Zühd Nedir, Zâhid Kimdir-2
Zühdün
ilk derecesi, dinin yasakladığı şeyleri yani bütün günahları terk etmek;
ikincisi, şüpheli şeylerden uzak durmaktır ki, buna “vera” denir.
Üçüncüsü de yapılmasına da yapılmamasına da ruhsat verilen şeyleri terk
etmektir. Azimet ehlinin zühdü de, Efendimiz aleyhi selamın yaptığı gibi mümkün
olduğunca mubah olan şeylerin azıyla iktifa etmektir. Mesela; az yemek, az
konuşmak ve az uyumak gibi. Zühdün en âli ve en yüksek derecesi ise; yukarıda
da geçtiği gibi masivallahı yani Allahü Teâlâ’nın dışındaki her şeyi kalbden
çıkarmaktır.
Başka
bir değerlendirme ile zühd üç kısımdır:
a) Haramları terk etmek: Zühdün, bu türünün
bütün Müslümanlarda bulunması gerekir. Çünkü haramları terk etmek, herkese
farzdır.
b) Mübahların gerekli olmayanlarını terk etmek:
Bu da, kullukta ileri derecelere ulaşmış zatların özelliğidir.
c) Allahü Teâlâ’nın zikriyle meşgul olmaya mâni
olan herşeyi terk etmektir: Bu ise, Allahü Teâlânın azametini kavramış güzide
şahsiyetler olan âriflerin zühdüdür. Allahü Teâlâ hepimize nasip eylesin…
Zühd,
Selef-i sâlihin rahmetullahi aleyhim ecmain hazeratının hayat tarzı idi.
Onların hayatı, azla yetinmenin ve zâhidliğin eşsiz örnekleriyle doludur. Onlar
bu mübarek hayat tarzını, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin siret-i
tâhiresi ve sünnet-i seniyyesinden öğrenmişler ve bütün Müslümanlara örnek
olması için “kitâbü’z-zühd”lerde toplamışlardır.
“Kitâbü’z-zühd”
isimli birçok eser vardır. Bu mübarek
kitaplarda, Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshab-ı kiram
rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmainin örnek hayatları ile ilgili rivayetler yer
almaktadır. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin kul peygamber olmayı
tercih etmesi, Müslüman nesillerin hayat anlayışını çok etkilemiştir. Efendimiz
aleyhissalatü vesselamın bu konudaki hadis-i şerifleri meşhurdur. Şöyle ki: “Ben
melik peygamber ile kul peygamber olma hususunda serbest bırakıldım. Cebrâil
bana tevazu göstermemi işaret etti. Ben de ‘Kul peygamber olayım, bir gün
doyar, bir gün aç kalırım’ dedim.” (İ. Ahmed, Müsned: 7160)
Kâinatın
Efendisi sallallahü aleyhi ve sellem, İslâm’ın Arap yarımadasının hemen hemen
tamamına hâkim olduğu zamanda bile servet biriktirmemiş, mübarek hayatında
daima azla iktifa etmiş, eline geçen dünya malı; ne kadar çok olursa olsun,
hepsini fakirlere dağıtmıştır.
Zühd çok
yüksek bir mertebedir. Bu âli mertebeye erişebilmek için, nefsin mutlaka tezkiye
edilmesi gerekir. Çünkü nefis, tabiatı ve doğası gereği çok câhil olup; dünyaya
ve dünyalıklara pek düşkündür. Nefis, tezkiye olmadan yüzünü dünyadan âhirete
çevirmez. Tezkiye ise; nefis, kalb ve ruhun manevî kirleri olan günahlardan
temizlenmesidir.Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Rabbinin huzurunda
durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince, şüphesiz
ki cennet onun varacağı yerdir…” (Naziat 40-41)
Hadis-i
şerifte “zühd” kavramı şöyle özetlenmiştir: Bir sahabi, Efendimiz aleyhisselama
gelip sorar: “Ya Resûlallah, bana öyle bir amel göster ki, onu işlediğim
zaman beni hem Hak, hem de halk sevsin.” Bunun üzerineEfendimiz
aleyhisselam şöyle buyurur: “Dünyaya karşı zâhid ol ki, Allah seni sevsin.
İnsanların ellerindekilere karşı zâhid ol ki, onlar seni sevsin.” (İbn
Mace: 4241)
Aynı
şekilde kul da kendi canını ve malını Allahü Teâlâ’ya sattığı zaman, hevâ ve hevesinden
vazgeçerek O’nun yoluna girmiş ve zahidlerden olmuş olur. Âyet-i kerimede
buyuruldu ki: “Hiç şüphesiz Allah, müminlerden;
karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere, canlarını ve mallarını satın
almıştır.” (Tevbe 111)
Zühd Hayatının temel dayanaklarından bir tanesi de şu hadis-i şeriftir: “Abdullah bin Ömer radıyallahu anhümâ diyor ki; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol,” buyurdu. Büyük sahabi Abdullah bin Ömer radıyallahü anhümâ şöyle derdi: Akşama ulaştığın zaman sabahı bekleme, sabaha kavuştuğun zaman da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için; hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî: 6053) (Devamı haftaya…)