Zorunlu eğitim
Daha önce muhtelif vesilelerle gündeme getirdiğimiz zorunlu eğitim meselesi, Milli Eğitim bakanı tarafından geçenlerde dile getirildi ve zorunlu eğitimden vazgeçmenin gereği anlatıldı.
Öncelikle ana parametrelere tespitle başlayalım. Ülkede eğitim seviyesinin yükseltilmesi benim de temel hassasiyetlerimden. Bu açıdan, bazıları gibi bu ülkenin okumuşlarından şikayet eden bir insan değilim. Elbette irfanı geniş insanların hepsine ayrıca değer de veririm.
Fakat zorunlu eğitimden vazgeçilmesinin doğru olacağını düşünenlerdenim. Bununla ilgili temel gerekçelerimi ise şu şekilde sıralayabilirim. Birincisi, bunu özgürlükler açısından doğru bulmuyorum. Eğitim almak isteyenlere kesinlikle fırsat sunulması gerekiyor, ancak bunun zorunlu biçimde yapılması bu açıdan sanki sorunlu gibi.
İkincisi, zorunlu eğitim, eğitimin kalitesinin düşmesine sebep olur. Bir kere okullara ve sınıflara kendi fiziki kapasitelerinin ötesinde öğrenci geleceği için sınıflarda aşırı kalabalık bir nüfusu göz önüne almak gerekir. Sınıflar kalabalıklaştıkça, öğretmenlerin ve öğrencilerin dersleri anlatma ve anlama performansları düşer. Bu arada istemediği halde zorla okula gelen öğrencilerin isteksizlikleri, diğer öğrenciler ve öğretmenlerin de enerjilerin düşmesine sebep olacağı gibi öğrenmede alınacak hızı da düşürür. Bu açıdan bir enerji kaybı da yaşanacaktır.
Diğer yandan yaşanan kalite kaybı, yıl geçtikçe hızlanır. Öğretmenler sınıfta dersleri, anlaşılabilmesi için alt veya orta seviyeden anlatmak durumundadırlar ve her sene bunun düştüğünü müşahede edebilirler. Neticede sınıf geçme bağlamında öğrenci zaviyesinden çalışma ile çalışmama arasındaki farkı görünmez kılabilir. Biz şu durumu da gözlemlemekteyiz. Üniversite sınavına giren öğrencilerin birçoklarının en temel ortalamayı bile tutturamaması kanaatimizce böyle bir handikaptan kaynaklanmaktadır.
Galiba 1997 yılındaydı; kesintisiz zorunlu eğitimin geldiği o yıl bir ortaokulda öğretmen olarak görev yapmaktaydım. Sınıfın mevcudu birden 50-60’a kadar yükselmişti. Sınıfta okula zorla gelen epey öğrenci vardı ve onlar kesinlik hiç ders çalışmıyorlardı. Ancak içerinden birisi hem dersi sabote ediyor hem de öğrencileri rahatsız ediyordu. Velisini okula davet ettiğimde gelmemişti bile. Sene sonunda ise birçok buna benzer öğrenci epey yekun tutan zayıflarıyla birlikte kurul kararıyla geçti.
Özellikle ilkokuldan sonra, insanların meslek sahibi olabilmelerine imkan vermek amacıyla eski sisteme dönülmesi, bir mesleğe başlayanlar için onun teorisi ve pratiğini almak üzere meslek ortaokulu ve liselerinin devreye girmesi düşünülebilir. Belki tüm bunların, gelecekte Türkiye’nin hangi mesleklerden ne kadar insana ihtiyaç duyacağı vb. araştırma ve stratejilerle yönlendirilmesi mümkün olabilir.
Sayın Selçuk’un bir de şöyle bir cümlesini kaydetmişim: “Bırakın öğretmenler işini yapsın.” Bakan, fiziki imkanlar yetersiz de olsa, eğitimin kalitesinin öğretmenlerle direkt ilintili olduğunu bu cümlelerde ifade ediyor. Doğru bir tespittir. Peki bu cümleler benim açımdan neyi ihtiva ediyor. Birincisi, velilerin eğitim ve öğretimin içeriğine aşırı müdahale etmekten uzak durmaları. Bu durum öğretmenleri iş yapamaz hale getiriyor.
Eskiden bizim hocalarımız, öğrencilere dışarıda bile yanlış şey yaptıklarında müdahale ettiklerini söylerlerdi. Böylece bir sosyal kontrol da sağlanıyordu. Bazıları öğretmeni sadece bilgi öğreten bir makine olarak görüyor. Halbuki öğretmenin örneklik, öğrencileri yanlış alışkanlıklardan uzaklaştırma ve hayata hazırlama gibi esas misyonlarıyla hatırlanması gerekiyor. Maalesef şikayet ettiklerimiz, hep vazgeçtiklerimizden kaynaklanıyor.