Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.87
Gram Altın
2425.78
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Şubat 2022

​Zor Sorular!

Bir türlü gündemimize alamadığımız konuların başında “ideal olanı hayata geçir(e)meme” problemi geliyor desek yanılmış olmayız. Mevcut gidişattan mutlu olmadığımız ortadayken, mevcut sistemin bizleri memnun etmediği, gelecekte de memnun etmeyeceği açıkken, hayatımızın pek çok sahasında etkin rol alması beklenen somut projelerimiz, fikirlerimiz neden bir türlü reel hayata dahil olamıyor? Neden işin hep edebiyat kısmına takılıp kalıyoruz? Makaleler yazıyoruz, kitaplar kaleme alıyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz ama ideal olana bir türlü yaklaşamıyoruz. Eksiklik nerede? Bizde mi? Başkalarında mı? Fikir ya da projelerimizde mi?

İdeal olandan kastımız benimsediğimiz dünya görüşünün, iman ettiğimiz dinin, ayak bastığımız toprakların yüzyıllar içerisinde biriktirdiği irfan geleneğinin, bizi var eden medeniyet değerlerinin ana ilkelerini ortaya koyduğu, ana çerçevesini çizdiği, hayatımızın pek çok alanında karşımıza çıkan problem alanlarında, “ha doğrusu budur” dediğimiz şeyler mi? Yoksa hevâ ve hevesimize kapılarak kendi ellerimizle yarattığımız, salt insan aklının üretimi bazı proje ve fikirler mi? Önce buradan başlayalım.

İdeal olan nedir? Beğenilmeyen mevcut bir duruma karşılık bu durumu ortadan kaldıracak fikir, proje ya da uygulamaya “ideal olan” ismini koysak herhalde yanılmış olmayız. Ya da mevcut seçenekler içerisinde en doğru, en uygun olan desek herhalde yine doğru bir tanımlama yapmış oluruz. Mesela faizsiz bir ekonomi, ahlaklı bir siyaset düzeni, toplumu geleceğe taşıyacak vizyoner bir devlet anlayışı, inanç sistemimizden beslenen bir sosyal düzen, gelir ve refahın dağılımında adalet, güçlü ve sağlam bir eğitim sistemi, dönüştürücü ve inşa edici bir sanat anlayışı, dini eğitimde kalite, fikirde ve düşüncede özgürlük, insan haklarına saygı, akademik özgürlük, yapıcı eleştiriye tahammül, esaslı bir hukuk düzeni, sivil bir anayasa, medeniyet köklerimizle barışık bir şehir düzeni birer ideal hedef olabilir mi?

Şimdi bazı sorularla başlayalım. Mesela bütün bu alanları neye göre dizayn edeceğiz? Anadolu irfanı, medeniyet kodlarımız, inanç dünyamız? Hangisi ya da hangileri? Ya da modern dünyanın bize dayattığı ama yıllardır derdimize derman olmayan kimi acı reçeteler mi? Mesela sadece aklı ve bilimi merkeze alan bir anlayışla hayatımızın çeşitli alanlarındaki problemlere çare bulabilir miyiz? Sadece aklı çalıştırmak derdimize derman olacak mı? Ya akıl bizi yanıltırsa? Mesela kalbimize danışacak mıyız? Ya vicdanımız? Vicdanımız bir şeyler söyleyecek mi? Daha kritik bir soru soralım mevcut beslenme kaynaklarımız bizi ne ölçüde idealize ettiğimiz hedeflere taşıyacak? Resmî ideoloji, materyalizm, vahşi kapitalizm, pozitivizm, nihilizm, postmodernizm, septisizm? Hangisi? Kem âlâtla kemâlât olur mu acaba? İslami değerlerden yola çıkarak idealize ettiğimiz bazı hedefleri sadece rasyonalite, akıl ve bilim gibi araçlarla inşa edebilecek miyiz? Evet bunlar da lazım ama sadece bunlara yaslanarak başarılı olabilir miyiz? Maneviyat olmadan maddiyat bir işe yarar mı? Mesela çok para kazanmakla, siyasi iktidar sahibi olmakla zaferi kazanmış olur muyuz?

Örneğin bir taraftan gelir dağılımında adalet ararken diğer taraftan faizci düzenin devamı için elimizden ne geliyorsa yaparak ideal olan iktisadi düzene doğru yürüyebilir miyiz? Bir yanda ahlak zeminine yaslanmış bir siyaset düzeni ararken öbür yanda ahlaki faziletleri yok sayarak günlük politikanın çıkmaz sokaklarında sürekli manevra yapmak bizi ideal olana götürebilecek mi? Ya da fakirin, yoksulun hakkını ayakta tutayım derken zenginin daha da zengin olduğu bir düzenin ayakta kalması için her türlü cambazlığı yaparak ideal olana erişebilir miyiz? Ya da ne bileyim kültürde, eğitimde ve sanatta ideal atmosferi yakalamak için kültürün sanatın karın doyurmadığını para etmediğini söylemeye daha ne kadar devam edeceğiz?

Ya da bir başka kritik soru daha soralım. Hadi diyelim ki inanç dünyamızdan, irfan geleneğimizden beslenerek bazı ideal çözümler, fikirler veya projeler ürettik. Bunları kim sahaya indirecek? Siyaset mi? Toplum mu? Aydınlar mı? İş dünyası mı? Sivil toplum mu? Akademi mi? Bu idealize ettiğimiz hedefleri gerçekleştirmek için herhangi bir güce, mesela parasal güce, kamu gücüne ihtiyaç duyacaksak bu gücü nasıl elde edeceğiz ve bu gücü doğru şekilde nasıl yöneteceğiz? Toplumun farklı kesimlerini nasıl ikna edeceğiz? Mesele iyice işin içinden çıkılmaz hale geldi değil mi? Farkındayım! Ama bu soruların bir şekilde sorulması ve cevaplarının aranması gerekiyor. Bu sorular sorulmadan ve cevapları doğru verilmeden “sadece ben yaparım”, “sadece ben bilirim”, “siz hiçbir şeye karışmayın”, “hiçbir şeyi eleştirmeyin”, “aman durumdan şikayetçi olmayın” tarzında ben merkezli ve verimsiz çıkışlar bu süreçte önümüzü açabilecek mi? Zor sorular biliyorum ama bunları kendi kendimize sormak zorundayız, sormaya da devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.