Ziya Osman'ın Ev'i
Doğup büyüdüğüm kerpiç evi unutamıyorum. O evin küçük odaları, yazları badana yapılan duvarları, misafir odası, mutfağı, kileri, bahçesi ve bilhassa damı unutulacak gibi değil. Hayatımda yer alan o ilk evin hikayelerini Sefertası, Halim Selim Efendi ve Yıldızlarla Uyumak'ta anlattım. Evet o evde yaşadığım ramazanları ve bayramları unutamam. Sokağımızdaki türbeyi, mescidi, mahalle bakkalımızı, oyun arkadaşlarımı hafızamdan silemem.
"Ne kadar istiyorum, akşamleyin, ezanda, / Eski bir evde olmak, orda, Eyüpsultan'da; / Bir yanda ölmüşlerim, bir yanda kalanlarım." der Ziya Osman Saba. Şairimiz için 'ev' sıradan bir yer değil, içe çekiliş, kalbe dönüş, hatta mistik mekandır. Cumhuriyet şiirimizde 'ev' motifini ilk işleyen Ziya Osman'dır. Bu etkiyle ev şiirleri yazan Necatigil, şöyle der: "Ziya Osman bana, evin korkunç güzelliğini, vazgeçilemezliğini, kişinin ancak evinde oluşabileceğini, ne yapsa etse davranışlarını bu dar daireden dışarı çıkaramayacağını öğretti. Şiirleriyle olduğu kadar içtenlik dolu ve düz ömrüyle de her nimete, her zahmete ev açısından bakmayı, kurtulmuş ya da yenik ancak evlerde yaşanabileceğini ben ondan öğrendim."
Aslında bütün dünyada olduğu gibi bizim kültürümüzde de ev 'masun'dır, koruma altındadır. Mahremiyeti ve masumiyeti olan evin 'masuniyeti' vardır. Dolayısıyla içindekilerin rızası dışında eve girilmez. Zira ev, insanoğlu için özeldir ve korunmalıdır. Şair, "Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım / Camlarına perdelerini" derken sıcak bir yuva kurmanın coşkusunu bize de yaşatır.
Benim çok sevdiğim ve hakkında iki kitap yazdığım Ziya Osman'a dair Serhat Demirel'in titizlikle hazırladığı tez, Evi Dünyadan Büyük (Ziya Osman Saba'nın Şiirinde Ev İmgesi) adıyla Meserret Yayınları'ndan çıktı. Üç bölümden meydana gelen kitapta yazar, "Ziya Osman'ın şiirlerinde ev, çoğu zaman sığınma ve mutluluk kavramlarıyla ifadesini bulur." dedikten sonra bunu şairin muhtelif mısralarıyla okuyucuya gösterir. Hakikaten Saba, kelimenin tam manasıyla ev şairidir, evcil adamdır. Röportajlarından, hatıralarından, hikayelerinden ve yakınlarından öğrendiğimize göre iş çıkışı kapağı eve atan bir ev kuşudur adeta. Yıllar önce kendisiyle mülakat yaptığım rahmetli eşi Rezzan Hanım da Ziya Osman'ın evine bağlı, ailesine düşkün olduğunu belirterek, işten çıkar çıkmaz Kadıköy'deki evinin yolunu tuttuğunu söylemişti.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında bohemlik revaçtadır. Şairler ve yazarlar genelde iş çıkışlarında, bilhassa akşamları Beyoğlu'na takılır, orada buluşur, yer ve içerler. Bu yaşama biçimi yaygındır. Hatta neredeyse sanatçı olmanın vazgeçilmez şartlarından biri sanılır. Bazı edebiyatçılar bu serazat hayatı, hatıralarında ballandırarak anlatır. Bu alışkanlığa karşı çıkan ve yaşayışıyla örnek bir kişilik sergileyenlerin başında Ziya Osman Saba gelir.
Evle birlikte eşyalar da çok önemlidir şairin gözünde. "Ne zaman aynaya baksam, / Görünüveriyor babamu2026 / Bahçem, odam, sofam,u2026. / Eski günler gelecek. / Ölüler bilebilsem gittiğiniz yeri, / Ruhum, muradına erecek; / Annem döşeğimi serecek." Ziya Osman bir bakıma evdeki huzuru öte dünyada da arar. Şair, öte dünyada olan annesine ve öte dünyaya özlem duyar. "Çekin, önüme çekin şu yerdeki minderi, / Süku00fbn, beyaz bir gömlek gibi ürpersin bırak. / Çın çın çınlarken uzak, çok uzak bir çıngırak. / Ah, indirin camlara bembeyaz perdeleri." Bu şiirinde görüldüğü gibi evdeki eşyalar süku00fbnun, huzurun simgeleridir. "Sürahide ışıldayan su", "yazın rüzgara konulan testi" insanı dinlendirir. Cemal Süreya Saba'nın 'Sofanın Şairi' olduğunu söyler. Evet sofanın, yani evin şairi. Evin, yani huzurun yazarı. Evi dolduran bütün eşyaların hususi bir anlamı vardır. "Bir Oda Bir Saat"te bunları dile getirir: "Bir oda, içinde bir saat sesi. / Hayatın sırtımdan giden pençesi, / Ve beni maziye götüren bir el, / Eski günlerimiz, sessiz ve güzelu2026 / Bulduğum kayıplar, her günkü yerin, / İşte konsol, ayna, köşe minderin, / Seccaden, tesbihin, namaz başörtün. / Bir şey değişmemiş, sanki daha dün. / Yine ortancalar altı camının, / Dışarıda süku00fbnu yaz akşamının, / Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek."
Şairin en güzel saadet şiirlerinden biri "Misakımilli Sokağı, No. 37"dir. Eski oturduğu evi anlatır burada. Hatıralarına sımsıkı bağlı olduğu için geçmişte yaşadığı ve evlenip yuva kurduğu bu evi sevgi ile anar. Şu mısralar, hangi yufka yürekli insanı sarsmaz ki: "Ah, şimdi hatıralar mahallesinde / Misakımilli sokak no.37 / Orası bütün evler, bütün ömür içinde, / Mesut olduğumuz evdi. / Talihin bir gün karşımıza çıkardığı. / El ele döşediğimiz bir çift küçük odası. / Ne diyeyim bilmem ki: / Gönül sarayı, aşk yuvasıu2026"
Serhat Demirel'e Ziya Osman'ı ve evi hatırlattığı için teşekkür ediyorum. Keşke Saba'dan sonra diğer edebiyatçılarımızın gözüyle de 'ev'i araştırsa, mükemmel bir eser daha ortaya koysa. Böylece ev'in bizim edebiyatımızda işgal ettiği seçkin ve özel yeri, uzman bir edebiyat araştırıcısından öğrenmiş oluruz. Demirel, kitabın son bölümünde Saba'nın modernliğin sunduğu pek çok konfora heves etmediğini, geleneğin sürdürüldüğü bir hayatın düşlendiğini hatırlatıyor. Belki de hepimizin ortak hayalidir "Beyaz ev": "Gözümün önünde hep aynı beyaz ev/ Her dağ yamacına kurduğum / Beliren her su kenarında."