Zor zamanlarda sınanmak (1)
Bizim coğrafyanın yaşadığı acıyı, dramı ve katliamları çok az coğrafya yaşamıştır. Buna rağmen yeterince ders alınmadığı da bir gerçek. Tehlike her defasında yöntem ve kılık değiştirerek karşımıza çıkıyor. Deyim yerindeyse bir ölüm kalım mücadelesi veriyoruz.
Kimlerin kullanıldığını biliyorsunuz...
Bazı kesimlerin muhalifliklerini memlekete zarar verecek noktaya taşıyabildikleri ve memleketin her sathını yangın yerine çevirmede göz karartabildiklerini gördük. Bu akıl ve zihin tutulmasından öte düpedüz düşmanlıktır. Türkiye’nin saldırılara uğramasını sırf Sayın Erdoğan karşıtlığı kılıfıyla yutturmaya ve örtbas etmeye çalışmak suçlunun suçu üstünde yakalanmasıdır. Bu iflah olmazların kin ve öfkelerinde bırakın yılgınlık göstermeyi, pişkinlik şovları kimler tarafından kullanıldıklarına işaret ediyor. Bu aşikâr…
Bu kesimin düşmanlıklarında; kıskançlık, itibar ve çıkar kaybı da var. Köken ve neseplerinin gereği, saplantılı ruh hali ve ideolojik nedenler vesaire eklenebilir sayılanlara. Son on yılda gezi olayları, 17/25 Aralık ve en son 15 Temmuz işgal girişimleriyle bütünlüğümüze ve Türkiye’nin tarihi misyonuna geri dönme çabalarına kastedilmiştir. Üstelik bizim coğrafyanın acıları, dramları ve istila girişimleri ortadayken... Yani hala Irak’ın, Afganistan’ın, Libya’nın ve Yemen’in acıları yüreklere sığmazken bu tabloyu görmeyenlere körlükten öte akılsızlık ve kullanılanlar demek haksızlık olmaz sanırım.
Süreçte şahit olduk ki içerden ve dışardan onca kuşatma, yol arkadaşlığında arkadan vurmalar, darbe ve kalkışma girişimleri karşısında iktidar alanında kusurlar olmuştur. Bu kadar fırtına bu kadar saldırı kime yapılsa idi bırakın hata etmeyi bulunduğumuz gemi çoktan su almıştı. İçimizden çıkan bu iktidar bizim değerlerimizin bizim hissiyatımızın mücadelesini veriyor. Bu nedenle duygularda, tepkilerde adaletli, ölçülü ve sahici olunmalıdır. Depresif tepkilerin hiç kimseye faydası olmadığı gibi zararı oluyor.
Burada şu soruyu soralım. Bazı muhafazakâr, faziletli ve milliyetçi sanılan kimliklilerin Memleket düşmanlarıyla yan yana gelmeleri, birlikte iş tutmaları nasıl izah edilebilir?
Mücadele alanında saflar belirginleşiyor. Taşlar eteklerden dökülüyor. Bu ortamda duman altı olmak kurulup yönetilen kafaların sarhoşluğunu artırıyor. Sonra dönüp kendi yalanlarına inanmak ruhlarına bindirme yapıyor. Cehalet, düşmanlık ve öfke arasında ağır bir bindirme bu. İçinin doldurulmadığı boş, anlamsız kelimelerle vurmak kişinin içine düştüğü büyük boşluğun ya da fitne ve fesadın girdabına yakalanmanın gereğini yapıyorlar diye düşünüyorum. Akıl nimetinden eksik pay alanlar her tuzağın parçası olup büyük bir kargaşanın fitil malzemesi oluyorlar. Bu yüzden içimizdeki düğümleri çözeceğimize çözümsüz ilmekler atmak daha kötüsü memleketin geleceğine ip takma çabasında olanlara alet olmak düşmanca tavırdır!
Hatırlayın, Hz. Osman’ı öldürmeye gidenlerin başında Hz. Ebubekir’in oğlu vardı. Sonradan yaptıklarından utanmış ve pişman olmuştu. Acaba diyorum, Geziye katılan muhafazakâr ve dindar kesimin ileri gelenlerinin çocukları eylemlerinden utanıp pişman olmuşlar mıdır? Kul kusurludur. Kusurlarla pişmanlıklar arasındaki mesafe kısalıyorsa hata anlaşılıyor demektir. Bu, pişmanlık duyan herkes için böyledir.
Sonraki hafta devam edecek…