Ziya Selçuk ne yaptı?
Orman yangınları sürerken gerçekleştirilen Yüksek Askeri Şûra’dan çıkan kararlar TSK’yı takip edenler tarafından oldukça dikkat çekici sonuçlar olarak değerlendirildi.
Bir önceki sene 40
dakika süren toplantının bu sene 2 saat sürmesi ve Ümit Dündar’ın emekliye sevk
edilmesi kulislerin gündemine oturdu.
Devletin gücü bâki
olduğu sürece yapılacak atamalar ne kadar konuşulmaya değer ola ki?
Devletin gücü
aksamaya uğrarsa o zaman görün bakalım kişilerin nasıl da öne çıkar olduğunu...
İşte bakın bir
örnek:
Milli Eğitim Bakanı
Ziya Selçuk’un istifa haberi kulislere yansımış buna rağmen sayın Bakan’dan
herhangi bir doğrulama gelmemişti.
İstifa haberini
öğrendikten sonr a Bakan Yardımcısı’nın atanacağını tahmin ediyordum.
Beklediğim gibi de
oldu.
Sayın Cumhurbaşkanı
Bakan Yardımcısı Mahmut Özer’i görevden affını isteyen Ziya Selçuk’un yerine
atadı.
Ziya öğretmen daha
önce birçok kez bir araya gelme fırsatım oldu.
Eğitimdeki
sorunları geniş bir perspektiften çözmeye çalıştı.
Yaptığımız bir görüşmede,
“Ben benden öncekilerin tamamlayamadığı alt yapıları tamamlayacağım. Eğer onlar
bunu yapmış olsaydı bugün eğitimdeki kaliteyi ileri taşıyacak adımları daha
rahat atabilirdik.” demişti.
Görev süresi
boyunca da aşağı yukarı sisteme yönelik yapısal adımlar attığını gördük.
Seleflerinden
farklı olarak öğretmenliğin idealist bir meslek olması gerçeğine dayanarak
öğretmenleri sürekli motive etmeye çalıştığına şahit olduk.
1 milyondan fazla
üyesi olan bir teşkilatı yönetmek öyle kolay bir iş değil.
Hele bir de iş
hayatıyla ve sosyal hayatla birebir etkileşimi olan bir alanda başarıyı
sağlamak hiç de kolay değil.
Serbest piyasa
şartlarını hâkim kılmaya çalışan Türkiye’nin devletçi duruşu düşük gelir
dönemlerinde fayda sağlasa da orta ve yüksek gelir dönemlerinde zarar veriyor.
Eğitim sisteminin
dünya ile rekabete girmesi ve buradan çıkan gençlerin memurluk hedefinden öte
“dünya için ne iş yapabilirim” amacında olması çok önemli.
Tabii bunu yaparken
memuriyetin azaltılması ve devletin varlığının küçültülmesi gerekiyor.
Yoksa insanlar
“Bizim çocuklarımız için değil de başkalarının çocukları için oluşturulmuş
güvenli bir limandır devlet” düşüncesine kapılıverirler.
DIŞARISI İÇERİSİ
KADAR ÖNEMLİ
Türkiye ne kadar
Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de olmak zorundaysa bir o kadar da Somali’de
olmak zorunda...
Uluslararası
sistemin dönüşüm hızını iyi okumak gerekiyor.
Bundan 20 yıl önce
Çin için bugün yaşadığımız bu tablo ön görülmüyordu.
ABD’nin hegemonyası
için Fukuyama’nın tarihin sonuna kadar böyle olacağı anlamına gelen “Tarihin
Sonu” tezi bile vardı.
Ama 20 yılda neler
oldu neler...
Britanya bile
AB’den çıktı. Emin olun gelecek birçok şeylere gebe...
Türkiye’nin
önümüzdeki 10 yılı çok kritik.
Verimli,
sürdürülebilir bir ekonomiyi şeffaf ve adil bir sistemin üzerin oturtmak
zorundayız.
Ülkenin bugün
yaşadığı sancılar doğacak çocukla alakalı.
SORU SORMA SANATI
Türkiye’nin
dünyanın birçok yerinde süren orman yangınlarıyla mücadelesi sonradan
gösterilen hızlı bir toparlanmayla başarıya ulaştı.
Muhalif seslere
rağmen kayda değer bir yol kat edildiği sarih bir gözle bakanların kanaat
getireceği bir gerçek.
Buna rağmen bu 10
günlük süreçte akılda kalanlar ise Türk Hava Kurumu uçakları, çay, belediyeler
ve konut pazarlığı oldu.
Bunların bir
iletişim kazası olduğu düşünülse de konunun genelini görmezden gelen bir kesim
tarafından yangınların unutulduğu ve ana malmeze haline dönüştüğü hepimizin
malumu...
Açılan
soruşturmalar ve bunlara gösterilen tepkiler bir yana toplumsal kutuplaşma
kendisini üreterek sürüp gitmeye devam ediyor.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın yangınlar sürerken ekran karşısına çıkarak gazetecilerin sorularını
cevaplandırması kıymete değer bir yaklaşım olmasına rağmen soruları soran
seslerin çeşitlendirilmesi sanırım herkesin ortak kanaati olarak yer buldu.
İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu’nun en zor zamanda en zorlu yolu tercih etmesi büyük bir kitle
tarafından cesaret olarak gördü.
Buna rağmen süreçte
gazetecilerin soru sorma hakkının yıpratılmaması da gerekiyor.
Neticede
gazetecilerin işi vatandaşın aklındaki soruları doğru kişilere yönelterek ve
gerçeğin peşine düşmektir.