Zühd Nedir, Zâhid Kimdir-6
Zühd konusu Kuran-ı kerimde geniş yer alır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Siz, dünya
hayatını ve zevklerini tercih ediyorsunuz. Halbuki âhiret mutluluğu daha üstün,
daha hayırlı, hem de ebedîdir.” (A’lâ 16-17)
“Size verilen
nimetler, geçici dünya metâı, dünyanın süsüdür. Allah’ın size sakladığı âhiret
mükâfatı ise, daha hayırlı, daha devamlıdır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak
mı-sınız?” (Kasas 60)
“İyi bilin ki (âhirete yer vermeyen) dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır,
bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır.”
(Hadîd 20)
Zühd, sünnet-i
seniyyede de çok geniş yer almıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dünya,
mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” (Müslim,
Zühd, 1)
“Siz, dünyaya karşı zâhid ve az konuşan birini
görürseniz, ona yaklaşınız. Çünkü ona, hikmet telkin edilir.” (İbn Mace: 4240)
“Vallahi,
âhiretin yanında dünya, ancak birinizin şu işaret parmağını denize koyduğu
kadarcıktır. Parmağının, suyun içinden ne kadarcık bir ıslaklık ile döneceğine
bir baksın!” (Müslim, Cennet 55)
“Kul; malım,
malım diyor. Halbuki malından ona yalnız üç şey vardır: Yiyip bitirdiği, giyip
eskittiği ve (Allah yolunda infak) edip biriktirdiğidir.
Bunun dışında kendisi gider, malını insanlara terk eder.” (Müslim: 2958)
Dünyaya sırt
çevirip âhirete dönük olarak yaşamak şeklinde tanımlayabileceğimiz zühd
anlayışının, kendi içerisinde birçok derecesinden bahsetmek mümkün
gö-zükmektedir. Dinini titizlikle yaşamaya çalışan her müslümanın hayatında
zühde ait bir tezahürün varlığından söz edilebilir. Bu, haramlara girmeme adına
sarfedilen bir gayret şeklinde kendini gösterebileceği gibi, helal ve mubah
şeylere dâhi bir tepki olarak da tezahür edebilir.
Bu yönleriyle
zühdün, günümüzde de varlığını canlı bir şekilde devam ettirdiğini söylemek
yanlış olmaz. Günümüzde bazı müslümanların harama girmemek i-çin zâhidane bir
hayat yaşadığı gibi, dinini daha titiz bir şekilde yaşamaya çalışan diğer bazı
müslümanların ise, haram olmayan hususlarda dahi dikkatli davrandıklarını
söylemek mümkündür. İşte buradan hareketle, her müslümanın hayatında bir parça
zühd olduğunu söylemeyebiliriz.
Bir müslümanın
zühd kadar önem vermesi gereken diğer bir husus da dünyanın imarıdır. Bunun
için dünyaya çalışmak da gerekir. Zühd hayatı ile dünya hayatını imar etme
gerçekliği arasında bir çatışma sözkonusu değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: “Yarın ölecekmiş gibi âhiretin için, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya için
çalışınız!” Burada hatırlanması gereken şey şu ki zühd; dünyayı elden değil,
kalbden çıkarmayı gerektirir. Bunun için büyükler; “el kârda, gönül yârda”
demişlerdir. Yani bir insan, istediği kadar dünya malına sahip olabilir; yeter
ki, gönlü Allahü Teâlâ ile beraber olsun.
Burada şöyle
bir uyarı yapmak durumundayız: Yüce dinimiz İslamın emrettiği zühd; asla
çalışıp kazanmamak, dünya nimetlerinden yararlanmamak ve topluma karışmamak
değildir. Elbetteki mümin, toplumsal hayata katılacak, meşru ölçüler
çercevesinde dünya nimetlerinden istifade edecek, günlük işlerini hiç
aksatmadan yapacak, çalışıp kazanacaktır. Müslüman, böyle yapmazsa; kim zekât
ve sadaka verecek, kim fakir ve muhtaçlara yardım edecek? Dinimizin emrettiği
zühd, elde edilen dünyalıklar için aşırı sevinmemek, kaybedilenler için fazla
üzülmemek ve en önemlisi dünyalıklar için haram ve günaha asla girmemektir.
Âyet-i
kerimelerde buyuruldu ki: “Rabbimiz! Bize dünyada da âhirette de iyilik
ver!” (Bekara 201), “Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu ara,
dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas 77) Hadis-i şerifte ise, şöyle
buyuruluyor: “İnsanlarla haşir neşir olup onların ezalarına katlanan
müslüman, insanlara karışmayıp ezalarına katlanmayan müslümandan daha
hayırlıdır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme)
Evet hülasa
olarak İslam âlimleri buyuruyorlar ki: Dinde aslolan zühd, dünyayı elde
bulundurmamak değil, kalbe sokmamak ve dünyalıkları elinden değil, gönlünden
çıkarmaktır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri: “Dünya; insanı, Allah’tan
alıkoyan şeydir,” der. Bu durumda gerçek zühd; halk arasında Hak ile
birlikte olmaya gayret etmek ve; dünyayı cebe değil, kalbe sokmamaktır.
Vesselam…