Dolar (USD)
35.27
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2980.56
BIST 100
10017.72
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Aralık 2019

Zulme rıza zulümdür!

Müslim’de yer alan bir hadiste Allah Resulü “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyurmuştur. İmanın en alt noktası olarak buğz etmek nedir?

Ünlü futbolcu Mesut Özil bütün dünyaya “ Zulme rıza zulümdür” diyerek vicdanlara seslendi. Peki vicdanları hapis edilmiş, içten gelen sesini bastırmış, zulme karşı gözünü kapamış, zulme karşı hareket etmeyenler, dua etmeyenler zalim olduklarını hesap edebilirler mi?

Haksızlık yaptığını her an bilen, kendisi ile yüzleşmemek için gürültünün içinde boğulan, filmlerin, dizilerin, reklamların, dünya süslerinin içinde kaybolan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen felaha kavuşur mu?

İçinden gelen sesi duyabilir mi?

Haksızlıklar karşısında dik durabilir mi?

Açık hava tımarhanesine dönmüş dünyada patlamaya hazır bir bomba da kendisi olmaz mı?

Hep beraber bir boşluğun içine düştük. Nereye baksak acı, kan, zulüm, haksızlık, işkence...

Dünya kamuoyuna sesleniyorum!

İnsanca yaşamak, farklılıkları kabul etmek, yaşama hakkı vermek, diline, dinine, ırkına, milletine, rengine, cinsine, hiçbir şey vermeden doğarken sahip olduklarına karşı savaş açmış olanların vicdanlarına sesleniyorum!

Hiç kimse ne rengini, ne ırkını, ne dilini, ne içinde büyüdüğü toplumu, ne de cinsini seçmemişken, nasıl olur da bütün bunlar bir üstünlük ya da alçaklık meselesi olarak görülebilir ki?

Doğu Türkistan’da dünyaya gelmiş olsaydık sanırım şuan bitmeyen zulümleri, acıları öncelikle içinde olarak yaşayacak, eğer oradan kaçma yolunu bulabilseydik ya unutup geçmişe bir sünger çekecek ya da var gücümüzle dünya kamuoyunu ayağa kaldırmaya çalışacaktık. Tıpkı Doğu Türkistan Kültür ve Enformasyon Merkezi Başkanı Abdulcelil Karakaş abimiz gibi.

Yaşının ilerlemesine ve onca hastalığına rağmen tek başına ümmet misali mücadele veren, gözlerindeki yaşlarla yaşanan zulümleri anlatan, haberler yaparak dünya kamuoyuna sunmaya çalışan, elinden geleni arkasına bırakmayan değerli büyüğümüz Abdulcelil abimiz gibi...

Doğu Türkistan'da Çin yönetiminin uyguladığı politikaların sonucunda 35 milyonluk Müslüman Uygur Türklerinin dünyanın gözleri önünde yaşanan haksızlıklara karşı ne zaman ayağa kalkacağız?

Elimizle yapamasak da dillerimizle ne zaman dile getireceğiz?

Nazi Almanya’sında Yahudilere, Amerika Kıtasındaki kızıl derililere, Bosna Hersek'te Müslüman Boşnaklara karşı yapılan soykırım şuan gözlerimizin önünde Doğu Türkistan'da Çin zulmü altında inleyen Müslüman Uygurlara yapılmaktadır.

Doğu Türkistan Kültür ve Enformasyon Merkezi Genel Başkanı Abdulcelil Karakaş abimizin Cin zulmünü anlatan, hayattan kareleri sizlere köşemden duyurmak istedim. Şuan elimden gelen bu. Rabbim! Gayret bizden, muvaffakiyet Sen’den...
“İnsanlar değil ki; seyahat özgürlüğü, mahallelerindeki bir sokaktan bir sokağa giderken dahi, kontrol ediliyor ve sürekli yüz tanıyan kameralarla da takip ediliyor. Camiler yakılıp, yıkılıyor, kitabımız Kur`an-ı Kerimler evlerden toplatılıp yakılıyor.

Sakal bırakmak yasak, kadınların başlarını örtmesi yasak ve hatta selam vermek suç sayılıyor. Oruç tutmak yasak. Öyle ki, Ramazan ayında özellikle okullarda ve işyerlerinde insanlara zorla su içirilip, yemek yediriliyor. Öğrenciler Çinli öğrenciler tarafından kontrol ettiriliyor.

Müslüman Uygur Türkleri, sudan sebeplerle götürüldükleri hapishanelerde akıl almayacak işkencelere tabii tutuluyor. Elleri ayakları prangalarla kelepçelenip, sağlıksız ortamlarda ölüme terk ediliyor.

Sözüm ona, Eğitim ve Terbiye Kampları denilen hapishanelerde ellerinden ve ayaklarından bağlanarak asılıyor, ağızlarına beton doldurularak boğuluyor.

Müslüman kadınların rahimleri alınıp, hamilelikleri engelleniyor; aksi halde hamile olanlar da çocukları doğmadan birlikte öldürülüyor. Erkekler kısırlaştırılıyor, genç kızlar Çinli erkeklerle evliliğe zorlanıyor, sistematik işkencelere maruz bırakılıyor ve nesilleri yok ediliyor.

Erkekleri hapishanelerde olan yalnız kadınların ve çocukların yaşadığı her Müslüman Uygur’un evine bir Çinli erkek "gözlemci" sıfatıyla yerleştirilerek, kadınların namuslarına iffetlerine dokunuyorlar.

Hal böyle olunca da Doğu Türkistan'da bu zulme maruz kalan Müslüman Uygur kadınları ve kızları, iffetlerini/namuslarını korumak adına intihara başvuruyor.

Üç milyondan fazla Uygur Türkü toplama kamplarında tutuluyorlar. Bunların arasında; profesörler, ilim adamları, ulemalar, yazarlar ve gazeteciler bile o kamplarda güya Çince öğrenip yeniden terbiye ediliyorlar. Din adamlarını büyük meydanlarda Çin marşları ve geleneksel Çin müzikleriyle dans ettiriliyorlar.
Bugün, ekonomik, siyasi ve sair sebeplerden dolayı Doğu Türkistan'da Çin Yönetiminin uyguladığı bu insanlık dışı uygulamalara sessiz kalanlar, yarın bunun hesabını ne insanlığın vicdanında ve ne de mahşerde vermeyeceklerdir. Çünkü tüm dünyanın gözü önünde bir millet sadece farklı dinden ve farklı dilden oldukları için akla hayale gelmeyecek metotlarla işkencelere tabii tutulmakta, kendi vatan topraklarında soykırıma maruz bırakılmaktadır.” (Abdulcelil Karakaş)