Zühd Nedir, Zâhid Kimdir-4
Dünya
fâni, âhiret de bakî olduğuna göre; akıllı kişi dünyaya fazla değer vermez ve
âhiret yolunun hazırlığına hız verir. Kaldı ki tek derdi âhiret olana büyük
müjde vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Her kim gam ve tasalarını bire
indirir ve sadece âhiret tasasını gönlünde bulundurursa Allah, onun dünyevî
gamlarını izale eder!”
Âhiret
hayatının bu kadar övülülüp medhedilmesinin yanında dünya hayatının bu kadar
yerilip kötülenmesinin sebebi; insanda fıtrî olan ve doğuştan gelen dünya
sevgisini frenlemek ve kulluk şuûrunun kaybolmasını engellemektir. Çünkü insanın
zâhid olmasına engel olan önemli unsurlardan biri de hiç şüpesiz dünyalıkların;
özellikle de servetin insan psikolojisi üzerindeki menfi etkisidir. Çünkü servet
ve istiğna yani ihtiyaçsızlık; insanı hissizleştirir ve şımartır. Âyet-i
kerimede buyuruldu ki: “Şüphe yok ki insan, kendisini müstağni (ihtiyaçsız)
görünce, azgınlaşıverir!” (Alak 6-7)
Başka
bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: “Dünya tatlı ve hoştur. Allah
sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse
dünyadan sakının, kadından da sakının! Çünkü İsrailoğullarının ilk fitnesi kadınlarla alakalı idi.”
(Müslim: 2742) Hakikaten dünya geçici ve göz boyayan aldatıcı güzelliklerle
doludur. Bunun için nefsin zaaflarına uygun hayaller sürekli meşgul eder
insanın beynini… Mesela nefis dünya malına çok düşkün olduğu için; çalışır,
kazanır, biriktirir ve elinden geldikçe üst üste yığar... Biraz daha biraz daha
derken malın ve paranın esiri oluverir…
Ardından
kadın merakı başlar… Sonra makam, mevki ve güç sahibi olma derdi ile müptela
olur… Üstün ve değerli olmak, saygı ve hürmet görmek, iltifat edilmek ve
parmaklarla gösterilmek hevesine kapılır… İnsanın başka bir önemli zaafı da;
meşhur olmak, herkes tarafından bilinip tanınmaktır… Hâlbuki bu fâni dünyadaki
varlığımız geçici ve sınırlıdır, kısacık bir zamanda bitip sona erecektir ve
bunda kimsenin şüphesi de yoktur.
Binaenaleyh
dünyanın en akıllı, en realist ve en idealist insanları olan zâhidler; bu
hakikatin farkında oldukları için; ne kaybettikleri dünyalıklar için üzülürler
ne de bunları elde etmek için bitip tükenmek bilmeyen bir çaba içine girerler.
Onlar, burada misafir olduklarını, gerçek yurtlarının ise âhiret olduğunu çok
iyi bildikleri için; -dünya ehline bakmazlar- Allahü Teâlâ’nın
nimet verdiği nesilleri yani; sahabe, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiîn hazeratının mübarek
yolunu takip ederler...
Peki,
bu gerçek ortada olduğu halde insan nasıl olur da âhireti unutur, derseniz,
deriz ki, onlar sarhoştur. Hakikaten nefsin, şeytanın ve kötü çevrenin oyununa
gelerek fâni dünyanın câzibesine kapılan insan, bir nevi sarhoş gibidir. Kişi
sarhoş iken, kendini mutlu hissetme yanılsamasına kapılabilir.
Ancak
bu hal uzun sürmez, o kendine geldiğinde nasıl böyle bir duruma düştüğüne çok
üzülür. Fakat artık iş işten geçmiştir ve yapabilecek bir şey yoktur. Bu
durumda insan, yaptıklarının neticesine katlanmak zorunda kalır. İşte aynı
şekilde huzur ve esenliği beyhude yere maddede arayan insanlar da asıl
zannederek dayandıkları temellerin ne kadar boş olduğunu âhirette, maazallah;
büyük hüsranı yaşadıklarında anlayacaklar…
Zühd;
Sevgili Peygamberimizin, evliyanın ve onları sevenlerin yolu ve şiarıdır. Amr
bin As radıyallahü anh Hazretleri şöyle der: “Ey insanlar! Peygamberiniz
sallallahü aleyhi ve sellem, dünyaya karşı insanların en zâhid olanı idi. Siz
ise, dünyaya en fazla rağbet eden insanlar oldunuz!” (Sahihu İbni Hibban: 7379)
Mekke
müşrikleri, Efendimiz aleyhisselama gelip; mübarek davasından vazgeçmesi
halinde kendisine; liderlik, zenginlik ve istediği kızla evlenmeyi teklif
ettiler. Efendimiz aleyhisselamın cevabı şu oldu: “Güneşi sağ avucuma, ayı
da sol avucuma koysanız, Ben yine de davamdan vazgeçmem!” (Siretu İbni
Hişam) İşte Müslüman da böyle olacak, hiçbir şekilde oyuna gelmeyecek;
âhiretine zarar verecek; hatta ve hatta âhiretine hizmet etmeyecek şeylerden
tamamen uzak duracaktır.
(Devamı haftaya…)