Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ağustos 2020

Zor zamanların fedakârlarını sevmek…

İnsan kaybettiği bir dostunun dostuna dostunun hatırı için kıymet verir. Eğer hatıralara kıymet vermek olmasaydı, cennette dünya maceraları tatlı sohbetlere vesile olacak diye vaat edilmezdi. Hatıralar mazinin levhalarıdır sevdiklerimizi hatırlatan… Güzel hatıraları sevmek ve hatırlamak beynin gıdasıdır ve sevmek o kadar ucuzdur ki. Düşman olmak ise bir o kadar masraflı ve beynin ve ruhun düşmanıdır. Sünnet-i seniyyenin önemi; Hz. Peygamberimizi hatırlattığı içindir. Hatırlamak örnek almak ve yaşamaktır. Ve hatırlayanlar yaşatmak isterler…

İnsan yaşadığı bir başka şehirde, doğup – büyüdüğü ve çocukluğunu geçirdiği sokakları özler, taşlarını, toprağını hatta kavağını, bulutlarını bile özler... Çünkü onlar, yürüdüğüne, büyüdüğüne şahitlik etmişlerdir ve hatıralar olmuşlardır. Mesela benim Aklımdan Hilmi Mesutgil ve Mahir Mutlu ağabeyler hiç çıkmaz… Onlarla bulunduğumuz yerler, arabayla geçtiğimiz yerler bir hatıra olarak kaldı ve o hatıralar yaşandıkça ruhlarına Fatihalar bağışlamamıza vesile oluyor...

Unutmak ışık hızında uzaklaştırır. Şimdi bizler, Barla’yı ve dağını taşını, Çam Dağını vs. neden gidip gezeriz? Oralar Hz. Üstadımızın yaşadığı ve İman Hakikatlerini yazdığı yerlerdir. Yerinden koparılmış, kuş uçmaz, kervan geçmez ve kimsesiz bırakıldığı yerlerde yaşadıklarına beş para ehemmiyet vermeden, hayatını sağlığını çok sevdiği milletine feda etmiş ve yepyeni düşüncelerin – tefekkürün mucidi olarak, insanlığa Kur’an ve Sünnetin saadet kapıları olduğunu hatırlatmıştır. Kendi yaşlı ama yaşadığı zulümlere karşı nefreti – öfkesi kupkuru sadece iki cihanın saadetine Kur’an ve Sünnet ışığında çalışmıştır.

İşte o felaket dönemlerinde, Kur’an davasına dört elle sarılıp, Üstada sadakatle hizmet etmiş ve Nur Reçetelerini susayan gönüllere ulaştırmış oldukları içindir ki bizler ağabeyleri seviyoruz ve seveceğiz. Barla’nın bahçeleri Çam dağı nasıl Üstadımızın gezip tefekkür ettiği yerlerdir. Aynı şekilde; hizmetinde bulunmuş ağabeylerimizde üstadımızın muhabbetiyle dualarıyla gezip dolaştığı, yüreklerine oturduğu hatıralardır. Şu an hayatta kalan tek varis; Hüsnü Ağabeyimiz, Çam Dağından öte Üstadımızın aziz hatırasıdır. Hatıralara sahip çıkmayalım mı? Çam Dağını, Barla’yı gezenler aynı şekilde ağabeylerimizin yüreklerini ve muhabbetlerini, Üstadımıza var olan sadakatlerini de gezecek ve hatıralara sahip çıkıp, saygı duyacaklar ki; hatıralar var olsun ve örnek alınsın. Bu neden birilerini rahatsız eder ki?

Biz Hz. Ömer’in meşrebindeniz; O mübarek zat, sırf Efendimiz (sav) Hacerü'l-Esvedi öptüğü için öpmüştür. Aynı şekilde, bizlerde, Üstadımız ağabeylere muhabbet ve dua ettiği için, sadakatle imana hizmet ettikleri için ayrıca isimleri külliyatta yer aldığı için severiz sayarız, hürmet ederiz. Ve Çam dağından, Barla’dan çok daha fazla önem verip, hatırlarına ve hatıralarına sahip çıkarız... Üstadın sevdiklerini sevmemek bizim haddimize midir?

Üstat Bediüzzaman, sadece yumurtanın bir ucunu delip, diğer kısımlarını kırmadan yemesi hatta yedikten sonra ezmeden parçalamadan atması bize kadirşinaslığı ve tahribatın ne denli kötü olduğunu öğretmektedir. Yumurta kabuğuna hassasiyet gösteren Bediüzzaman, elbette hizmetinde bulunmuş talebelerine de çok daha fazlasıyla hassasiyet ister. Ağabeyler bir nevi yumurtanın kabuğu gibidir; içi safi Bediüzzaman muhabbeti ve hakikatlerdir... Bizler onları İncitmeden kırmadan, onlardaki tecrübe, sadakat ve Bediüzzaman’ın tarzını örnek alıp, imanımızın gereği kadirşinaslığımızı göstereceğiz... Birçok yazımda ifade etmiştim; ağabeyler zor zamanların zorluk görmüş ama sadakatten hiç geri adım atmamış fedakâr insanlarıdır... O zor dönemlerde, Bediüzzaman onları hiç unutmamış; bu rahat dönemde mi bizler onları ve hayatta kalan Hüsnü ağabeyimizi unutup, dikkate almayacağız? Biz o kadar mı ucuz insanlarız ki hatıraları ucuza satalım. İmanlı insanlar paha biçilmez insanlardır ve o değerine göre davranır. Osmanlıyı Osmanlı eden, Arap kardeşlerimizden daha fazla Peygamberimizin hatıralarına, emanetlerine sahip çıkmasıdır. Mesela biz İran’dan çok çok daha fazla hem de daha samimi bir şekilde Hz. Ali (ra) ve Ehl-i Beyt-i severiz, sayarız…

Bazıları; “bizim ağabeyimiz Risale-i Nurlardır” diyorlar… Evet, doğrudur; bizimde ve ağabeylerimizin de ağabeyi Risale-i Nurlarda ki hakikatlerdir; öper başımıza koyarız... Risale-i Nurlar, Bediüzzaman’nın hayattaki varisi Hüsnü Ağabeyimizi ve ebedi âlemlere göçmüş ağabeyleri sevmeyin, hürmet etmeyin demiyor ki. Zaten Nurları kendine ağabeyi edinen hiç kimse böyle bir hürmetsizlik düşünemez. Risale-i Nur Ağabeyi, ağabeylerimize hürmet etmeyi ve tecrübelerinden, hatıralarından faydalanmayı istemez mi?

Biz Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı ders arkadaşımız olduğu için mi seviyoruz? Hayır, biz Erdoğan’ı bu millete olan sevdasından ve hizmetinden dolayı seviyoruz, seveceğiz ve destekleyeceğiz. Allah aşkına söyleyin; ağabeylerimizin Bedüzzaman’a olan hizmetinden dolayı onları sevmeyelim mi? Siz sevmeye bilirsiniz ama bizim yüreklerimize de kilit vuramazsınız, Hüsnü Ağabeyimizi sevmeğe devam edeceğiz… Ayrıca sevmekten de hesaba çekilmeyeceğiz ama düşman olanlar…