Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.86
Gram Altın
2975.38
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Temmuz 2022

Zorunlu göçün ilk adresi İspanya

“İspanya’nın Kuzey Afrika ülkesi Fas’ın sınırları içinde kalan iki sömürge toprağından biri olan Melilla kentinde, Fas-İspanya sınırındaki çitleri aşarak İspanya tarafına geçmeye çalışan yüzlerce mülteci şiddetle karşılaştı. En az 37 mültecinin yaşamını yitirdiği duyuruldu.”

Haber bültenlerinde ve sosyal medya platformlarında bu trajik görüntüyü görünce; acının, baskının, zulmün, zorunlu göçün, ölümün, katliamın ilk adresi ispanya ve kirli tarihini tekrar hatırlattı.

Fas, 1956’da bağımsızlığını kazandığından beri birçok sınır sorunu ile mücadele eden bir ülke. Sadece kuzeyinde değil, doğu ve güney sınırlarında da kolonyal zamanlardan kalan problemlerle baş başa. Fakat Cebelitarık Boğazına açılan kıyı şeridinde İspanya ile yaşadığı anlaşmazlık sömürge döneminden çok daha öncelere dayanmakta.

Müslümanların İspanya serüveni 711 yılında Tarık Bin Ziyad’ın yanındaki yedi bin civarında savaşçıyla Cebel-i Tarık’a ayak basmasıyla başladı. Büyük kumandan bu seferden geri dönülmesin diye bütün gemileri yaktırmıştı.

Müslümanlar fethettikleri topraklara El-Endülüs adını vermişlerdi. Bu topraklarda 711 yılında başlayan Müslüman egemenliği 1614 yılına kadar devam etti. Bu süre çeşitli dönemlerle adlandırıldı. Bunlar Valiler Dönemi (714-756), Endülüs Emevileri Dönemi (756-1031), Mülûkü't-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090), Murabıtlar Dönemi (1090-1147), Muvahhidler Dönemi (1147-1238), Gırnata (Granada) Sultanlığı (1232-1492), Müdeccenler ve Moriskolar (1492 - 1610). Bu dönemler boyunca İspanya bütün alanlarda en güzel zamanlarını yaşadı. Bölgenin doğası, mimarisi, edebiyatı, sanatı gelişti. Bölgeye şeker, pirinç, portakal, limon ve kahve gibi yeni ekinler getirildi. Yeni sulama teknikleri… Hem İslam dünyasıyla hem de Hristiyan Avrupa ile sürdürülen zirai ve ticari bağlantılar ülkenin her yerinde entelektüel, sanatsal, kültürel bir havanın hızla yayılmasını sağladı.

Tam anlamıyla üst bir şehir kültürü oluştu. Kurtuba taşlı yolları, sokak lambaları, okulları, hamamları, hastaneleri, kütüphaneleri ile Hristiyan dünyada eşi benzeri olmayan bir şehir haline geldi. Avrupa’daki en geniş Hristiyan kütüphanelerinde kitap sayısı birkaç yüzü geçmezken Kurtuba'daki bir hattat yılda altı yüz el yazması cilt yapıyordu. Müslümanlar İspanya'yı fethettikten sonra Endülüs Emevi Devleti'nin merkezi Kurtuba, Avrupa'nın en zengin kültür merkezi oldu ve 400 bin el yazma eser içeren kütüphanesiyle birçok öğrenci ve bilginin uğrak yeri haline geldi. İspanya'da Müslümanların hakimiyeti 781 yıl devam etti. Bu süre içerisinde Emevi hükümdarlarının kurdukları yönetim altında Yahudiler ve Hristiyanlar barış içinde yaşadılar ve dinleriyle adetlerini rahatlıkla hoşgörülü şekilde icra ettiler.

Sözüm ona Avrupa’nın bugün gerçekleştirmek için yırtındığı ya da en azından öyle göründüğü çok uluslu birliktelikler, çok kültürlülük Müslüman İspanya’da ya da Endülüs’te gerçekleşmişti. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bir arada yaşıyordu.

Müslümanlar burada ne kadar parlak ve göz alıcı medeniyet kurmuşlarsa yıkılışları da o kadar trajik ve buruk bir şekilde gerçekleşti.

İntikamın, ırkçılığın ve felaketin başlangıcını İspanya Kralı III. Felipe’nin 1609 ve 1614 yılları arasında Müslüman nüfusunun tamamının İspanya topraklarından sürülmesini emretmesi ile başlamış oldu.1609 yılında İspanya Kralı bir ferman yayınlayarak bütün Müslümanların İspanya’yı terk etmesi için üç gün süre verdi. Aksi halde ölüm cezasına çarpılacaklardı. Bu zalimane karar karşısında insanlar yaşadıkları evlerini, köylerini terk etmek zorunda kaldılar. Göç edenlere hükümet yetkilileri eşlik ediyordu. Irmaktan su içen ya da bir gölgeye sığınan mültecilerden ücret talep ediyorlardı. Beş yıl süren bu sürgün sonucunda 300.000 Müslüman İspanya topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Göç edeceklerin yanlarına altın ya da gümüş alması yasaktı. Karadan Aragon üzerinden geçmek, oraya yerleşmeleri ihtimaline karşı yasaklanmış, gemiye binecekleri limanlar Atlantik’teki Vizcaya Körfezi ile sınırlı tutulmuştu. Aynı zamanda aşağı yukarı bütün Müslüman dünyasına gidişleri de engellendi. Bunun yanında giderken yanlarına on dört yaşından küçük erkek, on iki yaşından küçük kız çocuğu almak yasaktı. Bu çocuklar Hristiyan olarak yetiştirilmeleri için Hristiyan ailelere verilecekti. Camilere el konuldu ya da yıkılmak için işaretlendi.

Binlerce Müslüman kadın , erkek ve çocuk evlerinden zorla alınarak Avrupa tarihinde o güne kadar görülmemiş en geniş çaplı sürgünle sınır dışı edildi. Sürgünden daha acı olan bir durum daha var. O da Müslümanların zorla Hristiyan yapılması.16. yüzyılın başında Müslümanlar Hristiyanlığa döndürülüyor. Bunlara Morisko adı veriliyor. Moriskolar yıllar boyu kendi dini geleneklerinden vazgeçmelerini isteyen ve kendilerine zulmeden Hristiyan toplumun içinde varla yok arasında bir yerlerde yaşadılar. Göç edilen Coğrafyalar

Moriskolar’ın en önemli göç merkezi Kuzey Afrika toprakları olmuştur. Kuzey Afrika’nın (Fas, Tunus, Cezâyir) tercih edilmesinin pek çok nedeni arasında; coğrafyanın Endülüs topraklarına en yakın İslâm toprağı olmasıydı.

Yüzyıllar geçmiş olsa da, geçmişin ırkçılığı ve intikam izlerini ikiyüzlü Avrupa’da tekrar görüyoruz. Dün Endülüs, bugün Fas, yarın hangi İslam coğrafyası olacak…

Avrupa medeniyeti tek dişi kalmış canavar.