Zühd Nedir, Zâhid Kimdir-3
Abdullah
bin Ömer radıyallahü anhümâ diyor ki; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
benim iki omuzumu tuttu ve şöyle buyurdu: “Dünyada sanki bir garip veya bir
yolcu gibi ol!” Bu hadis-i şerifin râvisi büyük sahabi Abdullah bin Ömer
radıyallahü anhümâ şöyle derdi: “Akşama ulaştığın zaman sabahı bekleme,
sabaha kavuştuğun zaman da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın
için; hayatın boyunca da ölümün için tedbir al!” (Buhârî: 6053)
Dikkat
buyurun: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Ömer’e
söyleyeceği sözü söylemeden ve yapacağı nasihatı yapmadan önce onun omuzunu
tutuyor. Bu hareket, sözü söyleyenin, muhatabına çok değer verdiğini ve
söyleyeceği söze de dikkat etmesi gerek-tiğini ifade eder.
“Garip”, memleketinden ve ailesinden uzakta bulunan kimsedir. “Yolcu” da hemen hemen aynı manaya gelir. Ancak bir farkla ki; “garip”, memleketinden ve ailesinden uzakta ise de, bulunduğu ve bir müddet kaldığı yerde birkaç tanıdık edinmiş olabilir.
Gelip geçici “yolcu” ise, bundan da mahrumdur. İşte böyle bir kimse, nasıl ki kaldığı yere hiç önem vermeyip bir an evvel vatanına dönmek için can atıyorsa, Müslüman da ne dünya nimetlerine sevinir, ne de sıkıntılarına üzülür. O, ömrü boyunca gerçek vatanı olan ahiret için hazırlık yapar ve orada mahcup olmamak için çırpınıp durur.
Efendimiz
aleyhissalatü vesselam, Abdullah bin Ömer’e dünyada bir “garip” veya bir
“yolcu” gibi yaşamayı tavsiye ederken; dünyaya ve dünyalıklara çok bağlanmamasını,
dünyayı ebedî bir vatan gibi görmemesini tavsiye etmiş oluyor. Zira bir “garip”
veya bir “yolcu” gibi olan kimsenin, başkalarına karşı hasedi, kini,
düşmanlığı, kavgası, kötü düşünce ve davranışları olmaz.
Başka
bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: “Dünya sevgisi her çeşit
hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.”
(Beyhaki, Şuabu’l-İman ve Mirkatu’l-Mefatih: 5213) Evet dünyanın o aldatıcı
sarhoşluğunu tadıp kendinden geçenler, ya da ele geçiremedikleri şeyler için artan
bir hırsla dünyaya sarılıp ahireti unutanlara, dünya ancak bir zarar hanesidir.
Tövbe edip yüzünü ahirete çevirmedikten sonra, dünyada geçen her an bir azap
sebebidir.
“Dünyada
sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol,” ifadesinden sonraki kısım, Abdullah bin Ömer hazretlerine aittir
ki şöyle diyor: “Akşama ulaştığında sabahı bekleme, sabaha kavuştuğunda
da akşamı bekleme!” Yani; her işi vaktinde ve saatinde yapmalı; sabahın
işini akşama, akşamın işini sabaha bırakmamalıdır! Çünkü insanın akşamdan
sabaha, sabahtan akşama çıkma garantisi yoktur. Zira, ölümün ne zaman geleceği
belli değildir. Bunun için insan gerçekçi olmalı, ardı arkası kesilmeyen
arzulara kendini kaptırmamalı ve bir ömre sığmayacak kadar boş hayal peşinde
koşmamalıdır.
Abdullah
bin Ömer hazretleri sözünün devamında şöyle diyor: “Sağlıklı anlarında
hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al!” Bu
sebeple sağlığın kıy-metini çok iyi bilmeliyiz. Çünkü insan, sağlıklı iken
yapabildiği ibadeti, hastalandığında yapamayacak duruma gelebilir. Aynı şekilde
çalışıp kazanabilirken, çalışamaz ve kazanamaz duruma düşebilir.
Ölüm bir
gerçektir. O halde imkân varken, hazırlık yapmalıyız. Sağlıklı olduğumuz
günleri ganimet bilmeli, dünyada iken ahireti kazanmanın
yollarını arayıp bulmalıyız. Yoksa Allah korusun cehennem bizi bekliyor
olabilir. Rabbimiz celle celalüh bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “O
gün, cehenneme; doldun mu, deriz. O da; daha var mı, der!..” (Kaf 30)
Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: “Allah, bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur.” Yani
Rabbimiz celle celalüh, sevdiği kulunun; nefse hoş gelen aldatıcı sevgilere
yönelmesini engeller. Bu, tamamen iyileşmek için perhiz yapan bir hastanın
durumu gibidir. Bizler de dünyaya karşı arzularımızı sınırlayıp, onun bizi
hüsrana itmesine engel olmalıyız. Unutmayalım ki fâni dünya geçip gidiyor, ebedî
âhiret ise bizi karşılamak üzere bekliyor.
(Devamı haftaya)