan “Teyyare Piyangosu”nun sonuçları girilen yeni yılın ilk dakikalarında radyodan yayınlanırdı. Ellerindeki biletlerle radyodaki anonslara pürdikkat kesilen on binler gerçekleşmeyen hayallerin eşliğinde sabahlardı.

Tarihler 1978’i gösterdiğinde arabeskin kralı Orhan Gencebay, sanat güneşi Zeki Müren ve Barış Manço artık siyah-beyaz yayın yapan TRT ekranlarında boy göstermeye başladı.

O yıllarda tek televizyon kanalı olan TRT’nin yılbaşı özel programı gazetelerin en önemli haberleri arasında yerini alır, hangi sanatçının saat kaçta sahne alacağı en ayrıntılı bir şekilde verilirdi. Saatler 00.00’a yaklaşırken geri sayım başlar, sonrasında ekranı “Hoş Geldin Yeni Yıl” yazısı kaplardı.

1980 yılbaşı ise TRT ekranlarında arzı endam eden anadan üryan dansöz Nesrin Topkapı bütün haneleri kirletti. TRT’de Nesrin Topkapı ile başlayan ahlâksızlık serüveni Dallas dizisiyle devam etti.

“BATILLAŞMA” HASTALIĞI HER YILBAŞI NÜKSEDİYOR

Bizi bir “kanser” gibi saran bu “batıllaşma” hastalığı her yılbaşı nüksediyor.

Kendi dinî ve örfî duygularını ihtirasına kurban veren mağluplar, galipleri çılgınca taklit ediyor.

İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının. Allah, cezası çok şiddetli olandır” (Mâide, 2) uyarısına rağmen, Allah’a karşı küresel isyan körükleniyor!.. Bütün uyarılara kör, sağır ve dilsiz olan İslâm dünyası her gün biraz daha kaosa bataklığına sürükleniyor.

***

KAPİTALİZMİN KÖLESİ SOYTARILAR

Miladi 2024’ün son saatlerine yaklaşıyoruz. Kumarcılar, şöhretliler, şehvetliler iştahı kabarmış yılbaşını bekliyor. Öyle bir rezalet, öyle bir curcuna ki;

“Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!..

Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!..

...

Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,

Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”

...

Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.

Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer...” dizeleriyle sürüklendiğimiz felaketin resmini çiziyor şair Ömer Berber.

İşte böyle çivisi çıkmış bir dünyada, kapitalist sistemin soytarısı ilan edilen “Noel Baba” yine ortalığı kasıp kavuracak. Politikacılar, bürokratlar, belediyeler vs. “yeni yıl coşkusu” ile birbiriyle yarışacak.

*

Ho, hoo, hooo yılbaşı geldi!.. Çalacak sazlar, oynayacak dansözler!.. “Aralık”ın ayazında ahlâksızlığa soyunup, “Ocak”ta ısınacak harama susamışlar!.. Şampanyalar patlatılıp, yudumlanacak kadehler!.. Sarhoş olup şişelerin dibine sızacak ayyaşlar!.. Yine kabusla sonuçlanacak, akla zarar hayaller kumpanyası piyangoya bağlanan umutlar!.. Noel Baba (Santa Claus) gizlice evlere girip hediye bırakmayacak; yine kandırılacak çocuklar!.. Şans getirmeyecek; atılan kahkahalar, boş bavulla gezintiler, yenilen üzümler, kırmızı çamaşırlar... Yine, yeniden, bir kez daha kandırılacak kapitalizmin kölesi soytarılar!.. Gaipten haber verecek medyumlar, buna da inanacak ahmaklar!.. Ne zaman uyanacak, bâtılın efsane ve hurafeleri peşinde Hakkı arayan aklını kiraya vermiş Müslümanlar?!..

*

“Bir elde kadeh bir elde Kur’an,

Bir helaldir işimiz bir haram,

Şu yarım yamalak dünyada,

Ne tam kafiriz ne tam Müslüman...” dizeleriyle 2024’ü geride bırakıp 2025’e adım atmaya başladığımız şu saatlerde günümüz toplumunu neredeyse birebir tasvir etmiş İranlı şâir Ömer Hayyam.