Zorunlu göçün ilk adresi İspanya
“İspanya’nın Kuzey Afrika ülkesi Fas’ın sınırları içinde kalan iki sömürge toprağından biri olan Melilla kentinde, Fas-İspanya sınırındaki çitleri aşarak İspanya tarafına geçmeye çalışan yüzlerce mülteci şiddetle karşılaştı. En az 37 mültecinin yaşamını yitirdiği duyuruldu.”
Haber bültenlerinde ve sosyal medya platformlarında bu
trajik görüntüyü görünce; acının, baskının, zulmün, zorunlu göçün, ölümün,
katliamın ilk adresi ispanya ve kirli tarihini tekrar hatırlattı.
Fas, 1956’da bağımsızlığını kazandığından beri birçok sınır
sorunu ile mücadele eden bir ülke. Sadece kuzeyinde değil, doğu ve güney
sınırlarında da kolonyal zamanlardan kalan problemlerle baş başa. Fakat
Cebelitarık Boğazına açılan kıyı şeridinde İspanya ile yaşadığı anlaşmazlık
sömürge döneminden çok daha öncelere dayanmakta.
Müslümanların İspanya serüveni 711 yılında Tarık Bin
Ziyad’ın yanındaki yedi bin civarında savaşçıyla Cebel-i Tarık’a ayak
basmasıyla başladı. Büyük kumandan bu seferden geri dönülmesin diye bütün
gemileri yaktırmıştı.
Müslümanlar fethettikleri topraklara El-Endülüs adını
vermişlerdi. Bu topraklarda 711 yılında başlayan Müslüman egemenliği 1614
yılına kadar devam etti. Bu süre çeşitli dönemlerle adlandırıldı. Bunlar
Valiler Dönemi (714-756), Endülüs Emevileri Dönemi (756-1031), Mülûkü't-Tavâif
(Beylikler) Dönemi (1031-1090), Murabıtlar Dönemi (1090-1147), Muvahhidler
Dönemi (1147-1238), Gırnata (Granada) Sultanlığı (1232-1492), Müdeccenler ve
Moriskolar (1492 - 1610). Bu dönemler boyunca İspanya bütün alanlarda en güzel
zamanlarını yaşadı. Bölgenin doğası, mimarisi, edebiyatı, sanatı gelişti.
Bölgeye şeker, pirinç, portakal, limon ve kahve gibi yeni ekinler getirildi.
Yeni sulama teknikleri… Hem İslam dünyasıyla hem de Hristiyan Avrupa ile
sürdürülen zirai ve ticari bağlantılar ülkenin her yerinde entelektüel,
sanatsal, kültürel bir havanın hızla yayılmasını sağladı.
Tam anlamıyla üst bir şehir kültürü oluştu. Kurtuba taşlı
yolları, sokak lambaları, okulları, hamamları, hastaneleri, kütüphaneleri ile
Hristiyan dünyada eşi benzeri olmayan bir şehir haline geldi. Avrupa’daki en
geniş Hristiyan kütüphanelerinde kitap sayısı birkaç yüzü geçmezken
Kurtuba'daki bir hattat yılda altı yüz el yazması cilt yapıyordu. Müslümanlar
İspanya'yı fethettikten sonra Endülüs Emevi Devleti'nin merkezi Kurtuba,
Avrupa'nın en zengin kültür merkezi oldu ve 400 bin el yazma eser içeren
kütüphanesiyle birçok öğrenci ve bilginin uğrak yeri haline geldi. İspanya'da
Müslümanların hakimiyeti 781 yıl devam etti. Bu süre içerisinde Emevi
hükümdarlarının kurdukları yönetim altında Yahudiler ve Hristiyanlar barış
içinde yaşadılar ve dinleriyle adetlerini rahatlıkla hoşgörülü şekilde icra
ettiler.
Sözüm ona Avrupa’nın bugün gerçekleştirmek için yırtındığı
ya da en azından öyle göründüğü çok uluslu birliktelikler, çok kültürlülük
Müslüman İspanya’da ya da Endülüs’te gerçekleşmişti. Müslümanlar, Hristiyanlar
ve Yahudiler bir arada yaşıyordu.
Müslümanlar burada ne kadar parlak ve göz alıcı medeniyet
kurmuşlarsa yıkılışları da o kadar trajik ve buruk bir şekilde gerçekleşti.
İntikamın, ırkçılığın ve felaketin başlangıcını İspanya
Kralı III. Felipe’nin 1609 ve 1614 yılları arasında Müslüman nüfusunun
tamamının İspanya topraklarından sürülmesini emretmesi ile başlamış oldu.1609
yılında İspanya Kralı bir ferman yayınlayarak bütün Müslümanların İspanya’yı
terk etmesi için üç gün süre verdi. Aksi halde ölüm cezasına çarpılacaklardı.
Bu zalimane karar karşısında insanlar yaşadıkları evlerini, köylerini terk
etmek zorunda kaldılar. Göç edenlere hükümet yetkilileri eşlik ediyordu.
Irmaktan su içen ya da bir gölgeye sığınan mültecilerden ücret talep
ediyorlardı. Beş yıl süren bu sürgün sonucunda 300.000 Müslüman İspanya
topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Göç edeceklerin yanlarına altın ya da
gümüş alması yasaktı. Karadan Aragon üzerinden geçmek, oraya yerleşmeleri
ihtimaline karşı yasaklanmış, gemiye binecekleri limanlar Atlantik’teki Vizcaya
Körfezi ile sınırlı tutulmuştu. Aynı zamanda aşağı yukarı bütün Müslüman
dünyasına gidişleri de engellendi. Bunun yanında giderken yanlarına on dört
yaşından küçük erkek, on iki yaşından küçük kız çocuğu almak yasaktı. Bu
çocuklar Hristiyan olarak yetiştirilmeleri için Hristiyan ailelere verilecekti.
Camilere el konuldu ya da yıkılmak için işaretlendi.
Binlerce Müslüman kadın , erkek ve çocuk evlerinden zorla
alınarak Avrupa tarihinde o güne kadar görülmemiş en geniş çaplı sürgünle sınır
dışı edildi. Sürgünden daha acı olan bir
durum daha var. O da Müslümanların zorla Hristiyan yapılması.16. yüzyılın
başında Müslümanlar Hristiyanlığa döndürülüyor. Bunlara Morisko adı veriliyor.
Moriskolar yıllar boyu kendi dini geleneklerinden vazgeçmelerini isteyen ve
kendilerine zulmeden Hristiyan toplumun içinde varla yok arasında bir yerlerde
yaşadılar. Göç edilen Coğrafyalar
Moriskolar’ın en önemli göç merkezi Kuzey Afrika toprakları
olmuştur. Kuzey Afrika’nın (Fas, Tunus, Cezâyir) tercih edilmesinin pek çok
nedeni arasında; coğrafyanın Endülüs topraklarına en yakın İslâm toprağı olmasıydı.
Yüzyıllar geçmiş olsa da, geçmişin ırkçılığı ve intikam
izlerini ikiyüzlü Avrupa’da tekrar görüyoruz. Dün Endülüs, bugün Fas, yarın
hangi İslam coğrafyası olacak…
Avrupa medeniyeti tek dişi kalmış canavar.