Zühd Nedir, Zâhid Kimdir-5
İmam-ı Gazalî’nin Eyyühe’l-veled (Ey oğul!) isimli kitabındaki bir rivayette şöyle buyuruluyor: “İçinde kalacağın kadar dünya için çalış, yine içinde kalacağın kadar ahiret için çalış! Allahü Teâlâ’ya muhtaç olduğun kadar itaat et! Ateşe dayanacağın kadar günah işle! Mevlâ’na âsi olmak istediğin zaman da, seni görmeyeceği bir yer ara!..”
Rivayeti
biraz açalım: “İçinde kalacağın kadar dünya için çalış…” Dünyamız için
elbette çalışacağız. Fakat dünyada sonsuz kalamayacağımızı, bir gün dünyayı da
dünyalıkları da mutlaka terk etmek zorunda kalacağımızı; her şeyin sıfır
olacağını düşünerek çalışmalıyız. Dolayısıyla elde ettiğimiz dünyalıklar için
fazla sevinmeye ve kaybettiklerimiz için de fazla üzülmeye gerek yoktur. Hele
hele dünyalıklar için günaha girmek, asla akıl kârı değildir.
“İçinde
kalacağın kadar da ahiret için çalış…” Ahiret
için de, orada sonsuz kalınacağına göre çalışmalı. İnsan sonsuz cehennemin ne
demek olduğunu bir anlasa aklını kaçırır, deli olur. Bir kibrit alevine
dayanamayan insan, cehennem ateşine nasıl dayanacak? İşte bu sonsuz azap,
insanları bekliyor. Dolayısıyla herkes, ahirete hazırlık yapmak zorundadır.
Bunun yanında cennet nimetleri de sonsuzdur ve asla dünya nimetleriyle
kıyaslanamayacak kadar güzel ve çekicidir.
“Allahü
Teâlâ’ya muhtaç olduğun kadar itaat et…” Biz
zavallı kullar, ne zaman Rabbimize muhtaç değiliz ki?.. Nefes alabilmemiz,
kalbimizin çalışabilmesi ve kanımızın damarlarımızda dolaşabilmesinden tutun da
ellerimizi ayaklarımızı ve diğer organlarımızı kullanmaya kadar her saniye ve
her an Rabbimize muhtacız. Bir an olsun; nefes alamadığımızı, kalbimizin
çalışmadığını, sinir sistemimizin felç olduğunu düşünelim, ne olur halimiz?..
Mademki
bir an olsun Rabbimizin yardımı olmadan edemiyor ve yaşayamıyoruz, o zaman hangi
yüzle O’na itaatsizlik yapıp emr-i İlahîsine karşı gelebiliyoruz? Ne diyelim
cahil cesur olur!.. O zaman; her an Rabbimize itaat etmeli; bütün nimetlerine
şükretmeli ve verdiği musibetlere de sabretmeliyiz…
“Ateşe
dayanacağın kadar günah işle…:” Bir
saniyeelimizi kibrit alevine tutacak olsak acısına dayanamayız, Allah
korusun öbür tarafta nasıl dayanacağız? Dünya ateşine dayanamayan insan,
cehennem ateşine nasıl dayanacak?..
“Mevlâ’na
âsi olmak istediğin zaman, seni görmeyeceği bir yer ara…:” Allahü Teâlâ’nın görmediği bir yer hiç
olabilir mi? Elbette ki olamaz. O zaman Rabbimiz bizi gördüğü halde nasıl olur da
günah işleyebiliyoruz. Bu aptallık değil de nedir. Zaten bunun için; “en
akıllı insanlar, zâhidlerdir,” denilmiştir.
Peygamber
Efendimiz aleyhissalatü vesselamın bizzat zühdî bir hayat yaşadığı ve bu hayat
tarzını Ashabına da tavsiye ettiği bilinmektedir: Allah Resülü sallallahü aleyhi
ve sellem; yamalı elbise giydi. Temiz olmak kaydıyla önüne gelen her türlü
yemeği yedi. Pabuçlarını ve elbiselerini bizzat kendisi yamadı. Koyun ve
keçilerini bizzat kendisi sağdı. Zengin-fakir herkesle el sıkışıp görüştü ve
şöyle buyurdu: “Ben kulum; kul gibi yer ve kul gibi otururum.” (El-Envar
Fi Şemaili’n-Nebiyyi’l-Muhtar: 427)
Hazret-i
Hafsa validemiz radıyallahü anha anlatıyor: “Bir kilimi ikiye katlar da
Efendimize aleyhisselama yatak yapardık. Bir defasında dörde katlamıştık da
gece namaza kalkamamış ve; altına ne serildiğini sorarak her zamanki serginin
serilmesini talep etmiş, istirahatı ile fazla meşgul olunmasından hoşnut
olmamıştı.” (Tirmizi, Şemail, s. 261.)
İbni
Mesud Hazretlerinin haber verdiğine göre Rasül-i Ekrem bir gün hasırın üzerinde
uyumuş ve hasır, mübarek vücudunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine: “Hasırla
aranıza birşeyler serseydik” diyen Sahabîlere şöyle buyurdu: “Benim
dünya ile ne işim var? Ben dünyada; yolculuğu sırasında bir ağaç altında
gölgelenen, sonra da oradan geçip giden bir yolcu gibiyim.” (İbn Mace, Zühd,
409)
Efendimiz aleyhiselamın; özellikle Mekke’nin fethinden sonraki fakirliği zorunlu değil, ihtiyarîdir. Çünkü İslam devleti, o günkü şartlarda dünyanın en kudretli devleti haline geldiği, devlet hazinesi dolup taştığı zamanlarda bile O’nun yaşantısında bir değişiklik olmadı ve asla mal biriktirmedi.
(Devamı haftaya…)