Zülcenaheyn
Şehitlerimizin acısı hep yüreğimizde. Kalleş ve hain terör örgütü PKK’nın zulmünü ve insanlık dışı katliamlarını şiddetle lanetliyorum. Bu iğrenç örgütün cinayetlerine sesini çıkarmayan emperyalist ülkeleri de kınıyorum, içerideki kuyruklarını da! ‘Yazar’ ve ‘sanatçı’ diye geçinip terör odaklarının karıştığı eylemleri destekleyen ve ‘ortak açıklama’larıyla kimden yana olduklarını ortaya koyanları da ayıplıyorum. Aslında herkes kendisine yakışanı yapıyor. Ama kesinlikle bilinmelidir ki Türkiye, DAEŞ ve FETÖ örgütlerini silip süpürdüğü gibi PKK denilen pislik güruhu da, Cenabı Allah’ın inayetiyle yok edecektir.
Bu ıstırabı yaşarken kısa süre önce Cumhurbaşkanımızın Ay’a seyahat ile ilgili yaptığı açıklamanın süruru devam ediyor. Her ne kadar malum tayfa, bu hizmeti görmese de onların bu tavrına alıştık. Zira “Yapılan iyi hizmetleri desteklemeyeceğiz.” açıklamasında bulunmuşlardı. O hastalıklı ruhu biliyoruz. 1950’den bu yana yapılan bütün hayırlı, iyi, güzel ve kıymetli hizmetlere karşı çıktılar. Bu anlaşılabilir. Anlayamadığım ve havsalamın almadığı ikinci husus, genelde ‘muhafazakâr’ diyebileceğimiz başka kesimlerin de benzer çirkin tavrı geliştirmesidir. Taassup körlüktür, hakikati görmemektir. İnsan, grup veya partiler muhalif olabilir, hatta olmalıdır da. İktidarın yanlışları varsa, elbette ikaz edilmelidir. Ama yapılan her şeye karşı çıkmak sağlıklı bir davranış şekli değildir. Milliyetçi duruştan ‘ulusalcı’ çizgiye geçen bir kesim var ki kendi öz değerlerinden hızla uzaklaşıyorlar. Meselâ “Mavi Vatan”a sevinemiyor, Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle Karabağ’ı kurtarmasına mutlu olamıyorlar. Zira sevinçlerini ifade ettiklerinde bunun hükümete yarayacağına inanıyor, yutkunarak konuşuyorlar. Bir de ‘dindar’ bir iki grup var. Bunlar da aynı şaşılıkla ve peşin hükümlerle boğuşuyorlar. Feleklerini şaşırdılar. İnançlı oldukları hâlde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yarayacak diye Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesine bile sevinemediler. Ne kadar feci bir hâl. Yazıklar olsun! Politikanın bu mutaassıpları, bindikleri dalı kesiyor, değerlerine sırt çeviriyor, cellatlarına maalesef körkütük âşık oluyorlar. Ne diyelim? “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez!” Allah basiret, feraset ve şuur nasip etsin.
Bugünlerde uzayı, gökyüzünü, yıldızları, ay’ı tartışıyoruz. Bu konuda Osmanlı döneminde ilk çalışmaları yapanlardan biri de İbrahim Hakkı Hazretleri’dir. Asırlar önce Siirt’in Tillo beldesinde yaptığı aletlerle semayı seyreden, gökyüzündeki cisimleri araştıran Hazret, Marifetname’de incelemelerini neşretmişti. İnşallah bu vesile ile İbrahim Hakkı Hazretleri’nin ismi, teknolojik çalışmaların merkezine veya herhangi bir üniversiteye verilir.
Mesut Turan, Erzurum’un yetiştirdiği değerli yazarlarımızdandır. Birkaç yıl önceydi. Yönettiğim Mihrabad Yayınları’nda kendisiyle tanışmış ve dost olmuştuk. Efendi Bey isimli çok hoş ve kıymetli bir romanını yayınlamıştık. Bir gün kendisine telefon açmış ve şöyle demiştim: “Mesut Bey, memleketiniz ve güzel şehrimiz Erzurum’dan iki mübarek zat çıkmıştır. Biri İbrahim Hakkı Hazretleri, diğeri de Alvarlı Efe Hazretleri’dir. Bunların romanlarını yazmalısınız.” Mesut Bey, işini ciddiyetle yapan mükemmel bir yazardır. İlk romanı yazıp göndermişti. Okumuş ve çok beğenmiştim. Yayımlanmasını da istemiştim. İşte yazılış hikâyesini anlattığım bu roman şükürler olsun ki bugünlerde neşredildi: Zülcenaheyn. “Bir Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Romanı.” Yazarımız, allame büyüğümüzün ailesini, doğup büyüdüğü muhiti, babasıyla çıktığı yolculuğu, Tillo’ya gelişini, burada hocası İsmail Fakirullah Hazretleri ile tanışmasını anlatıyor. 77 yıla sığdırılmış muhteşem bir hayat. İlim ve irfanla donatılmış kutlu bir ömür. Dünyevî ve uhrevî ilimlerde bir deha… İki kanatlı bir âlim, yani Zülcenaheyn. Emek verilen, akıcı bir üslûpla kaleme alınan bu belge romanı, inanıyorum ki severek ve istifade ederek okuyacaksınız.
Doğu’nun bilge şahsiyeti İbrahim Hakkı Hazretleri hakkındaki bu eser, senaryolaştırılıp film yapılmalı, milletimize sunulmalıdır. Mutasavvıf şairimizin “Tefvizname”yle sizleri başbaşa bırakıyorum: “Hak şerleri hayr eyler, / Zannetme ki gayr eyler. / Ârif anı seyreyler, / Mevlâ görelim neyler. / N’eylerse güzel eyler. / Sen hakka tevekkül kıl, / Tefviz et ve rahat ol, / Sabr eyle ve razı ol, / Mevla görelim n’eyler/ / Neylerse güzel eyler. / Bir işi murad etme, / Olduysa inad etme, / Hakk’dandır o reddetme, / Mevlâ görelim neyler. / N’eylerse güzel eyler. / Hiç kimseye hor bakma, / İncitme gönül yıkma, / Sen nefsine yan çıkma, / Mevlâ görelim neyler. / N’eylerse güzel eyler.”