Zor süreç yeni başlıyor!
Seçimler bitti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yeni bir dönem daha başlamış oldu. Vatana millete hayırlı olsun.
Yeni
ve daha zor bir döneme girdik. Bu sürecin hangi yönde ve nasıl olması
gerektiğinin ilk ipuçlarını Cumhurbaşkanımızın göreve başlama töreninden
okuyabiliriz.
Kötülüğün
organize olmuş halini temsil eden Batı ile mazlum dünyanın arasındaki set olan
Osmanlı’nın yıkılışından beri her türlü sömürüye maruz kalan, Emperyalizmin
zulmünden bunalmış, sığınacak bir güç arayan her devlet, en üst seviyeden
temsilci ve mesajlarıyla Erdoğan’ı tebrik etmek için sıradaydı.
Ekonomik
operasyonlar, 15 Temmuz işgal girişimi, pandemi süreci ve ülkemizin üçte birini
yıkan depremin ardından, sırtlanmamız gereken çok ağır yükler var önümüzde.
Bölgemizi de içine alabilecek büyük bir dünya savaşı da kapımızda üstelik.
Yıkılan
şehirler ve sıkıntılı ekonomi değil sorunumuz. Her dönem milleti hakir görüp; “yokluk içinde aç ve sefil hallerine bakmadan
Erdoğan’ı destekleyen cahiller sürüsü” diye hakaret eden ve aslında ülkemizin
en cahil ve yobaz kesimini oluşturan zihniyete; “biz yokluk çekeriz ama
inancımızdan, vatanımızdan, bağımsızlığımızdan vazgeçmeyiz” diyen asil milletin
beklentisi sadece ekonomik olabilir mi?
En
kritik durumda bütün varlığıyla iktidarın arkasında duran milletin, gönül
coğrafyamızda dua ve destekleriyle Türkiye’nin güçlü bir şekilde ayağa kalkmasını
bekleyen ümmetin ve sömürgecilerin pençesinden kurtulmak isteyen mazlum
milletlerin ümitlerini yeşertmemiz gereken dönem.
Aslında
büyük savaşlara gebe bir ortamda hayatta ve ayakta kalabilmek için, harici
ellerin oynattığı kuklalarla hesaplaşmak ve yanlış olan her şeyin tasfiye edilmesi
gereken dönemdeyiz.
Bu
ise yeni anlayışla inşâ edilecek yeni bir sistemle gerçekleştirilebilir..
AK
Parti iktidarının ilk dönemlerde olduğu gibi sadece şehirlerin imarı ve
ekonomik seviyeyi yükseltme kaygısıyla hareket edilirse kısa bir süre sonra
inşa edilen her şeyi yerle bir edecek zihin yapısı zaten geçit vermeyecek bir
sonraki döneme.
Bunun
emareleri bu seçimde daha net görülmüştür herhalde. Zihinlerin imarı şehirlerin
imarından daha zordur ama daha önemli, sağlam ve kalıcıdır. Ve bir milleti
ayağa kalkması, sadece şehirlerin mamur edilmesi, ekonomik seviyenin
yükseltilmesiyle gerçekleşmez.
Türkiye
son yıllarda ekonomik, askeri ve siyasi olarak çok ileri seviyeye ulaştı.
Sosyal devlet anlamında dünyadaki birçok ülkeden daha iyi durumdayız. Devletin
ve milletin itibarı yükseldi, birçok konuda üretim arttı, dışa bağımlılık
azaldı.
Bu
yeterli oldu mu? İnancı zayıf, şükür ve
kanaat nedir bilmeyen, dostunu düşmanını tanımayan, varlığın kıymetini yokluğun
zahmetini anlamayan, sadece elindeki telefondan okuduğuyla bilgi sahibi olduğunu
zanneden, inancına, milleti ve tarihine aidiyeti zayıflamış, kökünden
kopartılmış sığ, kaba, tatminsiz ve algılarıyla oynanabilen belirli bir kitleye,
kimin rüzgarı kuvvetliyse onun yön verebileceği de görüldü.
Bir
ülkenin en önemli varlığı gençleridir. Rahmetli Oktay Sinanoğlu hocanın
ifadesiyle “bir millet her nesilde yeniden doğar.” Ve o nesil yanlış bir
sistemde, yanlış yaşam tarzıyla, yanlış müfredatla ve sadece günübirlik bakış
açısıyla, inançsız, temelsiz hiçbir ulvi idealist duyguya sahip olmadan
yetiştirilirse ülkenin geleceği de o duyguların esiri olur.
Yeni
kabine üyelerinin işlerinin ehli oldukları için seçildiklerini düşünüyorum. Ama
bazı şeylerin sadece ehil insanlarla yürütülemeyeceğini de bilecek yaştayım.
Sistem, kanunlar ve yürüdüğünüz zemin yanlışsa ehil de olsanız varacağınız
menzil doğru olmuyor. Şahsi inisiyatif ve çabayla bir çok iyi şey yapabiliyor
bir çok insanın yüreğine dokunabiliyorsunuz ama sistem olmazsa bu durum geçici
olabiliyor.
Anayasa
değişikliği, Fulbrayt eğitim sisteminden ayrılarak eğitimi bağımsız hale
getirmek, DSÖ dayatmalarına karşı çıkmak, sosyal medya kontrolü ve yalan haber
yapma özgürlüğünü engellemek, gençliği “idealsizlik idealine“ sürükleyen,
ahlaki değerleri yozlaştıran her faaliyeti durdurmak gibi öncelikli meseleler
var kapıda. Kültür iktidarı olmadan siyasi iktidar olunmayacağı özellikle seçim
dönemi kitleleri manipüle eden “kültür temsilcilerinden” anlaşılmıştır
herhalde. İki zıt kutup olan kültür ile turizmi birbirinden ayırmaktan
başlayarak, gerçekten kültür anlayışına sahip entelektüel birikimi olan ve yeni
kültür-sanat camiasını da oluşturabilecek kişilere yol açılmalı artık.
Geçmişte
Aile ve Sosyal Hizmetle Bakanlığının, kadın meselesi üzerinden aile düşmanlığı
yapanların tahakkümüne direnememesi ve bu yüzden çıkartılan yasa ile binlerce
ailenin harap edildiği düşünüldüğünde, inşallah yeni dönemde bir cinse göre
değil, aileyi esas alacak kadroların oluşturulmasını beklediğimizi de
ekleyelim.
Cumhuriyet
döneminin açık ara en üretken, en başarılı ve millete en faydalı dönemi Erdoğan
dönemidir. Bu başarıyı taçlandıracak ve kalıcı hale getirecek şey inancımıza
uygun yeni bir sistem olacaktır.
Tekrar
hayırlı olsun. Rabbim istikameti üzerinde muvaffak kılsın.