Zorlu sınav
Gündem ENFLASYON, DÖVİZ KURLARI ve FAİZ ORANLARI üzerinden şekilleniyor. Bir takım ekonomistler KİTABİ söylemlerle ekranlarda boy gösterirken, işinde gücünde olan insanlar da olup biteni anlamaya çalışmaktalar. Tabi yaşananlara rasyonel yaklaşmak yerine, FIRSATTAN İSTİFADE hükümeti hedefe koyanlar ise işin bir diğer tarafı. Sadece Hükümeti de değil… Hükümeti destekleyen vatandaşların da, hadsiz eleştirilerden nasiplendiği malum… Lakin terörle mücadele için Meclis’e getirilen Tezkereye bile “HAYIR” diyenlerin, Sn. Erdoğan’ı destekleyenlerin “Milli’liğini sorgulaması”, hadiseyi farklı yerlere savurmuş durumda. Hâlbuki YAKIN TARİHİMİZİ DOĞRU ANALİZ EDEREK, tüm soruların cevaplarını ve sebeplerini bulmanın çokta zor olmayacağını, herkes gibi onlarında bildiği inkâr edilemez.
Mesela Şubat 2001 krizini hatırlarsınız. FAİZLERİN % 7500’leri
bulduğu ve insanların % 40 YOKSULLAŞTIĞI, o kara günleri kim unutabilirdi ki?
Yazar kasalar havalarda uçuşuyor, Amerika’dan ithal Bakanın, IMF’den aldığı
paralar da bir çare olamıyordu. İşte o dönem, Yeni Türkiye’nin ilk fitili
ateşlendi. 2002’de TEK BAŞINA sandıktan çıkan iktidar, İSTİKRARI sağlandığı
gibi ekonomide de gözle görünür bir iyileşme yakaladı. Başörtüsü yasağı, katsayı
rezaleti, vesayet hegemonyası… vb. kronikleşen problemler ise başarıyla
çözüldü. Fakat bunun KALICI olması ve ivmenin daha da YÜKSELMESİ için, Türkiye’nin
TAM BAĞIMSIZ olması lazımdı. O sebeple Türkiye’nin tüm prangalarından kurtulması,
özellikle de dış MİHRAKLARIN ELLERİNDEKİ KOZLARIN alınması, hayati bir öneme
sahipti. Zaten Sn. Erdoğan’da bu bilinçle, ALTTAN ALTA ADIMLAR ATMAYA çoktan başlamıştı.
Ancak bir takım odakların, Türkiye’yi öyle kolay kolay
bırakmaya hiç niyeti yoktu. Öyle ki STRATEJİK KONUMU hasebiyle, kimsenin Türkiye’yi
kaybetme gibi bir lüksü olamazdı. Nitekim en büyük kırılmaya, IMF’ye borcumuzu
sıfırladıktan 15 gün sonra patlak veren Gezi olaylarıyla şahit olduk. Ülkeden
aniden çıkarılan milyarlarca doları, fırlayan faizler takip etmişti. Akabinde
ise 17-25 Aralık kumpası, MİT Tırları olayı, çözüm sürecinin PKK tarafından
sonlandırılması ve 15 Temmuz hainliği bu duruma tuz biber ekti. Artık terör kol
geziyor, dolaysıyla ekonomimize de darbe vuruluyordu. İşte o zamandan sonra,
terörle inanılmaz bir mücadeleye start verildi. İçerde ve dışarıda da, terör
örgülerine karşı operasyonlar adeta bir birini kovaladı.
Anlayacağınız Türkiye’nin SÖZ DİNLEMESİ adına kullandıkları TERÖR
ENSTRÜMANI ellerinden kayıyor, yerini ise PARA SİLAHI alıyordu. Keza her
operasyon sonrası ekonomimize saldırılması, bunu bariz ispatlamıştı. S-400 Füzelerini
almamız, D. Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine başlamamız, Ayasofya’yı açmamız,
Libya ve Karabağ’da oyunlarını bozmamızın ertesinde, yaptıklarına benzer bir
durum kısaca… Derken PANDEMİYLE beraber tedarik zinciri TÜM DÜNYAYI bir açmaza
sokarken, petrol ve gaz fiyatlarının uçması, ENFLASYONU da bir anda tetikledi. ABD’den
AB’ye kadar birçok ülke, neredeyse 20-30 yıldır görülmeyen bir enflasyonla
tanıştı. Elbette bu durumdan, Türkiye’nin de etkilenmemesi imkânsızdı. Ve artık
buna, bir “DUR DENİLMESİ” gerekiyordu. Zira
Türk insanının faiz yükünden kurtulması, enflasyona ezdirilmemesi ve ekonomi
kartının dış mihrakların elinden alınması, bir MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ haline
gelmişti. Bunca badire atlatmış olan Sn. ERDOĞAN'ın, bence en ZORLU SINAVI da
buydu. Şayet Sn. Erdoğan böyle davranmayıp akışına bıraksaydı, 2023'e rahatça gidebilirdi
malumunuz üzere. Ama O; günü değil, Türkiye’nin GELECEĞİNİ KURTARMA adına mücadeleyi
seçmişti.