Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ağustos 2021

Ziya Selçuk ne yaptı?

Orman yangınları sürerken gerçekleştirilen Yüksek Askeri Şûra’dan çıkan kararlar TSK’yı takip edenler tarafından oldukça dikkat çekici sonuçlar olarak değerlendirildi.

Bir önceki sene 40 dakika süren toplantının bu sene 2 saat sürmesi ve Ümit Dündar’ın emekliye sevk edilmesi kulislerin gündemine oturdu.

Devletin gücü bâki olduğu sürece yapılacak atamalar ne kadar konuşulmaya değer ola ki?

Devletin gücü aksamaya uğrarsa o zaman görün bakalım kişilerin nasıl da öne çıkar olduğunu...

İşte bakın bir örnek:

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un istifa haberi kulislere yansımış buna rağmen sayın Bakan’dan herhangi bir doğrulama gelmemişti.

İstifa haberini öğrendikten sonr a Bakan Yardımcısı’nın atanacağını tahmin ediyordum.

Beklediğim gibi de oldu.

Sayın Cumhurbaşkanı Bakan Yardımcısı Mahmut Özer’i görevden affını isteyen Ziya Selçuk’un yerine atadı.

Ziya öğretmen daha önce birçok kez bir araya gelme fırsatım oldu.

Eğitimdeki sorunları geniş bir perspektiften çözmeye çalıştı.

Yaptığımız bir görüşmede, “Ben benden öncekilerin tamamlayamadığı alt yapıları tamamlayacağım. Eğer onlar bunu yapmış olsaydı bugün eğitimdeki kaliteyi ileri taşıyacak adımları daha rahat atabilirdik.” demişti.

Görev süresi boyunca da aşağı yukarı sisteme yönelik yapısal adımlar attığını gördük.

Seleflerinden farklı olarak öğretmenliğin idealist bir meslek olması gerçeğine dayanarak öğretmenleri sürekli motive etmeye çalıştığına şahit olduk.

1 milyondan fazla üyesi olan bir teşkilatı yönetmek öyle kolay bir iş değil.

Hele bir de iş hayatıyla ve sosyal hayatla birebir etkileşimi olan bir alanda başarıyı sağlamak hiç de kolay değil.

Serbest piyasa şartlarını hâkim kılmaya çalışan Türkiye’nin devletçi duruşu düşük gelir dönemlerinde fayda sağlasa da orta ve yüksek gelir dönemlerinde zarar veriyor.

Eğitim sisteminin dünya ile rekabete girmesi ve buradan çıkan gençlerin memurluk hedefinden öte “dünya için ne iş yapabilirim” amacında olması çok önemli.

Tabii bunu yaparken memuriyetin azaltılması ve devletin varlığının küçültülmesi gerekiyor.

Yoksa insanlar “Bizim çocuklarımız için değil de başkalarının çocukları için oluşturulmuş güvenli bir limandır devlet” düşüncesine kapılıverirler.

DIŞARISI İÇERİSİ KADAR ÖNEMLİ

Türkiye ne kadar Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de olmak zorundaysa bir o kadar da Somali’de olmak zorunda...

Uluslararası sistemin dönüşüm hızını iyi okumak gerekiyor.

Bundan 20 yıl önce Çin için bugün yaşadığımız bu tablo ön görülmüyordu.

ABD’nin hegemonyası için Fukuyama’nın tarihin sonuna kadar böyle olacağı anlamına gelen “Tarihin Sonu” tezi bile vardı.

Ama 20 yılda neler oldu neler...

Britanya bile AB’den çıktı. Emin olun gelecek birçok şeylere gebe...

Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılı çok kritik.

Verimli, sürdürülebilir bir ekonomiyi şeffaf ve adil bir sistemin üzerin oturtmak zorundayız.

Ülkenin bugün yaşadığı sancılar doğacak çocukla alakalı.

SORU SORMA SANATI

Türkiye’nin dünyanın birçok yerinde süren orman yangınlarıyla mücadelesi sonradan gösterilen hızlı bir toparlanmayla başarıya ulaştı.

Muhalif seslere rağmen kayda değer bir yol kat edildiği sarih bir gözle bakanların kanaat getireceği bir gerçek.

Buna rağmen bu 10 günlük süreçte akılda kalanlar ise Türk Hava Kurumu uçakları, çay, belediyeler ve konut pazarlığı oldu.

Bunların bir iletişim kazası olduğu düşünülse de konunun genelini görmezden gelen bir kesim tarafından yangınların unutulduğu ve ana malmeze haline dönüştüğü hepimizin malumu...

Açılan soruşturmalar ve bunlara gösterilen tepkiler bir yana toplumsal kutuplaşma kendisini üreterek sürüp gitmeye devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yangınlar sürerken ekran karşısına çıkarak gazetecilerin sorularını cevaplandırması kıymete değer bir yaklaşım olmasına rağmen soruları soran seslerin çeşitlendirilmesi sanırım herkesin ortak kanaati olarak yer buldu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun en zor zamanda en zorlu yolu tercih etmesi büyük bir kitle tarafından cesaret olarak gördü.

Buna rağmen süreçte gazetecilerin soru sorma hakkının yıpratılmaması da gerekiyor.

Neticede gazetecilerin işi vatandaşın aklındaki soruları doğru kişilere yönelterek ve gerçeğin peşine düşmektir.